BAYRAMIN FEYZİ VE BEREKETİ ÜZERİMİZE OLSUN

BAYRAMIN FEYZİ VE BEREKETİ ÜZERİMİZE OLSUN

Bilecik Müftüsü Necati Akkuş, Ramazan Bayramı dolayısıyla yayımladığı mesajında, bayramların feyz ve bereketine dikkat çekti. Mübarek Ramazan Ayı’nda muhtaçlık ile muhtaç olduğumuzun farkına yeniden vardığımıza vurgu yapan Müftü Akkuş, “Aç kalıp açların haliyle hemhal olmanın hazzını tattık” dedi. 

Müslüman coğrafyasında akan gözyaşlarının maalesef bayramlarımıza gölge düşürdüğünü ifade eden Müftü Akkuş, “Fert ve cemiyet olarak bütün isyan ve tuğyan fırtınaları kuşatıp bunaltsa da ebedi saadet fidanlarımızı kurutmamak, çorak ömrümüzü salih ameller ile yemyeşil serin vahalara çevirebilmek için Oruç’ un “Sabır” kalelerine sığındık” ifadelerini kullandı. 

Bilecik Müftüsü Necati Akkuş, mesajında şu ifadelere yer verdi:

“On beş asırdan beri İslam âlemi ve milletimizin büyük bir huşu ile karşıladığı ve inşallah kıyamete kadar da idrak edeceği dini bayramlarımızdan olan mübarek Ramazan Bayramına yeniden kavuşmanın mutluluğunu hep birlikte yaşıyoruz.

Yüce Mevla’mızın emrine inkıyat ve rızasını ümit kastıyla zevkle-şevkle tuttuğumuz oruçlar, kıldığımız namazlar, dualarımız, tövbelerimiz, zikir ve tesbihatımız ile yegâne Rabbimiz Allah Teâla’ ya (C.C.) kulluk vazifemizi yerine getirmenin gayreti içinde olduk. Zekât, fitre, sadaka, hayır-hasenatlar la; yetim ile yetim, fakir ile fakir, muhtaç ile muhtaç olduğumuzun farkına yeniden vardık. Aç kalıp açların haliyle hemhal olmanın hazzını tattık.

Aczimizi, noksanlığımızı, kusurlarımızı Cenabı- Hakk’ın (C.C.) yâdıyla rikkat kazanan kalplerimizde yeniden hissettik… Ve her şeye gücü yeten noksanlıklardan münezzeh, her türlü kusurlardan beri olan Zat-ı Zülcelal’ in (C.C.) azameti huzurunda sırtımızdaki günah yüküyle iki büklüm, hatalarımızı nefsimize kabul ettirmenin azmi içerisinde bir daha işlememek üzere küçük-büyük, bildiğimiz-bilmediğimiz günahlarımıza tövbe ettik, af mağfiret diledik. İmanımızın sesine kulak vererek nefsin kötü arzularına gem vurduk. İbadetlerimize gururlanıp şeytana fırsat vermediğimiz gibi isyanımızın büyüklüğünü, ağırlığını ve kullukta zafiyetimizi kabullendik. Ancak Yüce Deyyan’ın (C.C.) “La taknetu min rahmetillah” “Ey kendilerine zarar vermede haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah dilerse bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok affedici ve çok merhametlidir.” (Zümer/53) beratı bizi ümitsizlik batağına düşmekten kurtaran sıkı sıkıya yapıştığımız ilahi bir kulp oldu.

Velhasıl fert ve cemiyet olarak bütün isyan ve tuğyan fırtınaları kuşatıp bunaltsa da ebedi saadet fidanlarımızı kurutmamak, çorak ömrümüzü salih ameller ile yemyeşil serin vahalara çevirebilmek için Oruç’ un “Sabır” kalelerine sığındık.

Dualarımızı Nebiyy-i Zişan efendimiz (S.A.V.)’ in fem-i saadetlerinden “İkra” diye sökün edip, Mekke çöllerinden başlayarak kâinat afakını nura gark eden Kur’an-ı Mübin’ in hatırına. Bir gecede uzunca bir ömür bahşeden Kadir Gecesini saf saf tazyik eden meleklerin, Salih kulların ve hassaten Cibril-i Emin’ in dualarına kattık. Tövbe-istiğfarlarımızı, tövbe-i nasuh ile “Alay-ı İlliyyin” e yol açan bahtiyarların ah ü eninlerine yükledik. Günahsız ağızların, rahmanın azap etmekten hayâ ettiği nur yüzlü pir-i fanilerin yakarışlarına âmin diyerek, içimizde kor gibi bütün benliğimizi ve ruhumuzu narına yakan hasret ateşine yandık. Hz. İbrahim’i, yutmaya tutuşturulmuş Nemrut ateşini söndürme sevdalısı karıncanın samimiyeti, ama acziyeti içerisinde her karanlık gecenin şafağını gözyaşlarımızla ıslattık.

Evet, her birimiz birer mücrim “can” olarak ellerimiz boş ve yüzümüzün karasına aldırış etmeden Gerçekten bayram edelim diye, “canan” ı aradık durduk.

