Kulluğun kıyısında

KÜBRA KUMOVA

Namaz için camiye giren gencin gözü bir anda hocaefendiye takıldı. Namaz öncesi gelenlere bir şeyler anlatıyordu belli ki."Kul olmak zor iştir Azizim" diyordu, hocaefendi. Kul olmak zor iş derken ezan okunmaya başladı, namazlar kılındı cami cemaati dağıldı ama gencin kulağına fısıldanan bu esrarlı cümle bir türlü dağılmıyordu zihninden. Kendi kendine kul olmanın neresi zor olabilir ki diyordu. Altı üstü  yapacağın şey namaz kılmak, oruç tutmak, zenginsen zekat vermek ve durumun müsaitse hacca gitmek. Mükellefiyet bakımından insandan beklentileri bu denli sınırlı olan bir dinin  uygulanmasıysa konu ve  bunları yerine getirmeye de kul olmak deniyorsa  hocalar  zor diye anlatarak abartıyor bence diye  söyleniyordu. Bir yandan da  sorusunun cevabını bulmak için kendini zorlar bi durumu vardı.Tam bu esnada zihninde beliren bir fikir kendisini heyecanlandırdı. Aradığı şeyin cevabını bulmuş olmalıydı ki yüzünde hafif bir tebessüm belirmişti. Tabi ya dedi, ben bunu nasıl düşünemedim. Hocaefendi namaz kılmak, oruç tutmak ya da bazıları için bir tur gezisini andıran hac vazifesine  zor demedi ki, "kul olmak zor iş" dedi. Çünkü, yukarıda belirttiğimiz ibadetler kul olma bilinciyle yapıldığında ancak bir anlam kazanıyor. Eğer insanlar kul olabilselerdi bunca sıkıntılar yaşanıyor olmazdı. 

Yeryüzünde yaşanan bunca savaşlar,kul olma idrakinden ne kadar da uzaklaştığımızın bir kanıtı değil mi? İnsanlar  kul olabilselerdi eğer bu kadar eşitsizlik yaşanmazdı örneğin. Dünyanın bir ucunda insanlar obezite kıskacında yaşarken, (adeta yemek yemekten ölürken) diğer bir ucunda  açlıktan ölen insanlar çocuklar ve bebekler olmazdı. Eğer insanlar kul olabilselerdi birbirlerini kıskanmazlardı. Eğer insanlar kul olabilselerdi dedikodu çay sohbetlerinin baş konuğu olmazdı. Eğer insanlar kul olabilselerdi komşuluklar uzaktan merhabalarla değil, komşu komşunun külüne muhtaç hassasiyetiyle süregelirdi. Eğer insanlar kul olabilselerdi, bayramlar eskide kalmaz belki daha da güzel olurdu. Bayram ziyareti için  gittiğimiz evlerde "Nerde  o eski bayramlar ahh! Ne güzeldi." diyerek iç geçiren teyzelerle bu kadar sık karşılaşmazdık. Eğer insanlar kul olabilselerdi  hala kardeş kanı döken Kabiller olmazdı. Ettiğimiz tebessümü dahi sadaka olarak sayan bir dinin mensuplarının dilinde pelesenk olan biz artık mutsuz bir toplum olduk söylemi bu kadar yayılmazdı. Bizler mutlu bi toplum olurduk zaten. İnsanlar kul olabilselerdi, camiler ihtiyarların kullandığı bir sosyalleşme alanına dönüşmezdi. 

Gençlerin ve çocukların da iştiyakle geldiği  ibadethaneler olurdu. İnsanlar kul olabilselerdi belki her yüzyıl bir asr-ı saadet tadında  geçerdi. Gençler kıldığı namazın hakkını veren hocaların sözlerini dikkatle dinler ve de Kur'an öğretilerinin hakkını vermeye çalışan  bireyler olurlardı. Teyzeler ve amcalar da ne olacak bu gençlerin hali yakınmasını bu kadar sıklıkla  kullanamaz olurdu. Herkes kendi yapmadığını karşısındakinden bekleme gafletine düşmezdi mesela. "Kendin için istediğini "Müslüman kardeşin için de istemedikçe imanın tadını almış olmazsınız" hadisinin anlayışı hakim olurdu. Bu düşünceler neticesinde gencin  yüzünde belli belirsiz bir tebessüm belirdi, dilinde hocaefendinin sözleri "KUL OLMAK ZOR İŞTİR AZİZİM KUL OLMAK ZOR İŞ."

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.