BOSNA İZLENİMLERİ -1: SARAYBOSNA SOKAKLARI

MUSTAFA KINIKOĞLU
Bosna-Hersek, ülkemize yakınlığı ve vize istememesi nedeni ile Türkler’in en çok tur düzenlediği ve ziyaret ettiği yerlerin başında geliyor. Bosna’nın Osmanlı Tarihi’ndeki yeri diğer bir etkili neden… Eşimle ne zamandır aklımızdaydı bir Bosna gezisi yapmak, geçtiğimiz Mart ayı sonunda muradımıza erdik. Bu hafta ve gelecek hafta sizlere bu geziden notlar aktarmak istiyorum.
Bosna gezimiz için bir tura dahil olmak yerine bireysel hazırlık yaptık. İnternette istemediğiniz kadar gezi bloğu var, bunlardan faydalanarak bir tura katılmadan çok rahat gezi planı yapabilirsiniz. Biz de öyle yaptık, hem internetteki kaynaklara hem de Bosna damadı bir arkadaşımıza danıştık ve programımızı belirledik.
Bosna’ya gideceğimizi duyan ve daha önce oraları görmüş dostların hemen hepsi Bosna’nın güzelliğinden öyle bahsediyorlar ki nasıl bir yer ile karşılaşacağız diye merak içindeydik.
İlk durağımız başkent Saraybosna elbette… Saraybosna ülkenin en kalabalık ve en büyük kenti. En kalabalık dediysem nüfusu 700 bin civarında... Saraybosna büyük bir kent ancak turistler için Saraybosna demek Başçarşı demek… Başçarşı 16. yüzyılda Osmanlılar tarafından kurulmuş bir çarşı… Uçaktan indiğimiz gibi bir taksi ile Başçarşı civarına kapağı atıyoruz. Mart sonunda soğuğu ile ünlü Saraybosna mevsime göre güzel bir hava ile karşılıyor bizi. Balkanlarda sık görmeye alıştığımız bir şehir formu var Saraybosna’da, şehrin ortasından büyük bir ırmak geçiyor (Miljacka ırmağı), iki tarafında tepelere doğru uzanan evler…Irmak mevsim gereği hayli coşkulu akıyor.
Saraybosna’da Avrupa’nın en eski tramvay hattı bulunuyor. Biz gezimiz sırasında kullanmadık ancak her an karşınıza çıkıyor bu hat… Vagonlar çok eski, o kadar eski ki kurulduğu zamandan mı kalmış diye bile sorabilirsiniz. Ancak ulaşımda çok kullanılıyor bu tramvay hatları… Havaalanının hemen içinden olmasa da yakınından kalkan tramvay ile Başçarşı’ya ulaşmak mümkün.
Başçarsı Türkler’in kendilerini hiç yabancı hissetmeyecekleri bir yer… Her metresinde Osmanlı izleri olan bu çarşıda adım başı Türklerle karşılaşmak çok doğal. Genel olarak hediyelik eşya ve yiyecek üzerine dükkanların olduğu çarşının merkezinde bir su sebili var. Gazi Hüsrev Bey Camii de çarışının merkezini oluşturan bir Osmanlı eseri...
Saraybosna’yı geziyorsanız vaktinizin %99’u Başçarşı civarında geçecektir. Bu yüzden şehri gezmek için çok uzun zaman ayırmaya gerek yok. Dolu dolu 1 gün veya biraz daha rahat olarak 1.5 gün yetecektir. Saraybosna’da gözümüze çarpan şeylerden biri kabristanlar oldu. Uzaktan beyaz renkli papatya tarlası gibi duran kabristandaki kabir taşlarında ölüm tarihleri hemen hemen aynıydı… Ölüm tarihi dediysem sürçü lisan ettim, şehadet tarihi demek lazım. Bosna’nın yaşadığı savaşın izlerini şehirde görmek çok mümkün değil ama mezar taşlarındaki tarihlere bakarsanız bu izi çok rahatlıkla görebilirsiniz. Başçarşı civarından tepelere baktığınız zaman o beyaz kabristanları göreceksiniz etrafta... Bu kabristanlardan en çok ziyaret edileni Başçarşı’dan biraz yukarı doğru gidilerek ulaşılan içinde merhum Aliya İzzetbegoviç’in kabrinin de yer aldığı kabristan. Merhum Aliya’nın kabri bir devlet başkanı kabri olmaktan çok uzak, mütevazi bir kabir.
Bu kabristandan yukarı doğru devam edince o bahsettiğim tepelerden birine çıkmış oluyorsunuz. O noktadan bütün şehir ayaklarınızın altında… Muhteşem bir seyir yeri… İtiraf etmek gerekirse şehre ilk ayak bastığımızda, gelmeden önce yapılan Bosna güzellemeleri için “biraz abartmışlar” demiştik. Ancak zaman geçtikçe şehrin ruhunu daha mı yakaladık bilemiyorum, “dedikleri kadar varmışa” döndük. Bu dönüşte daha sonra bahsedeceğim Mostar kenti ve Balagay Tekkesi’nin katkısı çok büyük.
Başçarşı ve civarında birçok cami var. Kısa mesafelerle bu kadar cami olması dikkat çekici… Camiler vakit namazları haricinde kapalılar. Vakit namazlarında hatrı sayılır bir cemaat oluyor. Bu küçük alanda Osmanlı’nın bu kadar eser vermesi dikkatimizi çekiyor. Bu konu önemli, bir sonraki yazıda inşallah Bilecik’i de katarak bu konuda birkaç cümle edeceğiz.
Saraybosna’da yemek dendiğinde ilk akla börek ve cevabi denilen köfteleri geliyor. Bosna damadı olan arkadaşımızın tarif ettiği köfteci gerçekten başarılıydı. Referans olmadan denediğimiz börek ise kötüydü. Daha önce Üsküp’de Balkan böreği yemiştim, orada çok başarılı yapmışlardı. Bir de bosanski denilen kahvesi var Bosna’nın, sunumu ayrı bir güzel… Şu sıralar Türkiye’de çok moda olan balkan tatlısı trileçe ise neredeyse hiç gözümüze çarpmadı. Memleketinde bizde olduğu kadar popüler değil sanıyorum.
1. Dünya Savaşı'nın zahiren müsebbibi 19 yaşındaki Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip'in ayak izleri ile Vjeçna Vatra (ebediyet ateşini) diğer görülebilecek yerlerden. Hatırlayacaksınız, 5 Şubat 1994’de ve 28 Ağustos 1995’de Sırpların en kanlı katliamlarından olan Markale çarşısının bombalanması olaylarında toplam yüzden fazla Bosnalı şehit olmuştu. İşte o Markale pazarı da Başçarşı’ya yürüme mesafesinde...
Bizim için Saraybosna’nın en çok hoşumuza giden yanı Başçarşı etrafındaki sokaklarda yürümek oldu. Her sokakta ayrı bir tarih, kimi zaman bir tekke, kimi zaman bir cami çıkıyor karşınıza... İnsanlar sizin Türkiye’den geldiğinizi anlayınca ayrı bir ilgi gösteriyorlar. Dil olarak anlaşamasak da gönül dili ile birşeyler paylaşılıyor.
Gelecek hafta Mostar ve Balagay’dan bahsedeceğiz inşallah.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.