"ORGAN MAFYASI ŞEHİR EFSANESİ"

H. Türker ÇOBAN

"Sağlık sektörü ve ticaret" konulu konferans veren Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Yıldırım; "Organ mafyası abartılan bir konu, bunun ihtimali yok. Bunların hepsi şehir efsanesi" diyerek konunun abartıldığını söyledi. Organ nakli ile ilgili bilgiler veren Doç. Dr. Yıldırım;  "Bunlara asla itibar etmeyin, dinlemeyin, duymayın. Böyle bir şey olamaz" ifadelerini kullandı.

"BUNUN ÜLKESİ, MİLLETİ, DİNİ, İMANI YOK!"

"Sağlık ve Ticaret dengesini sağlayabilen ülkeler var mı?" sorusunu yanıtlayan Sağlık Yüksek Okulu öğretim üyesi Doç. Dr. Yıldırım; "Dünyada böyle bir örnek model bilmiyorum. İnsan dünyanın her tarafında aynı, paranın da dini imanı yok. Mesela İngiliz sağlık sistemi çöktü. Hatta bir dönem Türkiye'ye geldiler, hastaneleri dolaştılar. Türkiye'de onlara göre tedaviler, ameliyatlar daha ucuz. Dolayısıyla oradaki sistemi hastaları buraya yönlendirmeye başlamıştı ama şimdi devam ediyor mu bilmiyorum. Avrupa'nın en güçlü ekonomilerinden Almanya'da da sağlık sektörü çöktü. Ben çok kısa süre İngiltere'de bir hastanede 1-2 ay kalmıştım. O zaman hastayı ameliyat ediyor, ertesi gün çağırıyor, genel anestezi ile yeniden muayene ediyor. Genel anestezinin maliyeti çok yüksek ve oldukça riskli bir iş. Hasta ameliyat masasında bile kalabilir. O ilaç kalbinde bir ritm bozukluğu yapıp kalbini durdurabilir. Olur olmaz her hastaya genel anestezi verilmez. Genel anestezi verilmesi için bir sürü tetkik ve araştırmalar yapılıyor. Çok merak edip sordum; 'Niye böyle yapıyorsunuz?' Verdiği cevap çok enterasandı. Demek ki bunlar sadece bizde değil, 'Bu şekilde yapmazsak hasta hiç kadrini kıymetini bilmiyor. Hiç karşılığı yok. Ama genel anestezi ile muayeneye soktuğumuzda bedeli var. Sigortadan o parayı alıyoruz.'

Dolayısıyla bunun ülkesi, milleti yok, dini yok, imanı yok. Doğu bloğu ülkelerini Azerbaycan'ı da gördüm.  Orası da acayip. O zamanlar doktorlar bizimle kıyaslanamayacak kadar sefil durumdaydı. Şimdi ne surumdalar bilmiyorum. Azerbaycan petrol zenginliği ile değişti, gelişti. Ama o dönem doktorların devletten aldıkları para 50 dolardı. Onlarda hastanede ultrason yapıyorlar. Muayene ediyor, hastadan ikram olarak para istiyor. Azerbaycan'da doktorlar böyle yaparak zengin oluyorlardı. Kırgızistan'a gittim orada da aynı. Doğu bloğu da böyleymiş. Ulu orta para istiyor, herkes görüyor. Batı ülkelerinde iyi bir kontrol mekanizması olduğu için daha iyi kontrol ediyorlar. Ama kontrol ettikleri de ortada, sigorta sistemi çöktü." şeklinde konuştu.

"İNTERNETTE MÜTHİŞ HİKAYELER DOLAŞIYOR"

Organ mafyası ile ilgili bir soruyu yanıtlayan Doç. Dr. Yıldırım; "Organ mafyası abartılan bir konu, bunun ihtimali yok. Bunların hepsi şehir efsanesi. Biz doktorlar arasında anket çalışması yapmıştık. Doktorların bile %90'ı bu organ mafyasına inanıyordu. İnternette müthiş hikayeler dolaşıyor" dedi.

