LİYÂKAT

LİYÂKAT

Asaf Er Tuğrul- KÖŞE YAZISI

Arapça kökenli bir kelime olan liyâkat “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık, lâyık olma durumu” mânasına gelir. Yaşadığımız 15 Temmuz hâdisesinden sonra, birçok tartışmanın ana konusu olan bu kavram, bir yönüyle hak ettiği ehemmiyeti hatırlatmıştır. Diğer bir yönüyle de yeni tartışmalara sebep olmuştur.

O zaman bu yazımızda, liyâkat sâhiplerini inceleyelim. “Bu tartışmanın kaynağı nedir?” diye soracak olursak, devlet kademelerinden temizlenen FETÖ mensuplarının yerlerine, kimin yerleştirileceği meselesidir. Son birkaç aydır, sık sık televizyonlardaki tartışma programlarında bu işlenmekte ve FETÖ gitti, yerlerine METÖ… yerleşiyor yaygarası kopartılmaktadır. Bu sayede kurumlara mahalle baskısı uygulayıp, liyâkat ancak ulusalcılarda ve bir dönemin resmî ideolojisine uygun grup, dernek ve vakıflara mensup olanlarda olduğunu savunmaktalar. Ülke sathında 15 Temmuz’dan bu yana bir FETÖ, METÖ, KETÖ… mücâdelesi hatta savaşı sürmektedir. Allah sonumuzu hayreylesin.

Cumhuriyetin kurucu değerlerine atıf yapılarak başlayan cümleler, hala bu topraklarda devlet ile halkın bütünleşemediğini göstermekte ve bir kimlik mücadelesinin varlığına işâret etmektedir. Mâmafih, kim millî, kim değil birbirine karışıyor. Cumhuriyet’in kurucu değerleri nedir? Bu değerler devlete ne kazandırmaktadır? Bu devletin sâhipleri ve sâikleri kimlerdir? Ben bir tasavvuf ekolüne bağlı olmaktan dolayı geleceğin teröristi miyim? Yahudi lobilerinin müntesipleri, beyaz Türkler, aktivistler… Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da, Büyüktaaruz’da kimler savaştı. Atalar (Allah rahmet etsin ruhlarına) ne güzel söylemiş, “usta hırsız mal sâhibini kovar” diye.

Tartışmaları dikkatle dinlediğinizde şunu göreceksiniz. Herkesin dâvâsı, kendi yandaş ve düşüncesinde olanın ehil, liyâkat sahibi olduğunu savunmaktır. Gayrisinin, kendi ideolojisine aykırı olduğundan, liyâkat sâhibi olması söz konusu değildir. Bu sözden kastım elbette ki atama ve görevlendirmelerde belli kâidelerin olmaması değildir. Bilakis maksadım, liyâkatın sâdece diploma olmadığıdır. Bir insan çok iyi tıp ilmine, cerrâhi ilmine ve başarısına sâhip olabilir. Bu onu çok iyi insan yapmaz. İlmini ve becerisini hangi yönde kullandığı önemlidir. Organ mafyasına çalışıyorsa terörist, vicdansızsa sadist, insanları zehirliyorsa eşkıya veya hain...

NATO ve CIA gibi örgütlerin maşası olan FETÖ, 15 Temmuz hain girişiminde başarılı olamayınca, bu örgütlerin ‘b’ ve ‘c’ planları devreye girmiş, her durumu kendi lehlerine çeviriyorlar. Kökleri yüzlerce yıl öncesine dayanan, ülkede, savaş zamanı can veren, gayrı zamanda hizmet üretenler, FETÖ örnek gösterilerek, terörist ilân ediliyorlar. Geleceğin FETÖ’leri diye suçlananlar ne zaman kendilerine terörist dendiğini anlayacaklar. Sığındıkları bu liyâkat meselesiyle, 28 Şubat’ı hortlatmak istiyorlar. Bu oyuna, sağ cenahın yazar ve çizerleri de alet oluyorlar.

Birçok kavramda (lâiklik, adâlet…) olduğu gibi, liyâkatin de ne olduğu, içinde neleri barındırdığı, tek başına yeterli olup olmadığı, her insanda olması gereken adâlet ve sadâkat gibi kavramları kapsayıp kapsamadığı konularında belirsizlik var gözüküyor.

Hiç kimse, bu liyâkati tartışanlara, siz kimsiniz ve kime hizmet edersiniz diye sorma zahmetinde bulunmuyor. Yabancı derneklerin, ülkemiz üzerindeki faaliyetleri hakkında haberlere rastlamışsınızdır. Hattâ yakın zamanda Büyükada’da yapılan toplantı, büyük olaylara sebep olmuş, başta ABD ve Almanya olmak üzere pek çok müttefikimizin(!) canını yakmıştı. Çevremizde hangi dernekler yabancıların, üyelerinden kimleri tanıyoruz diye düşündüm. Bu konu çok meşhur olmasına rağmen, ben hiç kimseyi tanımıyordum. Ya bu haberler yalan haberdi ya da bunlar çok gizli yapılanmalardı. Yaptığım araştırmalarda şunu gördüm. Meğer ben bakmasını bilmiyormuşum. Gözümüzün önünde, gâyet resmî, sen ben gibi faaliyetlerde bulunuyorlarmış. İnternet üzerinden yaptığım araştırmalarda, kendi resmî sitelerinden başka hiçbir kaynaktan yararlanmaya bile gerek olmaksızın, yeterince bilgi edinilebiliyor.

