İŞ, AŞ…

MUZAFFER ÇEVEN

İş; ediş, çalışma… İş, bir kuvvetin uygulandığı yer üzerindeki etkisi… İş; bir etkenin bir cisim üzerine kuvvet uygulayarak o cismi kuvvet doğrultusunda hareket ettirmesi… İş (W), bir cisme uygulanan kuvvet (F) ile kuvvet doğrultusundaki yer değiştirmesinin, yolun (x) çarpımı (W=F.x)… ‘İş’, birçok sözcüğe payanda olmuş… İş görmek, iş güç, iş işten geçmek, işçi, iş eri (iş ehli, adamı), işgücü, işgüder, işlik, işsiz, işsizlik, işveren, işyeri, işgüzar, işkolik, işle- (işlem, işlev, işletme), işteş… İş, yaşamak için, geçim için, aş için… İş, harekete geçmenin, üretmenin adı… İşin neticesinde elde edilen aş… Aş (Farsça), çorbaya benzeyen ama daha yoğun bir yemek… AŞ (Anonim Şirketi), bildiğimizin ‘aş’ın şirket versiyonu (!)... ‘İş, aş’, “Eşine, işine, aşına özen göster. -Eline, diline, beline sahip ol. Kalbini, kapını, alnını açık tut.” (Ahi Evren) sözünde bayraklaşmış… İşimiz olmalı ki, aşımız olsun… Çalışalım, işimizi yapalım ki, ocağımız tütsün… Sağlımız olsun ki, işimizi yapalım, aşımızı kotaralım...

İş, yapacak şeyimiz… Her iş, onu yapanın işe yüklediği anlam kadar değerli… İşine ve eşine tutkun olan kazanır… İşin, sadece paraya endekslenmesi, aklı sömürür ve işi yapanı küçük düşürür… İşte en tehlikeli şey, işe özelin karıştırılması… İşin kalitesi, işi yapanın performansı, kişiliği, karakteri ve eğitimiyle alâkalı… İş yaparken, birilerinin başlarına iş açmak, işin iyi yapılmadığının göstergesi… İş, görev olmalı… İş, savsaklanmamalı, iş ayağa düşürülmemeli… Yapmamız gereken iş, birilerinin üzerinden yapılmamalı, başkalarına havale edilmemeli. İş bitirmek, sorumluluk gereği… İş kime buyrulmalı? Düşkün, yetkin ve bitkin olana iş burulmamalı… “Tembele iş buyur, sana akıl öğretsin.” (Atasözü)… İş, öylesine yapıldığında, iş çatallanır… İş, öylesine yapıldığında, işte güçlükle karşılaşılır, çözüm güçleşir… Başımızı gelen her iş, mutfağımızdan eksilen her aş, kötü niyetli birileri tarafından iş çevrilmesinden… İş bilmezlerin yüzünden, iş çığırından (şirazeden) çıkar, iş karmakarışık duruma gelir, başımıza iş açar, iş çıkmaza girer, iş dallanıp budaklanır… İşi rutine bağlamak, elimizden iş gelmemek ve yan gelip yatmak, işin sapa sarması… İşte sabır gerek, yoksa iş işten geçer, biz de bizden… İşte, iş karıştıranlara fırsat vermemek lâzım… İş olacağına varır diyerek, iş olsun diye, iş yapmak doğru değil… Bir iş yapmış gibi görünmek için, işe girişmek (koyulmak) ne kadar doğru? Bu, işi azıtmaktan da beter durum… Bu, olacak işi bozmak demek… Her bir işi ciddiye almak gerek… İş, ‘işim çıktı’ bahanesine kurban edilmemeli; yapılması gereken iş terk edilip, başka bir işle meşgul olunmamalı; iş, işimize geldiği gibi yapılmamalı…

