ANADOLU ANASININ NİNNİLERİ

NECATİ TAYYAR TAŞ

Harplerde dünyalık adına her şeyini kaybeden bir ananın, kaybettiklerimizi tekrar kazandıran bir ananın, bir zamanlar dört kıtada at oynatan, nal şakırdatan kısrak kişneten bahadırları doğuran bir ananın, ‘dünyayı bir padişaha çok, iki padişaha az gören’ hükümdarlara meme veren bir ananın, Anadolu’ya ismini takan milyonlarca anadan bir ananın, evinde ‘pamuk el’, cephede ‘demir el’ olan binlerce anadan bir ananın, ‘Vatanı kan korur, mürekkep yüceltir / Kan şehidin mürekkep muallimindir’ ifadesinde ‘kan’ ve ‘mürekkep’in tüccarlığından başka bir ticaret bilmeyen bir ananın, hasretiyle yanıp yakıldığımız, çıra ile aradığımız, güneş, hava, su ve ekmek gibi muhtaç olduğumuz, yokluklarını her geçen gün nefes nefes hissettiğimiz bir ananın, buram buram özlediğimiz, bitmeyen bir umutla, tükenmeyen bir ümitle yollarını gözlediğimiz, tam ve katıksız cins analardan bir ana olan Söğüt’ün Akgünlü köyünden bir ananın, harbe gönderirken biricik oğluna, Bilecik istasyonunda söylediği şu sözler ne kadar muhteşem ya Rab! “Hüseyin’im, aslan oğlum benim… Dayın Şıpka’da, baban Dömeke’de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale’de şehit düştüler. Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, câmilerin kandilleri sönecekse, sütüm sana haram olsun, öl de köye dönme! Yolun Şıpka’ya uğrarsa dayının ve eğer Dömeke’den geçer isen babanın ruhuna bir fatiha okumayı unutma! Haydi oğul Allah yolunu açık etsin!”

Haydi yavrum! Ben seni bugün için doğurdum

Hamurunu yiğitlik duygusuyla yoğurdum

Türk evladı odur ki yurdu olan toprağı

Ana ırzı bilerek yâd ayağı bastırmaz.

Bir yabancı bayrağı,

Ezan sesi duyulan hiçbir yere astırmaz.

Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım

Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım

Haydi oğul haydi git

Ya gâzi ol, ya şehit.

Anadolu’nun bir başka anası ise… Öyle bir Anadolu anası ki, Omuzlarındaki dinî ve millî misyonun mesuliyetini dost-düşman herkese haykıran, hiçbir şeyden haberi olmayan aslan yavrusu balasının melek yüzünü öperek, kocasını şehit, kendisini dul, ciğerparesini yetim, îmânını hapis, minâresini sessiz bırakan kahpelere bir gün mutlaka hesap sormak adına yemin eden Anadolu anasının şu soylu duruşuna ve şu gönül tellerine vuruşuna bakınız! Bakınız, ayakta kalmak pahasına, süt emen yavrusunun büyümesini düşlerken, sabır taşını çatlatacak bir tahammülle, başına gelen ve gelebilecek bütün olumsuzluklara meydan okurcasına muradına kavuşmayı tahayyül eden, gecenin zifiri karanlığını yararak mânâdan mahrum ninni-nenni yerine mırıldadığı zihnindeki güftesinin bestesini çatlamış dudaklarının arasından mâveraya akıtan şu ananın diline pelesenk ettiği mısraların edebî estetiğine ve ebedî derinliğine hele bir bakınız!

Uyu yavrum uyuyacak günler var

Yarınları gözetleyen dünler var

Baban şehit, izlerinde ünler var

O izlerde sende dolaş ninni

Öç gününe tezce ulaş ninni.

Uyu yavrum yine şimşek çakıyor

Şehit baban gelmiş bize bakıyor

Yarasından kızıl kanlar akıyor

O yarayı ben bağlayım ninni

Sen ağlama, ben ağlayım ninni.

Uyu yavrum tepesinden haç yatan

Câmiler var, bu mu seni ağlatan

Dayanamaz çiğnenmeye bu vatan

Câmilere götür hilâl ninni

Hem öcünü, hem vatanını kurtar ninni.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.