OSMANLI’DA İLK HUTBE

UMUT ÖZDEMİR

Türk tarihinin; en uzun ömürlü, en geniş sınırlara ulaştığı, birçok uygarlığı hoşgörü ve adalet anlayışı çerçevesinde yönettiği, uygarlık alanında en fazla gelişme gösteren Osmanlı’nın kurulduğu bu kutsal nadide topraklarda devletin kurulmasında, tohumlarının atılmasında büyük katkıları olan din bilginlerinin yetişmiş olduğu bilinen bir gerçektir.

Osmanlı İmparatorluğunun kurulduğu ve ilk başkenti olma gibi çok önemli bir stratejik yeri olan Bilecik, Şeyh Edebalı’nın, Dursun fakih’in, Ertuğrul Gazi’nin medfun bulunduğu özel bir şehirdir. 

Bu haftaki yazımda, işte bu anlamda devletin belirli kademelerinde yer alarak, büyük katkılar sağlayan değerli bir şahıstan söz edeceğim.

Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osmangazi adına ilk hutbeyi  okuyan Dursun Fakih Hazretlerini kaleme aldığım bu yazımda öncelikle bu değerli şahsın hayatı hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. 

Dursun Fakih, aslen eski dönemde Larende şehri olarak bilinen Karaman doğumludur. Şeyh Edebalı’nın kayıtlarda ismi yer almayan 3 kızından bir olan kızına zevce olarak verdiği damadı ve Şeyh Edebalı’dan Tefsir, Hadis, Fıkıh konularında eğitim almış öğrencisidir. Bilecik’te kadılık görevini yürütmüş ayrıca Osmangazi’nin de bacanağıdır. Önemli bir İslam Hukukçusu, din bilgini ve imamdır. Şeyh Edebalı’nın vefatından sonra Sultan Orhan döneminde vefat etmiştir. Türbesi Söğüt İlçesine bağlı Küre köyünde Konik bir tepenin uç kısmında yer almaktadır.

 Dursun Fakih Osmangazi adına ilk hutbeyi okuyan imam hatiptir. İslam geleneklerine göre devlet kurmanın gereklerinden biri olan Cuma hutbesi, padişahlık alametidir. Bağımsızlık alametlerinden en güçlüsü olarak kabul edilmektedir. Zira hutbede padişahın adının, hatip tarafından okunmasıyla böylece hükümdar olarak kabul görüldüğünü göstermektedir.

Dursun Fakih Hazretleri tarafından okunduğu rivayet edilen ilk hutbeyi günümüz Türkçesi ile siz değerli okuyucularıma sunuyorum:

Aziz Müminler;

Hamd dostlarına yardım eden, düşmanlarını yardımsız bırakan ve hiçbir yer kendisinin ilminden hariç olmayan Allah-ü Teala Hazretleri’ne mahsustur.

Allahtan başka ibadete müstahak bir mabut olmadığına şehadet ederim.

Ben bu şehadetimi kendime korunan edinir ve Allah’ın huzuruna çıkacağımız gün için onu azık olarak saklarım. 

Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimizin Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna da şehadet ederim. O’nun âli evladına, ezvacine, eshabına, ensar ve muhacirine de selat-ü selam ederim.

Emme ba’dü (bundan sonra)

Yağmur yağdıkça, ışık parladıkça, dualar kabul oldukça, yolcu yerine döndükçe Allah Büyüktür.

Ey Allah’ın kulları!

İsteyenlere yol aşikardır. Dinleyenler için deliller meydandadır. Ölüm sizden evvel nicelerinin kökünü kazıdı. Sizden daha kuvvetli ve güçlü olan insanları kabire sürükledi. Canları alınmak suretiyle ferah ve sevinçleri son buldu. Bizim, bugün, buradaki sevincimiz, tek ve mutlak olan Allah’ın emrine itaat ve Resulünün sünnetine uymamız neticesinde “Haze min fazlı Rabbi” (Bu rabbinin bir lütfudur) sırrına mazhar olmaktır.

Kıyamet öyle bir gündür ki, şikayet edilmez, ağlayana bakılmaz; o gün korku ve ıstırap günüdür. Korktuğunuzdan emin, ümitlerinize nail olabilmek için Allah’ın emirlerine ve Resul-ü Müctebanının sünnetine sarılın. Sarılın ki, hidayete eresiniz, zelilken aziz olasınız.

Ya İlahi, Habibinin hürmetine bağışla bu ümmeti.

Ya Rabbel Alemin!

Osman Gazi Han’ın hanlığını ve sultanlığını mübarek eyle…

Amin, amin, amin…                                                                    

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.