OSMAN BEY’İN TARAKLI-GÖYNÜK-MUDURNU SEFERİ (1288-1289): STRATEJİK HEDEFLER, COĞRAFİ DİNAMİKLER VE BİZANS TAHKİMATLARININ ROLÜ
OSMAN BEY’İN TARAKLI-GÖYNÜK-MUDURNU SEFERİ (1288-1289): STRATEJİK HEDEFLER, COĞRAFİ DİNAMİKLER VE BİZANS TAHKİMATLARININ ROLÜ
Osmanlılar, 1230’lu yıllarda Söğüt-Domaniç’i yurt edinerek uc bölgesine yerleştiler. Hem devletin içinde bulunduğu durum hem de bölgedeki Bizans varlığı sebebiyle çevrelerindeki güçlerle iyi ilişkiler kurmaya özen gösterdiler. Ertuğrul Bey’in vefatından sonra beyliğin başına geçen Osman Bey, bir süre babası gibi çevredeki tekfurlarla müdara siyasetini sürdürse de İnegöl Tekfurunun göç yollarına verdiği baskınlar Osman Bey’i yeni önlemler almaya zorladı. Bu süreçte İnegöl Tekfuru ile Ermeni Beli Savaşı, Kulaca Hisar’ın fethi ve Domaniç Beli Muharebesi gibi mücadeleler kaçınılmaz oldu. Diğer yandan bu mücadelelerin bir parçası haline gelen ve Kayıların doğu istikametinde bir tehdit unsuru olarak duran Karacahisar Tekfurluğu da Osman Bey tarafından etkisiz hale getirildi. Bu fetih aynı zamanda okunan hutbe ile birlikte Osmanlılara müstakil bir beylik olmanın yolunu da açtı. Böylelikle batı istikametine doğru yapılacak olan seferlerde hem güvenlik temin edildi hem de Söğüt-Bozüyük-Pazaryeri hattındaki göç yolları ve yaylalarda emniyet temin edildi. Osman Bey’in İnegöl Tekfuru ile olan mücadeleleri ve 1288 Yılında Karacahisar’ın fethini takiben daha sakin bir politika takip ettiği ve 1299 yılına kadar geçen sürede Bilecik, Köprühisar, Yarhisar ve İnegöl’ün fethi için hazırlıklar yaptığı görülür. Bu süre zarfında kroniklere yansıyan en önemli faaliyet Osman Bey’in Taraklı-Göynük ve Mudurnu taraflarına gerçekleştirdiği doyum seferidir. Osman Bey, Harmankaya Tekfuru Köse Mihal ile birlikte Taraklı-Göynük ve Mudurnu üzerine Samsa Çavuş’un da desteğini alarak çıktığı bu seferde zafer kazandı ve ganimet elde etti. Bu makalede Osman Bey’in Taraklı-Göynük-Mudurnu seferi, seferin güzergâhı ve güzergâh üzerindeki eski yerleşimler, kaleler saha inceleme yöntemi merkeze alınarak incelenmiş ve elde edilen bulgular paylaşılmıştır.
Giriş Ertuğrul Bey’in Bizans-Selçuklu sınır hattını teşkil eden uc bölgesine yerleştiği dönemde, onunla birlikte Akça Koca, Konur Alp, Turgut Alp, Gündüz Alp, Aykut Alp, Hasan Alp, Saltuk Alp, Mahmud Alp, Samsa Çavuş1 ile kardeşi Sülemiş Çavuş, Abdurrahman Gazi, Akbaş, Kara Oğlan, Kara Mürsel, Bahtlı, Kara Teke, Şeyh Mahmud ve Karatekin gibi beylerin de bölgeye intikal ettiği görülmektedir (İnan, 2022, s. 27). İnegöl tekfurunun Türk boylarının yaylaya gerçekleştirdikleri mevsimlik göçler sırasında bu gruplara yönelik saldırılar düzenlemesi ve bu suretle hem maddi hem de manevi zararlar vermesi, bölgedeki beylerden Samsa Çavuş ve mensup olduğu aşireti ciddi biçimde rahatsız etmekteydi. Bu durumun bir sonucu olarak, Samsa Çavuş’un aşireti2 söz konusu bölgeden ayrılarak Mudurnu’ya göç etmiştir (Öztürk, 2013a, s. 21). Ertuğrul Bey’in vefatının ardından, Osman Bey tarafından bir süre babasının izlediği müdara siyaseti sürdürülmüş; bölgedeki tekfurlarla ihtiyatlı bir ilişki tesis edilmiştir. Ancak İnegöl Tekfuru’nun göç yolları üzerindeki saldırgan tutumunu devam ettirmesi üzerine, Ermeni Beli’nde bir muharebe gerçekleştirmiş ve bu çarpışma sırasında Osman Bey’in yeğeni Bay Hoca şehit edilmiştir. Söz konusu kaybın ardından, 1285 yılında Kulaca Hisarı’na yönelik bir harekât düzenlenmiş ve kale Osman Bey’in emriyle yakılmıştır (Öztürk, 2013b, s.38). Bu hadisenin ardından taraflar, Domaniç Beli Muharebesi’nde karşı karşıya gelmiş; muharebe Osmanlılar lehine sonuçlanmış olsa da Osman Bey’in kardeşi Savcı Bey şehit düşmüştür. Yaşanan bu gelişmelerin müteakip safhasında, 1288 yılında Karacahisar’ın Osman Bey tarafından fethedilmesiyle bölgedeki hakimiyetin tesisine yönelik ilk adım atılmıştır. Karacahisar’ın fethini izleyen süreçte, Osman Bey tarafından Harmankaya tekfuru Köse Mihal’e, Tarakçı Yenicesine yönelik bir sefer teklifinde bulunulmuş; bu teklifin Köse Mihal tarafından kabul edilmesi üzerine, daha önce söz konusu bölgeye göç etmiş bulunan Samsa Çavuş’un da sefere iştirak etmesi sağlanmıştır. Bu gelişmeler neticesinde, Osman Bey’in Taraklı, Göynük ve Mudurnu bölgelerine yönelik askerî harekâtı planlanmıştır (Öztürk, 2013a, s. 20-21). Karacahisar’ın fethi, söz konusu askeri seferin planlanmasında belirleyici bir etken olarak öne çıkmıştır. Zira Ertuğrul Bey döneminden itibaren Söğüt’ün güneydoğu istikametinde yer alan Karacahisar ve batı yönünde konumlanan İnegöl Tekfurlukları’nın Osmanlıları adeta kuşatma altına alacak biçimde konumlanmaları, bölgedeki göç yolları ile yaylalara yönelik baskınları artırmış ve bu durum, Türk egemenliğinin istikrarını ciddi biçimde zayıflatmıştır. Bu bağlamda Ertuğrul Bey’le birlikte bölgeye gelen ve faaliyet gösteren Samsa Çavuş’un Mudurnu taraflarına yönelerek göç etmesi de söz konusu baskıların bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla Karacahisar tekfurluğunun Osman Bey döneminde ele geçirilmesiyle birlikte, güneydoğu yönünden kaynaklanan askeri tehdit ortadan kaldırılmış; böylelikle batı istikametindeki daha kapsamlı sefer hazırlıklarına geçilmeden önce, kuzeydoğu istikametinde yer alan Taraklı-Göynük-Mudurnu hattına yönelik bir harekatın gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Bu harekatla hem ganimet temini hedeflenmiş hem de bahsi geçen güzergâh üzerindeki Bizans’a ait tahkimat noktalarının kontrol altına alınması planlanmıştır.
TARAKLI- GÖYNÜK- MUDURNU SEFERİ VE GÜZERGÂHI
Bizans yönetimi tarafından 13. yüzyıl sonlarında Sakarya Nehri vadisinin doğu istikametinde, İstanbul-İznik hattının muhafazasını temin amacıyla nehir boyunca tahkimatlar inşa edilmiştir. Yapılan bu kale ve kontrol noktalarının, Sakarya Nehri’nde 1302 ilkbaharında meydana gelen taşkınlar sonucunda yatağını değiştirmesine kadar Bizans açısından işlevsel3 olduğu anlaşılmaktadır (İmber, 2006, s.13). Söz konusu savunma tedbirlerinin, Osman Bey’in bir süreliğine Sakarya Nehri’nin batı yakasına geçişini engellediği de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bu dönemde Osman Bey’in İnegöl tekfuru ile girişilen mücadele, Karacahisar’ın fethi ve Taraklı-Göynük-Mudurnu hattına yönelik olarak gerçekleştirilen doyum seferi dışında askerî faaliyetine rastlanmaz. Bu çalışmada, söz konusu faaliyetler arasında yer alan doyum seferi ana inceleme konusu olarak ele alınmakta; seferin mahiyeti, arka planı ve sonuçları, arşiv belgeleri, basılı kaynaklar ve saha incelemeleri bağlamında değerlendirilerek açıklığa kavuşturulmaktadır. 1288–1289 yıllarında icra edilen söz konusu seferin temel amacı, toprak kazanımından ziyade gazilerin ganimet elde etmesini sağlamaktı. Kronik kaynaklara göre, sefer hazırlıkları kapsamında bir grup Karacahisar’dan, diğer bir grup ise Harmankaya’dan hareketle Beştaş Zaviyesi’ne ulaşmış; burada hem zaviye şeyhi Edebalı’dan sefere dair rıza (dua) temin edilmiş hem de Sakarya Nehri’nin geçişe en elverişli zamanının tespiti amacıyla bir süre beklenmiştir (Öztürk, 2013a, s. 21). Nehrin geçiş noktası olarak günümüzde Eskişehir’in bir ilçesi konumunda bulunan Sarıcakaya’nın tercih edilmesinde, coğrafî unsurların yanı sıra bölgenin muhtemelen Köse Mihal’in denetiminde bulunmasının da etkili olduğu değerlendirilmektedir. Sakarya Nehri'nin doğu yakasında Türk hâkimiyetinin varlığına, bölgedeki muhkem mevkilerin konumundan ve bu güzergâhın sefer rotası olarak kullanılmasından hareketle işaret edilmesi mümkündür. Nitekim Sarıcakaya’nın hemen karşısında yer alan Bozaniç Kayası üzerinde Roma dönemine ait bir kaleye, Lâçin’deki Erkeç Kayalığı'nda ise Bizans dönemine tarihlenen bir kale kalıntısına rastlanmaktadır. Söz konusu yapılar, muhtemelen Bizans İmparatorluğu tarafından, Türklerle olan sınır hattının kontrol altına alınması ve bölgenin gözetimi amacıyla inşa ettirilmiştir. Bununla birlikte, sefer güzergâhı bağlamında yapılan değerlendirmeler doğrultusunda, adı geçen kale ve stratejik noktaların, söz konusu dönemde Osman Bey’in hâkimiyet alanı içerisinde yer aldığı güçlü bir ihtimal olarak değerlendirilmektedir. Beştaş Zaviyesi’nden4 yola koyulan Osmanlı birlikleri, Sarıcakaya üzerinden Sorgun’a geçip Samsa Çavuş ile buluştular. Ardından Mudurnu, Göynük ve Taraklı’dan elde ettikleri ganimetle seferi başarıyla tamamladılar. Sefer sonunda ise Taraklı üzerinden Göl-Flanoz-Harmankaya ve Karacahisar’a dağıldılar. Bu seferin güzergâhı ile alakalı iki önemli husus vardır: İlki buluşma yeri olan Sorgun’un hangi Sorgun olduğu konusudur. Nitekim Yenipazar’a bağlı Çöte’nin5 eski adı Sorgun olduğu (Barkan vd. 1998, s. 316) gibi; aynı çevrede bulunan ve tahrir kayıtlarına göre daha eski bir yerleşim olduğu muhtemel olan Sorguncukahiler köyü (Barkan vd. 1998, s. 300) ile bunlara ilaveten Göynük’e bağlı birden fazla Sorgun köyünün bulunması bu konuda net bir yaklaşımı zorlaştırmaktadır (Barkan vd. 1998, s. 593-594). Bir diğer tartışma konusu ise Göl-Flanoz meselesidir. Göl-Falanoz’un Harmankaya ve Karacahisar’a dönüş istikametinde kullanılması sebebiyle yerini tam olarak tespit etmek sefer güzergâhını anlamak adına önemlidir. Falanoz bilindiği üzere 1286 senesinde Domanic-Beli Muharebesinde Osman Bey’in ağabeyi Savcı Bey’i şehit etmesi üzerine İteşeni6 köyünde (Barkan vd. 1998, s. 164) öldürülerek oraya gömülmüştür (Öztürk, 2013a, s. 14). Aynı zamanda Köse Mihal’in de dünürüdür (Öztürk, 2013a, s. 23). Buradaki Göl-Flanoz, Falanoz’un adını taşıyan bir köy veya mezradır. Nitekim tahrir defterlerinde de Göynük’e bağlı Falanos olarak geçmektedir (Barkan vd. 1998, s. 586). Taraklı-Göynük ve Mudurnu Seferi’ni anlamaya yönelik gerçekleştirilen saha çalışmalarında, bölge halkıyla mülakatlar yalenen bir kale kalıntısına rastlanmaktadır. Söz konusu yapılar, muhtemelen Bizans İmparatorluğu tarafından, Türklerle olan sınır hattının kontrol altına alınması ve bölgenin gözetimi amacıyla inşa ettirilmiştir. Bununla birlikte, sefer güzergâhı bağlamında yapılan değerlendirmeler doğrultusunda, adı geçen kale ve stratejik noktaların, söz konusu dönemde Osman Bey’in hâkimiyet alanı içerisinde yer aldığı güçlü bir ihtimal olarak değerlendirilmektedir. Beştaş Zaviyesi’nden4 yola koyulan Osmanlı birlikleri, Sarıcakaya üzerinden Sorgun’a geçip Samsa Çavuş ile buluştular. Ardından Mudurnu, Göynük ve Taraklı’dan elde ettikleri ganimetle seferi başarıyla tamamladılar. Sefer sonunda ise Taraklı üzerinden Göl-Flanoz-Harmankaya ve Karacahisar’a dağıldılar. Bu seferin