Maarif (Arapça); bilgi, irfan, eğitim, öğretim, kültür anlamında... Maarif, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan vetirede/süreçte özellikle eğitim sistemi ve eğitimle ilgili kurumları, kuruluşları ifade etmede kullanılmış kelime... Bilgi ve irfan; zihnimizi geliştiren, doğruyu yanlıştan ayırmayı sağlayan birikim... İlim, bilgiye dayalı olarak bilmek; irfan ise, nedene dair bir alâka kurarak gönül, keşif ve ilham yoluyla bilmek demek... Eğitim ve öğretim; okul (medrese, mektep) vb. kurumlarda verilen eğitim faaliyetleri... Kültürel gelişim; bilgilenme, görgü, terbiye ve ahlâk bakımından kemâle erme... Maarif Nezareti, Millî Eğitim Bakanlığı’nın karşılığı... Maarif teşkilatı; eğitim kurumları ve bu kurumların yönetim mekanizmaları... İlim; hilmle (bir işi acele etmeden iyice düşünerek yapmakla, temkinli ve ihtiyatlı davranmakla), irfanla edeple terbiyeyle olursa anlamlı... Maariften maksat bu... Maarifin amacı, irfan ve izan sahibi yapmaktır... İrfan, edindiği bilgiyi tahlil edebilme kabiliyeti; izan, anlama, algılama yeteneği demek... Dilimizde, maalesef, kemâle ermenin süreçleri atlanarak, maarif işi ‘eğip büküp depolama’ya evrilmiş... Eğerek eğitime dönüşen, bilgiyi kullanmayı bilmenin ötesine geçilemeyen, tatbik etme safhasının es geçildiği, âdabın olmadığı bir hâl bu... ‘Maarif’te neler yok ki... Terbiye, tâlim, edep, terbiye ve bilgi var... Bilginin içselleştirilmesi ve iyi davranışa dönüştürülmesi var... Maarif modelini böyle algılamak ve uygulamak gerek... Davranış ve değerler eğitiminin olmadığı ya da hakkıyla yapılamadığı günümüz eğitim kurumlarında ve kuruluşlarında, be nedenle maarif modeline ihtiyaç var...
Maarif modeli nedir? ‘Maarif Modeli’, ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonu kapsamında Millî Eğitim Bakanlığımız tarafından geliştirilen yeni eğitim öğretim programı... İnsan merkezli, değer odaklı ve bütüncül bir eğitim anlayışıyla öğrencilerin zihinsel, bedensel, duygusal, sosyal ve manevî gelişimini hedefleyen eğitim öğretim modeli... Kadim medeniyet değerlerimize dönmenin adı, bu olsa gerek... ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin gayesi; millî şahsiyet inşa etmek, erdemli ve sorumluluk sahibi nesiller yetiştirmek, öğrencilerin sadece bilgi edinmesini değil, aynı zamanda değerleri içselleştirmesini ve eyleme dönüştürmesini hedeflemek... Bu sebeple, ‘Erdem-Değer-Eylem Çerçevesi’ temel alınmış... ‘Maarif Modeli’nde; merkezde insan var... İnsanın; zihinsel, bedensel, duygusal, sosyal ve manevî gelişimi var... Değerler ve davranış eğitimi var... Etik ve estetik bakış açısı ve erdemler var... Eleştirel düşünme var... Öğrencilerin sorgulayan, araştıran, mesuliyet sahibi bireyler olmasını sağlayan esaslar var... Kadim medeniyet kodlarımıza dönüş var... Bilim, sanat, kültür ve teknoloji var... ‘Maarif Modeli’nin uygulama alanları: Temel Eğitim ve Ortaöğretim (İlkokuldan liseye kadar tüm kademeler)... Güncellenen ders kitapları ve materyaller... Okul temelli planlama (okulların kendi ihtiyaçlarına göre programı