Kur’an’dan, Cenab-ı Hakk’ın ahkâmından uzaklaşmanın, Yegâne önderimiz Hz. Rasül (SAV) ’ün hidayet yolunu nurlu izini kaybetmenin ve bir türlü Din-i Mübîn-i İslam’ın istediği manada cemaat ve vahdet ruhuna erememenin sıkıntısı ve sancısı canımızı yakıyor. Şu yaşlı dünyanın dört bir köşesinde; Filistin’de, Kudüs’te Gazze’de, Suriye’de, Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da, Arakan’da, Dağlık Karabağ’da, Keşmir’de, Etiyopya’da, Sudan’da, Somali’de, Libya’da, Yemen’de Mısır’da, Filipinler de kanı-canı heder olan, ırzı-namusu haleldar olan, inleyen, acı çeken; çocuğu, yaşlısı, kadını, kızı, kızanı hunharca katledilen zulme vahşete uğrayan, aç-susuz, çaresiz-ilaçsız bırakılan din kardeşlerimizin, soydaşlarımızın acısı bayramlarımızın üzerine kara bulut gibi çöküyor.

“Siz farkında olmadan, ansızın başınıza azap gelmeden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline (Kur’an’a) tabi olun.” (Zümer;55) İlahi fermanın beyinlerimizi çatlatırcasına iman aynalarımıza aksettiği bu kutlu günlerde şefkat, şefaat ve merhamet abidesi, iki cihan Peygamberi Hz.Resul-i Ekrem (S.A.V.) efendimizi yeniden yâd ediyoruz. O’nun Uhut’da Huneyn’de ümitsizliğin en uç noktasındayken, “İleyye ya ibadellah” “Ey Allah’ın kulları bana doğru gelin” uyarısıyla ashabını derdest edip yeniden şaha kaldırdığı muhteşem tablo, hakikatlere karşı perdelenmiş gözlerimizi aydınlatıyor ve bizler de asırlar ötesinden kalplerimizde yankılanan nebevî sedasına ısrarla kulak vermek mecburiyetimizi yüreklerimizde hissediyoruz.

Şu ilahi muştuyu bir anlayabilsek; Yaratan Rabbimize doğru bir yönelebilsek..!

“Gevşemeyin, üzülmeyin; İnanıyorsanız üstün sizsiniz..!” (Al-i İmran:139) ilahî tecellisine yeniden bir daha mazhar olabilsek…Dirayet ve Şecaat Mührünü elimize bir daha alabilsek..!

Belki o zaman bayramlar olması gerektiği gibi bayram olacak.

O zaman belki bayramlarımızın manevi hazzı yaşanacak. Belki o vakit şahsi menfaat hesapları ve kırgınlıklar ortadan kalkacak, dargınlar barışacak, kardeşler (!) kucaklaşacak, yaralar sarılacak, en çok muhtaç olduğumuz huzur ve emniyetimiz, kendimize öz güvenimiz geri gelecek. İşte o zaman belki milli-manevi değerlerimiz tekrar revaç bulacak, birlik ve beraberlik mesajları yerine ulaşacak. O zaman kardeşlik, sevgi-saygı, dayanışma-yardımlaşma, müsamaha, fakir, yetim, garip, kimsesiz, kul hakkı, ahiret, Cennet, Hesap, Mizan ve bunun gibi artık unutulmaya yüz tutmuş kavramlar arka raflardaki tozlu kalın lügatlerden bulunup hakiki manalarıyla yeniden keşfedilecektir.

Belki de o zaman özlediğimiz gibi büyükler, yaşlılar ta’zim ve hürmet onuruyla onurlandırılacak, çocuklar sevgi ve şefkat ırmaklarıyla sulanıp dallanıp, budaklanarak rengârenk çiçek verip yeniden meyveye duracaktır.

İşte o zaman eş-dost bayramlaşmayı, tebrikleşmeyi bir daha kendi tadında tadacak, tesis olunan milli ve manevi güçle; kem gözlere, fitne fücur, tefrika ve ihanet peşindeki irili ufaklı fırsatçılara rağmen milletimiz, devletimiz ilelebet payidar olacaktır.

Ve belki işte O zaman İslam Dünyası, Gönül Coğrafyamız “Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın” işgali ve tasallutundan kurtuluşunun bayramını kutlayacak. Can ile Canan buluşup Bayramlar gerçek bayram olacaktır.

Suya hasret, şerha şerha yarılmış kurak toprakların yeşermek ve üzerinde yaşayanlara huzur vermek iştiyakıyla, gökten rahmet bekleyen kavrulmuş çöller misali böylesi huzur ve sükûn, izzet ve ikbal yüklü cennet bayramların hasretiyle avuçlarımız semada, dudaklarımız kıpır-kıpır duada, gözlerimiz lahuti ufuklarda öylece beklemekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Ramazan Bayramımızı tebrik ediyor bütün günlerimizin bayram feyzi ve bereketi içerisinde beldemize, vatanımıza, milletimize, hayırlara, huzur ve emniyete; İslam Âleminin zulüm ve zilletten kurtuluşuna ve bütün insanlığın hidayetine vesile olmasını Yüce Mevla’mızdan niyaz ediyorum.”

 

Kaynak:Ahmet MEŞE

Bu haber toplam 1835 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.