ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA (1) - Sadettin Bayram/Köşe Yazısı
ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA (1) - Sadettin Bayram/Köşe Yazısı
(TARİHİ SİNOP CEZAEVİ)
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oylar
Aldırma gönül aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Mapus yata yata biter
Aldırma gönül aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir dua yolla Allaha
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma
Bu türküyü dinledikçe aklınıza hemen cezaevi ve Sabahattin Ali gelir. Sabahattin Ali akla gelince ise Tarihi Sinop Cezaevi gelir. Sizlere âcizane bu tarihi cezaevini anlatmaya çalışırken paragraf aralarına cezaevi duvarlarında okuduğumuz Sabahattin Ali şiirlerini koyacağız.
Sinop ülkemizin küçük fakat en güzel illerinden birisidir. Genel olarak tabiat güzellikleri, şelaleleri, denizi, balıkçılığı, Alâeddin Camii ve tarihi mekânları ile dikkati çeken bir ilimiz. Fakat en dikkat çekici olanı şimdilerde müze olarak kullanılan Tarihi Sinop Cezaevidir.
LEYLİM LEY
Döndüm dalda kopan kuru yaprağa leylim ley
Seher yeli dağıt beni kır beni leylim ley
Götür tozlarımı buradan uzağa leylim ley
Yârin çıplak ayağına sür beni leylim ley
Ayın şavkı vurur sazım üstüne leylim ley
Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne leylim ley
Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne leylim ley
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni leylim ley
Yedi yıldır uğramadım yurduma leylim ley
Dert ortağı aramadım derdime leylim ley
Geleceksen bir gün düşüp ardıma leylim ley
Kula değil yüreğine sor beni leylim ley
MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Cezaevi iki katlı, U planlı, kesme taştan, kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde dışa taşkın, doğu ve batı cephelerinde orta kısmı sınırlayan çıkıntıları ile gayet asimetrik ve tüm cepheleri sık yerleştirilmiş pencerelere sahip bir yapı durumunda. Bu bakımdan yapının iç bölümleri oldukça aydınlık durumdadır. Ürpererek baktığımız hücrelerin yer aldığı güneydeki bodrum katı dışında zemin + 1 kat olarak koridorlara açılan koğuş sistemine göre düzenlenmiştir. İnşaatta kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Bol pencereli,büyük koğuş olarak yapılmıştır. Doğu cephesinde 28 koğuşa var.
Cezaevinin duvarla ikiye ayrılan İç Kale’nin kuzeyindeki bölüme 1939 yılında 2 katlı ve 9 koğuşlu, ikinci bir taş bina yapılmış. Çocuk ceza ve ıslah evi kullanılan bu binanın mimarisi, eskisine uygun. Bu yapının da kuzeyinde gözlem hücrelerinin yer aldığı 2 katlı bir yapı mevcut. Her 3 yapı da mimari bakımdan bütünlük arz etmektedir. Umumi ceza evinin doğu cephesinde ceza evi ile aynı tarihlerde inşa edilen küçük bir hamam yer almakta. Bugün hamam tamamen kullanılmaz halde ve duvarları nemden simsiyah hale gelmiş durumdadır. İnsan düşünmeden edemiyor, kimbilir ne canlar burada bedenlerini temizlemeye uğraştı? Ruhların ve vicdanların temizlenmesi ise apayrı bir mesele. İçimden bir ses,“Buralarda nice caniler cezalarını çekerken bunun yanı sıra nice masumlarda çile doldurmuştur” diyor. Çünkü yakın zamanda, 27 Mayıs’ta,12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta, Yassıada’da, Hamzakoy’da, Zincirbozan’da, Maltepe’de, Sivas’ta, Mamak’ta, Metris’te ve muhtelif ceza evlerinde nice masumların boş yere mahkûm edildiklerini gördük.
HAPİSHANE ŞARKISI 1
Göklerde kartal gibiyim,
Kanatlarımdan vuruldum;
Mor çiçekli dal gibiyim
Bahar vaktinde kırıldım.
Yar olmadı bana devir,
Her günüm bir başka zehir;
Hapishanelerde demir
Parmaklıklara sarıldım.
Coşkundum pınarlar gibi,
Sarhoştum rüzgârlar gibi;
İhtiyar çınarlar gibi
Bir gün içinde devrildim.
Ekmeğim bahtımdan katı,
Bahtım düşmanımdan kötü;
Böyle kepaze hayatı
Sürüklemekten yoruldum.
Kimseye soramadığım
Doyunca saramadığım
Görmesem duramadığım
Nazlı yârimden ayrıldım.
TARİHİ YÖNDEN SİNOP CEZA EVİ
Tarihi kayıtlarda Sinop Kalesi içinde bulunan ve 1214’te Selçuklu Sultanı 1. İzzettin Keykavus tarafından tersane olarak yaptırılan İç Kale’nin 16. yüzyıldan itibaren zaman zaman zindan olarak kullanıldığına dair bilgiler var.
EVLİYA ÇELEBİNİN GÖRÜŞLERİ
1640’ta Sinop’u ziyaret eden Evliya Çelebi Kale içindeki cezaevi ile ilgili olarak izlenimlerini şöyle anlatmış. “Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Allah korusun, oradan bir mahkûm kaçırmak değil kuş bile uçurtmazlar.”