İnternette okuduğu bir hikayeden örnek veren Yıldırım, "Bir alışveriş merkezinde bayan raftan birşey seçerken bir amca yaklaşıyor. 'Evlilik yıldönümü için hanımıma hediye alacağım yardım eder misin?' diyor. Bayan da bakarken arkadan dolanıp kadının burnuna bir uyuşturucu mendil tutuyor. Filmlerde var ya onun gibi birşey. Böyle birşeyi şu an ben bile bulamam. Kadını bayıltıp, 'Karım ölüyor yetişin' diye bir yaygara koparıyor. Hemen insanlar karga tulumba dışarı çıkarıp bir taksi çağırıyorlar. Adam giderken taksiyi Kartal'ın arkasında ormanlık araziye götürmüş. Orada kadının bütün organlarını boşaltmışlar. Sonra bu kadını kaçıran adam, tekrar almış gelmiş. Aynı alışveriş merkezinin çöplüğüne atmış. Adam ormana götürmüş zaten,  taksiyle cesedi taşıyıp, neden tekrar getirip aynı alışveriş merkezinin çöplüğüne atsın? İnternette aynen böyle yazıyor. Derken organ bağışı birden çöktü. Sonra Organ Nakli Kuruluşları Koordinasyon derneği toplantıları sonucunda Sağlık Bakanlığı'nın da devreye girmesiyle Emniyet Genel Müdürlüğü'ne kayıtlarında böyle bir olay olup olmadığı soruldu. Emniyet Müdürlüğü bütün vilayetlerle görüştü ve hiçbirinde böyle bir kayıt yok. Jandarma Komutanlığı'na soruldu, jandarma karakollarına ulaşıldı. Böyle bir kayıt bulunamadı. Bunu internete yazan adam Emniyet Genel Müdürlüğü'nün takibi sonucunda bulundu. Urfa'da bir üniversiteden atılmış Yardımcı Doçent. Psikiyatrik rahatsızlığı varmış. Defalarca tedavi geçirmiş. Sonunda üniversiteden kovulmuş bir adam çıktı. Mahkemeye de gitti ama ceza da verilmedi. 

"ORGAN NAKLİNİ BALTALAMAK İSTEYEN TİPLER VAR"

Kars'ta 3-4 yaşlarında bir çocuk kayboldu. Hemen gazeteler, 'Organ mafyası kaçırdı' yazdı. Bir hafta sonra çocuk evde, yengesi tarafından öldürülmüş, naylona konulup halının içine dürülmüş ve çekyatın içine koyulup kapatılmış. 1 hafta sonra ceset kokusu duyulunca oradan çıkıyor. O zamana kadar jandarma ormanlarda ceset aramış. Sonuç olarak bunu gayrimeşru bir ilişki ile ilişkilendirdiler. Çocuk görünce, yengesi tarafından boğulmuş. 