uyarlaması)... Program dışı etkinlikler (sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler)... Yeni müfredatın uygulanması bir süreç gerektirmekte... Maarif modelinin değerler odaklı yapısının akademik özgürlüğü sınırlayabileceği kaygısı, öz değerlerimizle ne denli bağlantılı olup olmadığımızla ilgili... Maarif modelinin; öğrencilerin hem akademik hem kişisel ve toplumsal gelişimlerini desteklemesi, son derece önemli bir özellik... Maarif Modeli, kanımca, ebeveyn eğitimi ve okulöncesinden başlayarak uygulanmalı! Yoksa mâ-arif (arif olmayan) eğitim liderleri marifetiyle güdük kalmaya mahkûm... Bu konuda, toplumun aksakallıları olan gönül dostlarından, alperenlerden, bilim ve din adamlarından ve rol model olmuş emekli eğitimcilerden yararlanılmalı... Kurum ve kuruluşlar, ülkemize sadakatlerini kanıtlamış gazilerimizden ve eğitimci yazarlardan yararlanmalı... Bunlar, Millî Eğitim Bakanlığımızın fahri rehberleri-müfettişleri olmalı... Her birine, ücret ödenmeyen (sadece yolluk masrafı ödenen), ALPEREN görevi verilmeli... ‘Maarif Modeli’nin uygulanması, ancak böyle mümkün... Maarif Modeli, alperenlerle, modele akıllarını ve kalplerini verenlerle hedefine, doğru ve hızlı ulaşabilir... En düşündürücü husus; Millî Eğitim sitemimizin, 27 Aralık 1947’de imzalanan ‘Fulbright Anlaşması’ ile oluşturulan eğitim komisyonu tarafından ilgili kanun gereğince şekillendirilmekte olması… Anlaşmanın en önemli özelliği; Türkiye’de öğrencilerin eğitilme biçiminin saptanması ve bu iş için gerekli giderleri karşılama yöntemlerinin belirlenmesi… ABD ile iyi ilişki içinde olan ve işbirliği yapacak, geleceğin yöneticilerini yetiştirmek üzere, Amerika’ya götürülecek öğrenci, öğretim üyesi ve kamu görevlilerinin konumlarının da bu anlaşmayla tespit edilmekte olması… Maarif modelinde başarılı olabilmemiz, ne kadar millî olabildiğimizle ilintili...
Kadim medeniyetimizin maarif (eğitim-öğretim) modeli, köklü ve çok katmanlı imiş... Bu model; bilgi (ilm) aktarımını dinî ve dünyevî alanları birleştiren, toplumsal ihtiyaçlara cevap veren ve evrensel katkılar sunan bir sistem olarak gelişmiş... İlim ve amel (uygulama) bütünlüğü söz konusu imiş... Bilgi sadece teorik olarak değil, ahlakî ve pratik bir sorumlulukla ele alınmış... “İlim, müminin kaybolmuş malıdır.” (Hadis-i Şerif) ölçütüyle, bilgiye ulaşmak herkes için bir görev olmuş... Eğitim, naklî/dinî ilimler (Kur'an, tefsir, hadis, fıkıh) ile aklî/felsefî ilimleri (felsefe, matematik, tıp, astronomi) ve dil ilimleri (belâgat, gramer, şiir, tarih) bir arada sunmuş... Sosyal yarar gözetilmiş... Eğitim, bireyi ahlâken geliştirmiş ve eğitim, topluma hizmet (hekimlik, mühendislik, adalet) için araç olmuş... İlk seviye eğitim, mescitlerde/camilerde, evlerde ve ‘küttap’ adı verilen okullarda verilmiş... Çocuklara okuma-yazma, Kur'an ve temel dinî bilgiler öğretilmiş... Orta ve yüksek seviye eğitimi, medreselerde verilmiş... Abbasi döneminde Bağdat'ta kurulan Beytü'l-Hikme, tercüme ve bilimsel araştırma merkeziymiş... Benzer yapılar Endülüs'te (Kurtuba, Gırnata) de gelişmiş... 11. yüzyılda Bağdat’ta Nizamiye Medreseleri... Selçuklu ve Osmanlı döneminde Sahn-ı Seman (Fatih) ve Süleymaniye Medreseleri... Medreselerde; müderris (profesör), talebe (öğrenci), ders halkaları (halka-i tedris) geleneği varmış... Tefsir, hadis, fıkıh, kelam, dil (Arapça, Farsça), mantık, matematik, astronomi, tıp dersleri okutulmuş... Tekke ve zaviyeler; tasavvufî eğitim, manevî terbiye ve sosyal dayanışma kurumları imiş... Eğitim metodolojisinde hoca-talebe ilişkisi son derece saygın imiş... Bilgi, bir ‘icazet’ (diploma) ile silsile yoluyla aktarılırmış... Hoca, sadece bilgide değil, ahlâkta da rol model imiş... Münazara (doğruyu ve hakikati ortaya çıkarmak için yapılan tartışma) ve diyalog, özellikle felsefi ve kelamî konularda (akait konularını irdeleyen ve tarihî olarak bu çerçevede gelişen dinî-felsefî teorilerde) teşvik edilmiş... Tıp öğrencileri hastanelerde (darüşşifa), astronomi öğrencileri rasathanelerde (gözlemevi) uygulama yapmışlar... Kadim medeniyetimizde maarif; vakıf (waqf) sistemi ile finanse edilmiş... Medrese, kütüphane ve hastaneler; vakıflar marifetiyle desteklenmiş, öğrencilere burs sağlanmış... Kadim medeniyetimizin ‘Altın Çağ’ında (8.-13. yüzyıllar); bilimsel üretim ve multidisipliner eğitim en zirve noktasına ulaşmış... Maarifte, evrensellik ve çok kültürlülük odak noktası olmuş... Endülüs'ten Hindistan'a kadar farklı kültürlerden bilginler bir araya gelmiş; Yunanca, Farsça, Sanskritçe eserler Arapçaya çevrilmiş... Müslüman, Hristiyan, Yahudi bilginler ortak çalışmalar yürütmüş (Toledo Çeviri Okulu)... Toledo Çeviri Okulu (İspanyolca, Escuela de Traductores de Toledo), 12. ve 13. yüzyıllarda Toledo şehrinde birlikte çalışan, İslam felsefesi ve bilimsel eserlerinin çoğunu Klasik Arapça'dan Ortaçağ Latincesine çeviren bilim insanları grubu... Kadim medeniyetimizin maarif modeli, Orta Çağ Avrupası'na (özellikle Endülüs ve Sicilya üzerinden) aktarılarak Rönesans'a katkı sağlamış... Maalesef sonraki dönemlerde, medreselerde aklî ilimlerin gerilemesiyle çöküş başlamış... Geleneksel medrese modeli, Pakistan, Hindistan, İran gibi ülkelerde hâlâ varlığını sürdürmekte ve dinî ve modern bilimler entegre edilmeye çalışılmakta...
Maarif modelinde, kadim medeniyet değerlerimizin esas alınması, pratik faydaya, evrensel bilgi birikimine katkı sağlayacak şüphesiz... Böylece, maarif modeliyle, sadece kendi toplumumuza değil, dünya medeniyetine de kalıcı kazanımlar aktarabileceğiz... Yeter ki, yapılan hatalardan ve yanlışlardan bir an evvel dönelim... Unutmayalım bilimsellik ve dinsellik adına yapılan yobazlıklar, bizi daha gerilere götürür... Maarif modeli, bize ait... Maarif modelini geliştirmeliyiz, millî çizgimizden ödün vermemeliyiz... Millî savunma sanayiinde geldiğimiz nokta, kadim maarif modelimizin filiz verdiğinin bir misâli... Kaybolan değerlerimizin tekrar ortaya çıkmasının bir sinyali... Her bir lafımız ârif olana; mâ-ârif olana değil... Dilli düdüklere (çokbilmişlere) hiç değil... Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven