KILIÇDAROĞLU’DA 28 ŞUBAT MAĞDURUYMUŞ

ŞADİ ERDAL

28 Şubat Balans ayarların ayarı tutmadı. "Keser döndü, Sap döndü" millete karşı yapılan tutmayan Balans ayarları şimdi onlara yapılıyor.

28 Şubat "post modern darbe" yaptıklarını iddia edenler irtica avına çıkarak dinimize ve onu yaşayanlara zarar vermekle kalmadılar. Ülkeyi üçkâğıtçılara soydurdular. Silah alımı ve tank modernizasyonu yoluyla paralarımızı İsrail'e aktardırlar.

"Sen Şu İşe Bak" köşemizde bir subayımızın anlattıklarını görüyorsunuz. Sadece para kaynaklarımızı aktarmakla kalmadılar, ordu içerisindeki nice değerli subay ve astsubay olarak yetişmiş elemanları sorgusuz sualsiz ihraç ettiler. "İrtica", "yeşil sermayeci" damgasıyla nice Anadolu işadamlarının iflasına sebep oldular.

27 Mayıs 1960 ihtilali, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat post modern darbesi Türkiye'nin bugün geldiği noktadan çok daha ileride olmasını önledi.

Ak Parti iktidarı ele aldıktan sonra çıkartılan engeller, Anayasa mahkemesine kapatılması için açılan davalar, Cumhurbaşkanı seçilmemesi için yapılan çalışmaları yakın geçmişte hep görerek yaşadık. Buna rağmen Türkiye'nin geldiği noktayı başarılı bulmamak mümkün mü?

28 Şubatçılar bankalar yoluyla ülkeyi 50 milyon dolar dolandırmaya, 380 milyon dolarda yurtdışına paramızın gitmesine sebep oldular. Ayrıca yıllarca para babalarından yüksek faizle maliyenin borç para almasına vesile oldular. Devlet vergiyle topladığı paraları yatırım yapacağına, aldığı borç paraların faizini ödedi. Refahyol iktidarı "Havuz Sistemi"ni getirerek para babalarına faiz ödemesine son vermesiyle, 28 Şubatçıların hedefi oldu. "top yekün savaş" diyerek iktidarı istifaya zorladılar ve bundada muvaffak oldular.

12 Eylül 2010 tarihinde Anayasa değişikliğine "evet" diyen halk ve siyasi iktidar ile "evet"çi diğer siyasi partilerin ne kadar yerinde bir karar verdikleri bugün daha iyi anlaşılıyor.

12 Eylül Referandumunda "hayır" diyenlerin bugün, 12 Eylül ihtilalini yapanlara açılan davalara müdahil olmak için birbirlerini çiğnemeye çalıştıklarını geçen hafta yazmıştım.

28 Şubatçılar tutuklanmaya başlayınca ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu "Hukukun olmadığı bir ülkede adaletten eser olur mu? Gerçek adaletten bahsedebilir misiniz? Olayları intikam anlayışıyla yürütülmesini istemediğimizi duyurmak istiyorum" diyor.

Bir gün sonra yaptığı açıklamadaysa "28 Şubat'ın en fazla mağduru olanlardan biriside benim" diyor.

Şu iki açıklamanın neresinden bakarsanız bakın futbol tabiriyle "faul".

Bir ana muhalefet lideri ülkede "hukuk", "adalet" yok diyorsa, halkın devletine güvencesini sarsar. İntikam duygusuyla hareket edilmemesini söylemesiylede 28 şubatçıların ülkeye verdikleri zararı kabullenmek demektir.

Hem yapılan zararı kabulleneceksin, adalet önünde hesap sormaya sıra gelince bunada "intikam anlayışı" diyeceksin. Sonrada "bende mağdurum" diye konuşacaksın. Hadi bakalım müdahil olda görelim.

MHP ise, saatin 12 saatte bir doğruyu gördüğü gibi bazen doğruları görüyor ve seçmenini rahatlatıyor. 28 Şubatçılar hakkında başlatılan davadada karşı çıkmayarak seçmenini rahatlattı. Doğrusu MHP'liler ağızlarını açıp derin bir nefes aldılar. Genel Merkezin tavrını beklediler. Aksi bir açıklama olsaydı "Yine mi?" demeye hazırlanıyorlardı ki; Genel Merkezin olumlu açıklamasıyla aldıkları derin nefesi sevinçle dışarı verdiler. Çünkü o kesimde 28 Şubatçılar için "irticacı"ydı.

12 Mart 1971 muhtıra yıllarında milli istihbarat teşkilatının değerli bir elemanı Mahir Kaynak 28 Şubat'ı iki gün evvel ki yazısında nasıl yorumluyor : "(..) 28 Şubat'ın ikinci görevi Kürt sorunun barışçı yolla çözülmesini engellemekti. Bu konuda iki farklı proje vardı. AB, Türkiye'nin Güneydoğusunu kaybetmesini istiyordu. Böylece Türkiye homojen, gelir düzeyi daha yüksek, iç sorunu olmayan hale gelecek ve AB içine alındığında ağırlığı da azalmış olacaktı. Kürtler Kuzey Irak'la birleşecek ve ozaman hayatta olan Saddam aracılığıyla AB'nin konrolüne girecekti. ABD bu projeye karşıydı ve Irak'ın işgali bu projeyi bozdu. Bazıları ABD'nin Irak'ta başarısızlığa uğradığını düşünüyor. Başarı hedefe ulaşıp ulaşmamakla çözülür. ABD'nin hedefi Irak'a demokrasi getirmek değildi ve tam bir başarıya ulaştı. Oda Kürt kimliğinin tanınmasını ve bu yapının Türkiye ile birlikte hareket etmesini düşünüyordu. Bu, Türkiye'ye olan sempatisinden değil, kendisi ile rekabet edebilecek bir güç odağı olmak isteyen AB'nin enerji kaynaklarını kontrol etmek istemesindendi. Bazıları ABD'nin Kürt sorununda tutarsız davrandığını düşünüyor. Oysa bu konuda da hedefine ulaşıyor. Yani kürt kimliğinin kabulünü sağlıyor ama bağımsız olmalarını istemiyor.

Anılarımdan söz ederken kendimi ön plana çıkarmak amacında değilim. Ancak bazı konuların daha iyi anlaşılmasına yardım edeceğini düşünüyorum. O dönemde Aktül dergisi yazarıydım ve askerler yazı yazmamı istemediğini söylediği için işimden kovuldum. PKK'dan para alarak yazı yazdığım söyleniyordu. Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanırken, bu bilgiyi verdiği söylenen Şemdin Sakık'ın ifadesini savcı gösterdi. Sakık benim devlet tarafından hareketin içine sokulduğumu söylüyordu ama medyaya bunun tam tersi söylenmişti. Bu yanlış bir yorum değildi, apaçık söylenen bir sözün tam tersi medyadaydı. Çevik Bir Paşayla görüştüm ve olayın sebebini sordum. Bana "görevim süresince aleyhinde hiç bir rapor almadım. Adın medyada ilave edildi" dedi. Medya daha çok şey yaptı...(..)" MAHİR KAYNAK, STAR

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.