YARADILANI YARADANDAN ÖTÜRÜ SEVİYORUZ

MÜCAHİD ERDAL

Mostar’dan sonra Alperenler Tekkesi’ne doğru yola çıkıyoruz. Yaklaştıkça Şeyh Edebali’ye iner gibi hep aşağı doğru iniyoruz. Yanından büyük bir nehir akıyor. Alperenler Tekkesi’ne yaklaştıkça hediyelik eşya satışları başlıyor. Oldukça kalabalık. Arabayı park ettikten sonra tarihi dokusu değiştirilmemiş, orijinal haliyle muhafaza edilmiş kaldırım taşları üzerinden yürüyoruz.

Alperenler Tekkesi’ni uzaktan görmeye başladık, ancak giriş biletli. Görevliye “Bizim dedelerimizin yaptırdığı mekana ücret ödeyerek mi gireceğiz” diye takılıyorum.  Görevli de “Siz Ayosofya’ya giriş için ücret alıyorsunuz, biz de burada alıyoruz” diyor. Ben ücret ödemekten ziyade bizim olan bir yere, size neden para ödüyorum diyerek adeta deşarj oluyorum. Görevli bu serzeniş üzerine madem yarı ücret olsun Alperenler Tekkesi hepimizin mirası dedi. Bizim olanı, onların da sahiplenmesi hoşuma hitti. Eyvallah deyip içeri girdik.

15. yüzyılın başlarında Alperenler, dervişler tarafından “Yaradılanı Yaratandan ötürü sevmek” idealiyle kurulan tekke; tarihinde Kadiri, Rufai, Halveti ve Nakşibendi tarikatlarına ev sahipliği yapmış ve halen devam etmekte. TürbeSarı Saltuk ve Şeyh Açıkbaş ibadet odaları, misairhane, mutfak, hamamlık, iç avlu ve abdesthane bölümlerinden oluşuyor.

Alperenler Tekkesi’nin görünümüne bir bakar mısınız? Bizim buralarda Tekke deyince birilerinin aklı çıkıyor. Gerici, dinci, kökten dinci, örümcek kafalı, takunyacı ve benzeri hakaretler. Böyle bir yapı ülkemizde olsa güzel olmaz mı?

Daha Tekkenin içine girmeden çekindiğim fotoğrafta görüyorsunuz. Her şey olduğu gibi korunmuş. Bastığımız toprak taş bile orijinal haliyle muhafaza edilmiş. Bizim burada Şeyh Edebali’nin mekanı da böyleydi. Kaldırım taşları vardı. Başta Vali Refik Aslan Öztürk zamanında ve daha sonraları çevre düzenlemesi yapacağız derken bu tarihi kaldırımların üzerine beton döküldü. O zaman da biz defalarca eleştirmemize rağmen, tarihi dokumuz değiştirildi.

Millet beton görmeye gelmiyor, o taşları o haliyle görmek istiyor. Ne yazık ki bugün olduğu gibi o gün de bu hassasiyetlerimizi idarecilere anlatamadık anlatamadık, güzelim kaldırımların üzerine beton döktüler. Bir şu fotoğrafa bakın, bir de Şeyh Edebali yolundaki betonlara. Sizce hangisi güzel!..

Alperenler Tekkesi’nin tam önündeki avludayız. Kardeşim Mehmet ile beraber çekindiğimiz fotoğrafın arkasındaki Alperenler Tekkesi’ni görüyor musunuz?

İşte bu tekkenin şimdi içine giriyoruz. Burası ilk giriş kısmı.

İlk giriş kısmında sol taraftaki kapıdan giriyoruz. Eskiden hepimizin durduğu evlerde olan ocakbaşı. Ocakbaşı önünde büyük bir sofra. Osmanlı’nın doğduğu topraklarda göremediğimiz ata yadigarını, binlerce kilometre ötede görüyoruz. İnsanın duygulanmaması içten değil.

Üst kata çıkıyoruz. Kardeşim Mehmet Erdal, arkadaşımız Adnan Öztürk ile beraber Alperenler tekkesinde sedire oturup tekkenin yapısına ve tavan süslemesine bakıp hayran kalıyoruz.

Pencereden bakınca müthiş bir manzara. Ömrümde hayatımda gördüğüm en güzel birkaç manzaradan biri. Bir bakın böyle bir manzara gördünüz mü? Çok yüksek kayaların dibinden su kaynıyor. Kayalar o kadarsına dik ve ulu ki fotoğraf karesine sığmıyor. Kayaların dibinden çıkan kaynak su tertemiz. Yeşillik ve kayalıkların izdüşümü suya yansımış. İnsanın ömrü hayatında görebileceği bence en güzel manzaralardan biri…

Alperenler Tekkesi’nde ikindi vakti. Arkadaşımız Muhasebeci Adnan Öztürk imamlık yapıyor. Ben müezzin Mehmet ile beraber Alperenler Tekkesi’nde ikindi namazını eda ediyoruz.

Alperenler Tekkesi’ne veda ederek Karadağ’a doğru yola çıkıyoruz. Saat 18:30 gibi çıktığımız yolda ilerledikçe yollar kötüleşiyor. Neredeyse tek arabanın geçebileceği engebeli arazide ilerliyoruz. Kuş uçmaz kervan geçmez yollar. Mesafe aralıkları çok uzak meskenlere denk geliyoruz. Gecenin bir vakti Karadağ sınırına geldik. Pasaport kontrolünden sonra yolda ilerliyoruz. Yol yapım çalışmaları var. Mıcırlı yollar. Tedirgin olmadım değib.

18:30 civarında çıktığımız yolda gece 12’yi geçmiş hala yoldayız. Karadağ polisi yol kontrolünde çevirdi. Bizim Türk olduğumuz anlayınca yakın ilgi gösterdi sağolsun.  Gece bir civarında Kotor’dan geçiyoruz. Kale ışıklandırılmış. Çok güzel bir görünümü var. Ancak durup gezmeye ne vakit var ne derman, Bar yerleşim biriminden geçtikten sonra gece 2:30 civarında Ulçin’e ulaşıyoruz. Konaklayacağımız otelin resepsiyonundan geçerken bilgisayardan Kur’an-ı Kerim okunuyordu. Çok yorucu bir gün geçti. Yarın görüşmek üzere...

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.