Dünyada var olan resmi en etkili Siyonist teşkilâtın adını biliyor musunuz? CFR (Council on Foreign Relations, Dış İlişkiler Konseyi), bu kuruluşun Hollanda’nın Oestenberk şehrinde Bilderbeg otelinde başlayan ve her yıl yapılan toplantıları meşhurdur. Bu toplantılar yapıldığı otelin adıyla anılır. Tabiî birde bunun Türkiye ayağı var. Benden duymuş olmayın, GİF (Global İletişim Formu), gâyet resmi bir dernek. Kendi sitelerinden inceleme yaptığımızda, üyeleri hakkında bilgileri, kendi beyanlarından öğrenebilirsiniz. GİF’in, bağlı vakıfları ve dernekleri aracılığı ile gâyet profesyonel çalıştıklarını göreceksiniz. Binlerce zeki öğrencilere burslar, yurtdışında eğitim imkânları vesaire vesaire… Mütedeyyin insanlar paralarının üstünde kuluçkaya yatarken, onlar ülkeleri ve ekonomileri yönetecek, paranın musluklarını hep kendi lehlerine akıtacak personel eğitimi içindeler. O kadar başarılı çalışmalar yapıyorlar ki, insan kendine, “lanet olsun, adamların dünyâsında meğer asalak bizmişiz” diyesi geliyor. Sanırım, dünümüz gibi bugünümüzü de onların yazdığı senaryoda oynuyoruz. Eğer, devlet ve millet olarak, bir şeyler yapamazsak yarınımızda da onların biçtiği elbiseyi giymek zorunda kalacağız. Size, TÜSEV (Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı) ve mütevelliler heyetini de incelemenizi tavsiye ederim. Bizdekilerin ağa babalarının (CFR), en son geçtiğimiz aylarda, Fransa’nın cumhurbaşkanını seçtirdiği (atadığı) düşünülecek olursa, belki bizler olayı biraz daha ciddiye alırız.

“Bu parantezi niçin açtın?” diye soracak olursanız, liyâkat sâhiplerini incelemek için. “Ne alakası var?” derseniz, yukarıda bahsedilen siteleri incelerseniz anlayacaksınız. İş diploma ve tecrübeye dayandırılıp, sadâkat incelemesi (güvenlik soruşturması) yapılmazsa iplerin kimin eline geçeceği âşikardır. Eğer geçmediyse? Belki bu yaşananlar, geri alma mücadelesidir. İnşallah çocuklarımız ve torunlarımız bize lânet okuyucu değil, hayır dua edici olurlar. Ay yıldızlı şanlı bayrağımız ilelebet, en azından mevcut topraklarımızda dalgalanır.

Şu kadarını söyleyeyim, GİF’in üyelerini incelediğimiz zaman, ne kadar başarılı ve etkin olduklarını göreceksiniz. SÜNNETULLAH (Allah'ın tabiatı yaratıp devam ettirmek ve toplum hayatını düzenlemek üzere koyduğu kânunlar) gereği elbette ki başarı haklarıdır. Maksat belki Müslümanlar derin uykularından uyanır çabasıdır, iş işten geçmeden (İnşallah geç kalmamışızdır!). Bu araştırmayı yaparken Mütedeyyin iş adamlarının bir araya geldiği bir kuruluşumuzu aradım. Genel sekreterle yaptığım görüşmede; “Birliğin eğitim ile alâkalı hangi dernekleri var? Zeki ve başarılı gençlere burs ve eğitim destekleri var mı?” derken, daha soruyu tamamlamadan “bizim burs programımız yok” deyince, “yanlış anlamayın benim burs talebim yok” dedim. Anlaşılan bizim mütedeyyin arkadaşlara üst düzey yönetici lâzım olduğu zaman, şirket sırlarını kimlere aktaracağı belli olmayan, onların bursları ve imkânları ile okumuşları transfer etmek zorunda kalıyorlar. Kim bilir kaç para da maaş veriyorlar. Bunları yazarken, birilerinin “Keşke onlardan birini çalıştırsalar. Onu bile akledemiyorlar. Akıl etselerdi belki adları anılırdı.” demelerinden korkuyorum.

Elimizde bir avuç kalan cemaat ve derneklere saldıranların, üyesi oldukları derneklere bakınca, “dînime söven Müslüman olsa bâri” demekten kendimi alamıyorum. Bu vatanın hizmetinde olan tüm topluluklara sahip çıkmalıyız. Sahip çıkacak hiçbir sebep bulamıyorsanız, bâtılın attığı oku takip edin. Neden bunlar hedef tahtasında, neden devletten uzaklaştırılmak isteniyor diye düşünmek lazım. Belki 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi, biri çıkar oyunu bozar. 11 Haziran seçiminde, operasyon çekilen MHP’ye, onların oyununu bozacak, “maneviyat iklimimize dadanmış domuz sürüleri” diyerek destek veren ve FETÖ’nün gerçek yüzünü etkili bir şekilde, işin başında ifşa eden birileri çıkmasın diyedir.

Karşılarına çıkacak her sesi yıllardır susturmaya alışanlar, 15 yıldır nasıl sabretmişler. Şimdi bu birikmişliğin ıstırâbıyla, ellerine geçen fırsattan istifâde ederek içlerindeki kini kusmaktalar. Bunlar geleceğin teröristi diyerek, 28 Şubat özlemlerini ve içlerini yakan darbe hasretlerini dile getirmekteler.

Şimdi soruyorum, sadâkati yabancıya olan liyâkatli profesörden, sadâkati devletine olan ve dedesi Çanakkale’de isimsiz yatan vatan evlatları daha hayırlı değil midir?

 

Bu haber toplam 1608 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum