MİRAÇ KANDİLİ

NECATİ TAYYAR TAŞ

Atmosferimizi şereflendirecek, gönüllerimizi gergefleyecek kandillerden birini bu akşam idrak edeceğiz. Evet, bu gece Miraç Kandili. Kadir gecesinden sonra en mübarek gecedir bu gece. Bundan 1391 sene önce, sessiz ve sakin bir gece, tapınaklar zift, zaman girift, mekân bilmece, mekânda yoktur kelamın, kalemin sahibi hâce, belki bilinen, bilinmesi gereken birkaç cümle ve hece. Semalardaki muştuya intizar peygamberin mübarek yüzü, bulutsuz bir gökyüzü, fezanın ışıl ışıl mumları, dolunayın huzme huzme şualarıyla parlayan sahranın kumları. Yalçın dağların selam duran tepeleri, kavurucu iklimin suya müştak stepleri, lâbirentler misali derin vadiler, kıblesinde divana durmuş münâdiler, lisan-ı halleriyle secde eden hayvanat, cemadat ve de nebatat. Bunların ve daha neler ve nelerin olduğu bu gecede, süratini belirtmek için anlamı şimşek olan ‘Burak’ ismindeki bir binitle ‘Mekke’den Kudüs’e’ müteveccihen yola koyulan ezel, ebet, gaye, insan ve ufuk peygamber Hz. Muhammet... Selam ona, salât ona... Misli görülmemiş, işitilmemiş, hiç bir fâniye nasip olmamış bu muazzez yolculuğun adına Kur’an ifadesiyle ‘İsrâ’ denir. “Bir gecede, kendisine ayetlerden bir kısmını gösterelim diye, kulu Muhammed’i Mescidi Haramdan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksaya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir.”

Bu ayette can alıcı bir kelime vardır ki, o da ‘Kulu’ kelimesidir. Demek ki asıl olan ‘Kul’ olmaktır. Peygamberlerde zaten kullardan seçilmiyor mu? Kul olmak, yalnız Allah’a kul olmak, Ondan başkalarına kul olmamak, kul olmanın kadir ve kıymetini bilmek, kulluğun şuuruna ermek, kul olmanın şartlarını yerine getirmek, kulluk erdemine gölge düşürmemek, onu zedelememek, günahlarla, isyanlarla eskitmemek, pörsütmemek, kul olmanın izzetini zillete dönüştürmemek... Ve böylece, melekleşmek, melek ne kelime, meleklerin bile gıpta ettiği ‘Kul’ olmak kul... Kul olan Hz. Muhammet işte bunun için insanlara, cinlere ve meleklere ‘İmam’ oldu. Yoksa yüce Allah, Peygamberlerini topraktan yaratılan ve nefis taşıyan insanlardan değil, nurdan var edilen meleklerden seçerdi...

Gelmiş ve gelecek insanların en seçilmişi kâinatın efendisi, Mescidi Aksâ’da kıldığı iki rekât şükür namazından sonra, mahiyetini bilemediğimiz, bilmeye de gerek olmayan ‘Asansör’ diyebileceğimiz bir ‘âlet ve nesne’ ile semaların katını, katlardaki ‘Peygamberleri’ bir bir ziyaret ederek, büyük meleklerden Cebrail ile birlikte yedinci kat semaya, oradan da hiç bir kimsenin gidemediği, bakamadığı, yol arkadaşı Cebrail’in dahi ‘Bir adım daha atarsam yanarım’ dediği ‘Sidretü’l Münteha’ya vardı. Burası, yolculuğun son noktası, âşıkın maşukuna kavuştuğu zaman ve mekân ötesi bir mâverâ... Kudüs’ten buraya kadar olan bu yolculuğa, bu yolculuğun sahibinin kelâmıyla ‘Miraç’ denir. Miraç hâdisesi o günden bu güne kadar nice münkirlerin inkârının katmerleşmesine ve müminlerin imanlarının pekişmesine vesile olmuştur. Çünkü ‘Miraç oldu mu, olmadı mı, uyku hâlinde mi, uyanıkken mi, ruhla mı, bedenle mi, ruh ve bedenle mi, işin bu kısmını anlatan hadisler sahih mi, zayıf mı, uydurma mı’ şeklindeki soruların birilerince ısıtılıp soğutularak gündeme getirilmesi ne ilk ve ne de son bir kısır döngüdür. Bu ve benzeri ‘Sırlar’ aslında ilâhî bir gerçeği de ispat etmektedir ki o da şudur: Asırlar ve asırdakiler kıyamete dek hep İslam’ın peşinden sürüklenmeye devam edeceklerdir. Onun için, inançla alâkalı bazı konuların ‘Teslimiyetsiz’ irdelenmesinin, sorgulanmasının, metafizik her hâdisenin fizik koordinatları çerçevesinde izaha çalışılmasının garabeti, Mevlâ’nın, peygamberlerine ikram ve ihsan ettiği ‘Mucize’ keyfiyetini idrak edememedeki idraksizliğe müdrik olamama cehaleti ve daha ötesi, mucizeyi inkâr eden bahtsızların hezeyanları dünya durdukça hep var olacaktır.

Öyle ise inancımızı gevelemeye ve imanımızı gevretmeye mahal vermeden kabul etmeliyiz ki, Miraç, muazzam ve muhteşem bir mucizedir. Hz. Muhammed’e ‘Uyanıkken, ruh ve cesetle nasip olmuştur.’ Kâinatın efendisi, Mevlâsıyla müşerref olmuş, ‘Beş vakit namaz, Bakara suresinin son iki ayetleri ve Allah’a şirk / ortak koşmadan tövbe edenlerin günahlarının affedileceği’ müjdeleriyle aynı gece Mekke’ye dönmüştür. Miraç bundan ibarettir, anlayışımız böyledir, inancımız da budur. Bu gece ruhlarımızın ulvîleşmesine, duygu ve düşüncelerimizin kemalleşmesine gayret etmeli, bolca kaza ve nafile namazı kılmalı, tövbeleri, duaları ve istiğfarları çoğaltmalı, Kur’anı mealiyle okumalı, dostlar ziyaret edilmeli, tebrikleşmeli, barışmalı, tefekkür, teşekkür ve tezekküre tevessül edilmelidir.

Miracınız kutlu, kandiliniz mutlu, geleceğiniz umutlu olsun...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.