18. yüzyıla gelindiğinde Sinop’ta sadece kale değil, Sinop şehrinin kendisi de kalebentliğe mahkûm edilenlerin en önemli sürgün yerlerinden biri olmuş, bir diğer ifade ile şehrin bizzat kendisi cezaevi görevi üstlenmiştir. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemine kadar hapishane veya cezaevi karşılığı olarak daha çok “zindan” terimi kullanılmıştır. Zindan olarak kullanılan yerler çoğunlukla kalelerin karanlık, havasız ve nemli kuleleri idi. İstanbul’daki zindan örneklerinde görüldüğü gibi, Osmanlı’da kale ve kulelerin hapishane olarak kullanılması eski bir uygulamaydı. Sinop kalesinde bulunan burçlar ve surlar ile kalenin yapım şeklide buranın hapishane-zindan olarak kullanıldığına ilişkin deliller içermektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’de cezaevleri ile ilgili Avrupa tarzı ilk düzenlemeler Tanzimat’la başlamıştır.
HAPİSHANE ŞARKISI 2
Ey gönül, kuşa benzerdin,
Kafesler sana dar gelir;
Bir yerde durmaz gezerdin,
Hapislik sana zor gelir.
Ey gönül, acayip huyun,
Boğazından geçmez tayın,
Acır testindeki suyun;
Aklına nazlı yar gelir.
Gözlerin uzağa bakar,
Kimden ne beklediğin var?
Yar semtinden gelen rüzgâr
‘seni unuttu’ der gelir.
Bakmazsa senin yüzüne,
Çok görme elin kızına;
Dışarda serbest gezene,
Hapis yatan hor gelir
Ayağında gezen itler,
Başının üstünden atlar;
Hapise düşen yiğitler,
Yâri dışarda kol gelir.
2. Abdülhamit döneminde adliye müessesesi daha çağdaş hale getirilmiş, 1876 da “Usul-i Muhakemat-ı Cezaiye” kanunu çıkartılmış bu düzenlemelere paralel olarak da zindandan günümüz anlamındaki cezaevlerine doğru bir geçiş yaşanmış, sonraki yıllarda diğer yenilikler birbirini takip etmiştir. Yine bu nizamnameye göre vilayet ve kazalarda hapishaneler kurulacak, bunların içinde kadınlar için ayrı koğuşlar bulunacaktı. Getirilen bir diğer yenilikte, mahkûmlar içeride iş yapabilecek ve yaptıklarını satarak kazanç elde edebileceklerdi. İşte bu nizamname ile ilk defa 1831 de İstanbul’da Sultan Ahmet’te Hapishane-i Umumi (Genel Cezaevi) kurulmuş, Sinop Hapishanesi de Osmanlı İmparatorluğu içinde İstanbul’dan sonra taşrada kurulan ilk hapishanelerden biri olmuştur. Sinop’ta İç Kale’nin resmen hapishane olarak tahsis edilmesi 1887 yılında gerçekleşmiştir. O dönem Sinop Mutasarrıfı olan Veysel Paşa İç Kale’yi cezaevine dönüştürmüş, buraya yeni binalar ve hamam inşa ettirmiş. Daha sonra 1939 yılında İç Kale’nin kuzey kesimine çocuk hapishanesi olarak kullanılsın diyebir bina daha ilave edilmiş. Osmanlı’da Tanzimat’tan itibaren Avrupa’nın da baskısıyla ceza evlerine geçiş süreci Sinop’ta da yaşanmış ve burada zaman içinde çeşitli iyileştirmeler yapılmış. Tarihi cezaevi 1979’da mahkûmların isyanı sonucu bir yangın geçirmiştir. Nihayet 1996 yılında Sinop E-Tipi Kapalı Cezaevinin yapılmasıyla Tarihi Sinop Cezaevi 06 Aralık 1997 tarihinde boşaltılmış, bu eski cezaevindeki hükümlü ve tutuklular yeni cezaevine taşınarak eski bina kültür amaçlı değerlendirmek üzere 02 Ağustos 1999 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığına devredilmiştir.
HAPİSHANE ŞARKISI 3
Burada çiçekler açmıyor,
Kuşlar süzülüp uçmuyor,
Yıldızlar ışık saçmıyor.
Geçmiyor günler geçmiyor.
Avluda olta vururum;
Kâh düşünür, kâh otururum,
Türlü hayaller görürüm;
Geçmiyor günler, geçmiyor.
Gönülde eski sevdalar,
Gözümde dereler, bağlar,
Aynada hayalim ağlar,
Geçmiyor günler, geçmiyor.
Yanımda yatan yabancı,
Her sözü zehir gibi acı,
Bütün dertlerin en gücü;
Geçmiyor günler, geçmiyor.
Sevgili okurlarımız bu yazıya burada ara veriyoruz. Bir daha ki sayımızda, yazımızın 2. bölümü yayınlanacaktır. Hoşça bakın zatınıza…ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA ( 1 )
![]()


Bu haber toplam 76 defa okunmuştur

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.