98'den beri ben organ nakli ile uğraşıyorum. Organ iki şekilde temin ediliyor. Biri canlıdan ve biri kadavra dediğimiz, beyin ölümü gerçekleşmiş kişiden. 'Hasta' diye konuşuluyor ama beyin öldükten sonra bu hasta değil, cesettir. Beyin ölümü gerçekleşen kişiden alınan organlar. Kişiden alınan organ sadece yoğun bakım ünitesinde ise alınabilir. Yoksa dünyanın en gelişmiş hastanesi olsa da organları alınamaz, kullanılamaz. İşe yaramayan organı kim alacak, kim kullanacak? Kime satacak, kime takacak? Beyin ölümü gerçekleştikten sonra beyin gerçekten öldü mü diye tetkikleri, tahlilleri çekildikten sonra, dört ayrı uzman; kardiyolog, yoğun bakım uzmanı, beyin cerrahı yada nörolog. Bunların imzaladıkları zabıt sonucunda karar verildiyse bizim 'Organ nakli koordinatörü' dediğimiz her hastanede özel yetiştirilmiş iki kişidir. Onlara bildiriliyor ve bu zabıtı alıp aile ile konuşuyorlar. Aileye organ naklini anlatıp soruyorlar. Aile onay verirse, çok özel tutanaklar var onları imzaladıklarında ancak organ alabiliyoruz. Kişi sağlığında organ bağış kartı doldursa da, ailesine vasiyet etmiş olsa bile bizim yasalarımıza göre ailenin izni olmadan hiçbir beyin ölümü gerçekleşmiş kişiden organ alınamaz. Sadece kornea alınabilir. Kornea ailenin iznine tabi değildir. Gözün kornea tabakası, önündeki 2-3 mm kalınlıkta şeffaf tabaka. Özel bir bıçakla oradan soyulup alınır. Alındıktan sonra da siz açıp baksanız alındığını anlamazsınız. Basın bir süre; 'Gözü oyulmuş' diye pompaladı. Yahu mikroskopla bile zor görünüyor. Oyulduğunu nasıl gördün? Gözün bütünlüğüne birşey yapılıyor. Çok ince özel bir bıçakla zar soyulup alınıyor. Çıplak gözle baktığında bunu uzmanı bile anlayamıyor, ama muhabir gelip görüyor. 'Gözü oyulmuş' diye manşet atıyor. Bunların hepsi bir maksada hizmet ediyor. Organ naklini baltalamak isteyen bazı tipler, tarikatlar, psikopat tipler var." şeklinde konuştu.

"BU EKİBİN HEPSİ Mİ ALÇAK, HEPSİ Mİ VİCDANSIZ?"

Organ mafyası ile ilgili konulara itibar edilmemesini isteyen Doç. Dr. Yıldırım; "Bunlara asla itibar etmeyin, dinlemeyin, duymayın. Böyle bir şey olamaz. Yoğun Bakım ünitesinde solunum cihazına bağlı olması gerekiyor. Çünkü beyin öldükten kısa bir süre sonra kalp, beyin durur. Onun durmasını geciktirici bazı ilaçlar var. Onlarla geciktiriliyor ama buna rağmen eğer ekipler çabuk hazırlanmazsa, bakanlığın dağıtım sistemi var bazen işlem uzuyor. Bekleme listesi, acil bekleme listesi bulunuyor. Bunlar ana bilgisayardaki bilgilere, nakil merkezlerine göre bir sıralama yapılıyor ve ona göre dağıtım yapılıyor. Bu arada bazen gecikme oluyor. Bir merkezin yetkilisine ulaşılamıyor, ona ulaşmaya çalışılırken hastanın kalbi durup kaybedilebiliyor. Bütün onaylar alınmış olsa bile. Bu şekilde yoğun bakımdan ameliyathaneye alınıyor. Çok özel solisyonlar, cihazlar var. En az 10 kişilik bir ekip, bazen bu artar. Kalp, karaciğer, bağırsaklar, pankreas tek tek alınabiliyor. Alınacak organ sayısı çoksa ekip sayısı da çok demektir. Bir de organların vücuttan çıkarılma sırası var. Anatomisine, damar yapısına göre ekipler öncelik sırasıyla organları çıkarıyorlar. Böbreği sağlamdır ama karaciğeri sirozludur alınmaz. Kalbi birkaç kez durmuştur, suni solunum, masaj yada elektroşokla tekrar canlandırılmıştır ama bunlar kullanılamaz. Bu kadar uzman, bu kadar teknik personelin dahil olduğu bir işlemi siz gayri yasal, merdiven altı yada bodrum katta anormal bir ortamda alamazsınız. Alsanız bile işe yaramaz. Çünkü çok steril, mikropsuz bir alanda çalışmak zorundasınız. Ondan sonra kullanılan organı vücut reddetmesin diye yüksek doz ilaç kullanıyoruz. Kişilerin savunma mekanizmalarını kırıyor. Enfeksiyona açık hale geliyor. Dolayısıyla mümkün olduğu kadar steril yapılması lazım. Bunların hepsi bir yana, bu kadar doktor, bu kadar teknisyen ve hemşirenin dahil olduğu bir operasyonu nasıl saklayabilirsiniz? Bu ekibin hepsi mi alçaktır? Hepsi mi paracı, vampirleşmiştir? Bir tanesi bunu bir yerden sızdırmaz, şikayet etmez mi? Hepsi mi vicdansız bu insanların? Böyle birşey asla olamaz. Mümkün değil. 