İşsiz güçsüz kalmanın, aylak aylak gezmenin bedeli; işin, aşın doğru kotarılmamasından… İş (kaş) yapayım derken göz çıkarılmamalı; işin (ipin) ucu kaçırılmamalı, iş ileri götürülmemeli… İşi iş olanın anlamakta güçlük çektiği, işi oluruna bırakmasından, işi pişkinliğe vurmasından… Kimin işi rast gider? İşini sağlam tutanın, erken kalkıp iş tutanın, kara gün için ak akçe (para) biriktirenin… İşi şakaya vurmakla (dökmekle), işin içinden sıyrılamayız… İşi uzatarak, zevahiri (durumu) kurtaramayız… Atın dört ayağı varken, ‘işimiz üç nalla bir ata kalınca’; bir nalla işi kurtaramayız… İşi yoluna koyabilmek için, gayret, emek gerek… İşi, yüzümüze gözümüze bulaştırmamak için, iş arap saçına dönmeden, işin başında tedbir almak gerek… İşin doğrusu, işin içinde iş var deyip, işe koyulmak olmalı… Yoksa işin içinden çıkmak (sıyrılmak) mümkün olmaz… İşin içinden çıkamayınca da, işin içyüzünü öğrenmeden işin üstesinden gelemeyeceğimizi bilerek hareket etmeliyiz... Her zaman işin kötüsünü düşünerek işi sonuçlandırmaya çalışmalıyız... İş, aş derken, işin rengi değiştiğinde, işi yapmaktan vaz geçmemeliyiz… İşin tadı kaçmadan işi bitirebilmek mühim… İşin ucunda ne olursa olsun, işi yokuşa sürmeden, işine göre değil, işin gereğine göre sabırla işi bitirmek gerek… İşini bilmenin, işine gücüne bakanın yapacağı iş, işine aşına özen göstermektir; başından büyük işlere girişmemektir (kalkışmamaktır)… Her bir işinin ehli (eri) olan kimse, işini vaktinde ve doğru yaparsa, başına iç açmaz… Bilgi kirliliğin çok olduğu günümüzde, iyi niyetle yapılan o kadar çok akıl işi olmayan ‘kaş yapayım derken göz çıkarmak’ işgüzarlığı var ki… Böylesi durumlarda, ‘elinden bir iş (şey) gelmemek’ özrü mâkul olamaz… ‘Elinden iş çıkmamak’ mazereti geçerli olamaz… Ezbere iş görerek, yapılacak iş ile ilgili gerekli incelemeyi yapmadan, gelişigüzel iş yaparak, sorunlar çözülemez… İşin güzeli; azimle, barış ve sevgiyle yapılanı… İşte kavga ile işi çıkmaza sokarız… Her ne ise, işi çoklukla görmeliyiz, ekmeği çoklukla yemeliyiz… El birliğiyle yapılan işler daha çabuk biter; ekmeğimizi, yemeğimizi paylaşmak; işlerin en güzeli, insan olmanın gereği…

İş, anlayanda değil, bitirende… İşi bilmek, işi yapabilmek, önemli… Tehlike, işi yapıyor görünüp, yapmamak; başkalarından geçinmek, başkalarının emeğinden geçinmek, başkalarının aşına çöreklenmek... “Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.” (Ziya Paşa)... İş, insanın aynasıdır... Adamın iyisi işbaşında belli olur... “Lafla peynir gemisi yürümez.” (Atasözü)... Boş boş konuşanla, atıp tutanla, icraat yerine laf edenle, iş yapılmaz... İş, erbabıyla elbirliğiyle işletilmeli... İş olacağına varır deyip, aymazlık edenle hangi iş başarılır? Böylesi biri, işi düşünce arar, aşı pişince kovar insanı... İşin bitinceye kadar, bizimle işi olanla iş tutmayalım... İşin encamını (sonunu) düşünelim ki, sonunda çaresiz kalmayalım... Adam için iş değil, iş için adam arayalım... İyisi mi, işimize hor bakmayalım (sanatımızı hor görmeyelim) ki, boynumuza torba takmayalım... İşimizi yarına, sabaha bırakmayalım; yarının da yarını var... İşimizi, vaktinde ve doğru olarak yapalım...

‘Lafla peynir gemisi yürümez’ hikâyesi... ‘Aksi Yusuf’ adlı biri, peynir işiyle uğraşırmış... Trakya’dan aldığı peynirleri İstanbul’da ve İzmir’de satarmış... Aksi Yusuf, eli sıkıymış... Nakliyecilerin paralarını vaktinde ödememek için bin dereden su getirirmiş... Onu tanıyan gemiciler, İzmir’e yola çıkmadan önce, paralarının bir kısmını almak isterlermiş... Aksi Yusuf da, “Peynirler sağ salim varsın, paranı öderim.” dermiş... Peynirler yerine ulaşınca da, “Kaçmıyoruz ya, bugün, yarın öderiz.” diye oyalarmış... Onun bu huyunu bilen kaptanlardan biri, işi baştan sıkı tutmaya karar vermiş... Gemiye peynirleri yükledikten sonra Aksi Yusuf’a, “Yusuf Efendi, bana biraz ödeme yap; tayfalarımın ücretini vereceğim. Geminin kalkması için para lâzım.” demiş... Aksi Yusuf, “Hele peynirler sağ salim varsın...” diye söze başlayınca işin nereye varacağını bilen kaptan, “Yusuf Efendi, lafla peynir gemisi yürümez. Buna kömür lâzım, yağ lâzım. Parayı peşin ödemezsen, gemi hareket etmez.” demiş... Aksi Yusuf da, paranın tamamını ödemek zorunda kalmış... İşimizi, kaptan gibi baştan sıkı tutmak gerek... İş, bilenin (at binenin); kılıç, kuşananın; aş, işi yapanın...

İşimizi bilelim, aşımızı bilelim, eşimizi dostumuzu bilelim... Üstümüze vazife olmayan işe burnumuzu sokmayalım; işimizi küçümsemeyelim, işimizden olmayalım... Dahası, haddimizi bilelim... İşimizi severek, işimize sevgi katarak işimizi doğru yapalım... İş olsun diye, işi ayağımızın ucuyla yapmayalım... İşin gereğini yapalım... Unutmayalım, söz vardır iş bitirir, söz vardır, baş yitirir... Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.