NEFSİ ARINDIRMAK - 2

MUSTAFA TOPAL

İnsan için aslolan ebedi hayattır. Geçici dünya menfaatleri ve zevklerini ebedi mutluluğa tercih etmek, Peygamberimizin tarifini yaptığı: “Mü’minin ferasetinden korkun, çünkü o Allah’ın nuru ile bakar” hadisinde olduğu gibi, mü’minin ileri görüşlülüğü, anlayışı, idraki, kar zarar muhasebesi kaabileyati, kısaca feraseti ile bağdaşmaz. Allah Teala, Al-i İmran Suresi 14. ayetinde insanın dünyanın süsüne meylinden bahsettikten sonra (ayet yukarıda geçti), insanın asıl tercih etmesi gereken şeyin Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu aynı sure 15. ayette bildirir: “De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için rableri katında, altlarından ırmaklar akan ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinden önemlisi) Allah’ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını tam mânasıyla görmektedir.”

Şunu çok iyi bilmek gerekir ki, her şeyde olduğu gibi nefsin kirlenmişliğinden kurtuluş da Rabbımızın bir lütfudur. O’nun yardımı olmadan nefsi kötülüklerden temizlemek mümkün değildir. Yukarıda bahsettiğimiz Yusuf (AS) kıssasında, ayetin devamında “…Rabbimin acıyıp koruması dışında…” kaydı konmuştur. Yine Elmalılı Hamdi YAZIR Hoca bu kaydı şu şekilde açmaktadır: “Ancak Rabb'imin rahmet ettiği müstesnadır. Yani, ancak Rabbimin, koruyup kayırdığı nefisler, Yusuf'un nefsi gibi Allah'ın lütfu ve rahmetiyle kötülükten arındırılmış nefisler bunun dışındadır. Onlar pak ve masum nefislerdir. Yahut ancak Rabbim rahmet ettiği vakit, rahmanî kuvvet, nefsanî kuvvete üstün geldiği vakit, onun emrini hükümsüz kılar ve gücünü kırar. Veya nefis ilâhî emre uyar da kendi emrini terk ederse fenalıktan uzak kalır. Şüphe yok ki, Rabb'im ğafurdur, rahîmdir. Mağfireti ve rahmeti büyük, çok büyüktür. Şu halde birçok hallerde nefislerin tabiatları icabı uğradıkları meyilleri ve istekleri, Rabbülalemin kendi mağfiretiyle örttüğü ve önlediği, onların fiil alanına çıkmasını engellediği, rahmetiyle koruyup kayırdığı için, günahını itiraf edip bağışlanma dileyenlere de mağfiret ve rahmet eder.” (Hak Dini Kur’an Dili, c.4, sh. 2873).

Yine Yusuf Suresi 33. ayetinde Allah Teala’nın buyurduğu gibi Yusuf (AS) da bir Peygamber olarak, kendisine kurulan tuzaktan kurtulmak için Allah’a sığınmıştır: “Yûsuf, “Rabbim! Zindan bana bunların benden istediklerinden daha iyidir. Eğer onların bana kurdukları tuzağı boşa çıkarmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum!” dedi. Hiç bir zaman nefsimizden emin olmamalıyız. Onun insan için açık bir düşman olduğu gerçektir. Nefsin şerrinden emin olmak için de Allah’a sığınmalıyız. Peygamber (SAV) Efendimiz Şöyle dua ederdi: ”Ey Allah’ım! Senin rahmetini umuyorum; beni göz açıp kapayıncaya kadar (da olsa) nefsimle baş başa bırakma. Halimi tümüyle düzelt, senden başka ilah yoktur” (Ebu Davut, Edep,110). Bizim kötülüğe düşmeyeceğimize, günah işlemeyeceğimize dair bir güvenimiz yoktur. Çünkü nefis ve şeytan sürekli günaha sevk eder. Yukarıda bahsettiğimiz zaaflarımızdan dolayı günaha sevk edici bu tahriklere kapılabilmemiz mümkündür. Bu sebeple “Ben günah işlemem” demek yerine, “Allah’ım aleyhimde nefsime fırsat verme “diye dua etmemiz gerekir. Bir başka hadiste de Peygamberimiz şöyle dua eder: “…Allah’ım! Nefsime takvasını (günahlardan sakınma duygusu) ver ve onu (her türlü günahtan) temizle; Sen temizleyenlerin en hayırlısısın. Onun koruyucusu ve efendisi de sensin…” (Müslim, Zikir, 73).