"BUNLARI YAKALAYIP, AMELİYATHANEDE ORGANLARINI ALMIŞLAR"

Canlı nakili ise zaten ya annesi ya babası veriyordur. Yada kanunen dördüncü derece akrabalar ve kayın akrabalar verebiliyor. Burada da alıcı ve verici günlerce tetkiklerden geçiyor, hazırlanıyor. Onları hastanede herkes tanıyor. Böyle birşeyde yolsuzluk yapmayı aklınız alıyor mu? Mümkün değil. Organ mafyası denen şey yurtdışından ithal edilen bir laf. Onun da sebebi şu; bir dönem Brezilya'da olmuş bşr olay. Dünya Sağlık Örgütü'nün kayıtlarında var. Amazon ormanlarının derinliklerinde yaşayan kabileler, medeniyetle bağı olmamış, tanışmamış kabileler yakalanıyor. O bölgede bir dönem kıtlık olmuş, bu kabileler aç kalmışlar. Büyük şehirlere gece çöplüklere saldırmışlar. Tabi insanlar gece çıplak dolaşan insanlardan korkmuş, kaçmışlar. Şikayet üzerine polis bunlarla baş edebilmek için uğraşmış. Bir süre sonra sanırım devlet gizli bir karar aldı. Bunları yakalayıp, götürüp, organlarını ameliyathanelerde almışlar. Bunlar Dünya Sağlık Örgütü'nün kayıtlarında var olduğu için böyle bir organ mafyası lafı literatüre girdi. Böyle dağıldı gitti. Bir de Çin'de idam mahkumlarının organları, idamdan önce ameliyathaneye alınıp organlarının boşaltılarak idam etme yöntemi seçmişler. Çünkü hangi dünya kongresine gitsek 50 kişilik bir Çin'li grup kongre salonlarının önlerinde uzun kuyruklar oluşturup stantlar oluşturuyorlar. Ellerinde dövizlerle Çin'deki organ mafyası, idam mahkumlarının organları alınmasın diye yazıp çiziyorlar. Buralardan bizim basına intikal eden ve bu şekilde yaygara koparılan bir konu." ifadelerini kullandı.

"HASTANIN YERİNE KENDİMİZİ KOYMUYORUZ"

"Sağlık personeli ve yardımcı sağlık personelinin hizmet sunumunda karşılaştıkları problemler nelerdir? Hastalar ve hasta yakınları ile ilişkiler nasıl olmalıdır?" sorusunu yanıtlayan Doç. Dr. Yıldırım; "Sağlıkçıların eksik olduğu bir alan bu. Yetiştirmedeki bir eksiklikten dolayı, bir de toplumsal hassasiyetlerimizle alakalı. Hastanın yerine kendimizi koymuyoruz. Hastayla empati yapmaları gerekiyor. Kendisine nasıl davranılmasını ister? Oradan yola çıkarak hastaya yaklaşması gerekiyor. Bazı insanlar, bazı durumlarda abartılı bir durum sergileyebiliyor." dedi.

Kendisi hastalandığında başından geçen bir olayı anlatan Doç. Dr. Yıldırım; "Bir özeleştiri yapacak olursam; hastalar o ana kadar ağrım var dediklerinde; 'Ya çok abartıyorsun, tamam yapacağız birşeyler' diyordum. Ondan sonra hiçbir hastaya ne sus dedim, ne suratımı ekşittim. Böbrek taşı ağrısı öyle bir ağrı ki adeta kör testereyle kesiyorlar. Tanımlamak zor. Doğum ağrısı yanında halt etmiş. Empati dediğimiz bu. Belki o ağrıyı çekmemiş olabilirsiniz. Ama çekmiş gibi rol yapın. Hasta gerçekten o anda kalkıp size tokat atabilir. Küfredebilir. Bunları duymayın." diyerek önerilerde bulundu. 

"BUGÜN SENİN İÇİN DUA ETTİM DİYEN HASTALARIM VAR"

Hastaların doktorlarını unutmadığını dile getiren Doç. Dr. Yıldırım; "Hala beni arayıp, 'Bugün senin için dua ettim hocam' diyen hastalarım var. Ben beş sene organ naklini tek başıma yaptım. Bir hemşireyle organ aldım, organ taktım. Bunun dünyada örneği yok. Ne sağlık bakanlığı ne hastane, ne başhekim bana yardımcı vermedi. Ama sonuna kadar direndim." derken oldukça duygulanarak Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Azmi Özcan'a teşekkür etti, helallik istedi. 

"SÖMÜRÜYE AÇIK BİR ALAN"

Alternatif tıp ürünleri ile ilgili bir soruyu yanıtlayan Doç. Dr. Yıldırım; "İnsan sağlığını kaybedince dünyadaki hiçbir varlık onun için bir anlam ifade etmiyor. Herşeyini verebiliyor. Bu da müthiş bir istismar alanı oluşturuyor. Bitkisel tedavi dediğimiz alan da böyle birşey. Ne yazık ki devletimizin bu alanda kontrolü yok. Ömer Coşkun diye bir herif var ortada dolanıyor. 3-4 tane televizyon kanalı var. Sürekli bu konuları işliyor.  Bu kanallarda tiyatro oynuyorlar. Bazı saf tipleri de buraya çıkartıyorlar, 'Ben de kullandım Allah razı olsun. Ailem yıkılıyordu kurtuldu' böyle bir tiyatroyla malı götürüyor. Hastalarımız bize de gelip soruyorlar, 'Abi şekeri tedavi ediyormuş' Dünya bu şeker hastalığı için o kadar uğraşıyor ki trilyonlar harcanıyor biz niye bilmiyoruz bunu? Böyle bir alan, kontrolü yok. Eski kitaplarda bazı formüller var. Güçlü ürünler var, yersen güçlenirsin. Yani sabah akşam bal, polen yedirirsen bir adama yapar, ama hastalığı tedavi eder mi? Basit hastalıkları takviye edebilir, tedavi değil. Bundan şifa bulacağız diye milyonları akıtıyorlar. Bazıları da buradan muazzam zengin oluyorlar. Bizim muhafazakar insanımızı da kandırmak kolay; iki hadis, bir ayet uydurursunuz,malı götürmek çok kolay. Bütün ilaçların orjini bitkiseldir. Ama onlar sonradan büyük paralar harcanıyor, labaratuvarda formülize ediliyor. Miligram yada mikron cinsinden çapları ölçülüyor. Yıllarca süren çalışmalar sonucunda dozlama aşamasına geliyor. En son donörler üzerinde denenip ilaç haline getiriliyor. İnsanlar neden bu kadar para harcıyor emek veriyor? Çiftlikleri kur, kekik yetiştir, oradan çuval çuval sat. Böyle birşey yok. Sömürüye açık bir alan." dedi.

Konuşmanın ardından Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan, Yıldırım'a üniversitenin ambleminin bulunduğu tabak hediye etti.

Programa, Vali Yardımcısı Mustafa Güney, Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Refik Arıkan, öğretim üyeleri ve üniversite öğrenciler ile vatandaşlar katıldı.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Sakarya Gazetesi Haberleri