İnsan hayra da şerre de yeteneklidir. İnsan üzerinde birisi diğerinden daha baskın değildir. İyiliğe yönelirse kendisini o yöne sevk etmesindendir. Eğer kötülüğe yönelirse aldığı terbiye ya da iç veya dış etkiler dolayısıyladır. Değilse yaratılışında şerre yönelme meylinin ağır bastığından değildir (Hak Dini Kur’an Dili, c.8, sh.5839). Bu demektir ki, insanın gördüğü terbiye iyilerden ya da kötülerden olmasında doğrudan etkilidir. Diğer bir ifade ile kişinin cennetlik ya da cehennemlik hayat yaşaması, ailesinden, eğiticilerinden veya çevresinin üzerdeki doğrudan etkilerden kaynaklanmaktadır. Bu sebeple anne ve baba olarak evimizde, kişi olarak toplum içinde çocuklarımıza örneklik etmekte olduğumuzu düşünerek, onların hayatlarını ne derece etkileyebildiğimizin bilincinde olmamız zaruretini kavramalıyız. 

İnsan iyilik ve kötülüğü ayırt edebilecek kaabliyette yaratılmıştır. Bununla birlikte kârını da zararını da bilir. Nefsinin kötülüğü emrettiğinin, buna karşılık Allah’ın kendisinden iyiye meyletmesini istediğinin de idrakindedir. Nefsinin isteklerine uyduğu zaman zarar edeceğini, ilahi iradeye râm olduğunda ise iki cihanda da kârda olduğunu bilebilecek kabiliyettedir. İkisi arasında geniş bir seçme serbestisinin olduğunu, bu seçiminin dünya ve ahiret hayatının mahvı ya da kurtuluşu manasına geldiğini de bilmelidir. Bu bilgiyle nefsin isteklerine uymamak gereğini kavramalıdır. Dolayısıyla nefsini arındırmak ilk hedefi olmalıdır. Çünkü nefsini kirliliklerden arındıranların kurtuluşu muhakkaktır: “. Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir” (Şems, 9).

İbadetlerin ilk ve son gayesi insanı Allah’a eriştirmektir. İnsan ibadetlerle nefsani ve bedeni olarak temizlenir. Namaz, oruç, zekat ve hac gibi ibadetlerin ahiretlik gayesi cenneti kazandırmanın yanında, Kur’an-ı Kerim’de dünyalık gayesinin de ruhen ve bedenen insanın temizlenmesi ve arınması olduğu ifade edilir (Ankebut, 45; Bakara,185; Tevbe, 103). İnsan ibadetleri ile Allah’ı şuuruna yerleştirir. Çünkü ibadetler Allah’ı zikirdir (Taha,14). Allah inancı insanı kalp temizliğine eriştirir. Zira kalbe Allah’tan başka bir inancın girmemesi, başka inançlardan arınması, saflık ve arilik demektir,  nefsin arınması demektir. Bu kalp nefsani isteklere ve tahriklere boyun eğmez. Böyle kalbin bulunduğu bedenden kötülük sadır olmaz. Allah şuuru kötülüklere karşı kalkandır.

Zikrin maksadı insanı Allah’ın murakabesine sokmaktır. Allah’ın şuuruna yerleştiği insan için O her yerde hazırdır ve nazırdır, kendisini murakabe etmektedir ve her halinden haberdardır. Bu murakabeden haberdar olmayan insan azgınlaşır ve nefsinin eline düşer. İbadet içinde saflaşan, sükuna eren, huzur bulan kalp, bunu itiyad haline getirip ibadet olmayan hayatın diğer alanlarına da yansıtır, günün her anında Allah ile başaşadır. Nefsinin isteklerine karşı ruhen her zaman dayanıklı, her zaman güçlü, ona fırsat tanımaz. 

Nefsi kirlilikten kurtarmak insan için büyük meziyettir. Yaratılmışların en güzeli, en mükemmeli olabilme sırrı buradadır. Nitekim nefsin şehevi tahriki ile Yusuf (AS)’a iftira atan kadın, nefsinin ağır baskısından sıyrılıp Hakk’a yönelince suçunu itiraf edebildi (Yusuf, 51). Toplumumuzda yaşanan kötülükleri ortadan kaldırmak için nefsimize bakmamız yetecektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.