güzergâhı ile alakalı iki önemli husus vardır: İlki buluşma yeri olan Sorgun’un hangi Sorgun olduğu konusudur. Nitekim Yenipazar’a bağlı Çöte’nin5 eski adı Sorgun olduğu (Barkan vd. 1998, s. 316) gibi; aynı çevrede bulunan ve tahrir kayıtlarına göre daha eski bir yerleşim olduğu muhtemel olan Sorguncukahiler köyü (Barkan vd. 1998, s. 300) ile bunlara ilaveten Göynük’e bağlı birden fazla Sorgun köyünün bulunması bu konuda net bir yaklaşımı zorlaştırmaktadır (Barkan vd. 1998, s. 593-594). Bir diğer tartışma konusu ise Göl-Flanoz meselesidir. Göl-Falanoz’un Harmankaya ve Karacahisar’a dönüş istikametinde kullanılması sebebiyle yerini tam olarak tespit etmek sefer güzergâhını anlamak adına önemlidir. Falanoz bilindiği üzere 1286 senesinde Domanic-Beli Muharebesinde Osman Bey’in ağabeyi Savcı Bey’i şehit etmesi üzerine İteşeni6 köyünde (Barkan vd. 1998, s. 164) öldürülerek oraya gömülmüştür (Öztürk, 2013a, s. 14). Aynı zamanda Köse Mihal’in de dünürüdür (Öztürk, 2013a, s. 23). Buradaki Göl-Flanoz, Falanoz’un adını taşıyan bir köy veya mezradır. Nitekim tahrir defterlerinde de Göynük’e bağlı Falanos olarak geçmektedir (Barkan vd. 1998, s. 586).
Taraklı-Göynük ve Mudurnu Seferi’ni anlamaya yönelik gerçekleştirilen saha çalışmalarında, bölge halkıyla mülakatlar yapılmış; böylelikle seferin yerel hafızadaki izdüşümlerine ulaşılması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, 28 Ekim 1966 Gölpazarı doğumlu araştırmacı-yazar Hasan Taşçı ile 10 Ocak 2024 tarihinde gerçekleştirilen görüşmede, söz konusu seferle ilişkili olduğu düşünülen yerleşim alanlarına dair kendisi tarafından bazı değerlendirmelerde bulunulmuştur. Taşçı tarafından aktarıldığı üzere, Gölpazarı’na ismini verdiği rivayet edilen Falanos köyünün, günümüzde halk arasında “Alan Mevkii” olarak anılan; Gölpazarı ilçesine bağlı Gökçeözü köyünden başlayıp Sakarya Nehri’nin kollarından biri olan Çatak Suyu vadisine kadar uzanan ve Göynük ilçesine bağlı Kilciler köyüyle sınır oluşturan geniş vadi içerisinde aranması gerektiği ileri sürülmüştür. Eğer Göl-Flanoz, Gökçeöz ve Kilciler köyü arasında ise Taraklıdan Gökçeözü-Yenipazar-Harmanköy Karacahisar şeklinde rotanın tamamlanmış olması muhtemeldir zira kronikteki bilgilerle önerilen güzergâhta uyuşmaktadır. Taraklı-Göynük-Mudurnu Seferinin Saha Gözlemleri
TARAKLI- GÖYNÜK- MUDURNU SEFERİNİN SAHA GÖZLEMLERİ
Osman Bey ve nökerlerinin fetihten ziyade ganimet ve bölgedeki ilişkileri tesis etmek için gerçekleştirdikleri Taraklı-Göynük-Mudurnu seferi ile alakalı, devam eden doktora tezi kapsamında saha çalışmaları gerçekleştirilmiş olup, ilk olarak sefer güzergâhı üzerinde yer alan Gölpazarı-Taraklı-Göynük ve Mudurnu üzerinden Eskişehir Beyyayla köyüne8 ve oradan da Sarıcakaya’ya inilerek konu bağlamında çalışmalar yürütülmüştür. Daha sonraki saha çalışmasında ise İnhisar-Mihalgazi-Sarıcakaya-Laçin-Nallıhan istikameti incelenmiştir. Sefer güzergâhı arazi ekibi tarafından defalarca gidilmek suretiyle araştırılmış ve yapılan bu çalışmalarda, özellikle makalenin konusu ile alakalı olarak Lâçin, Bozaniç, Atalan, Taraklı9 ve Mudurnu’da kale kalıntılarına tesadüf edilmiştir10. Göynük’te11 de evvelden bir kale olsa da günümüze ulaşan herhangi bir kale veya kalıntısı bulunmamaktadır. Sakarya vadisinde bahsi geçen kalelerin kuruluş döneminde ve özellikle bu sefer esnasında Osman Bey’in hâkimiyetine girmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Bahsi geçen kaleler aşağıda ayrı başlık altında değerlendirilmiştir. Diğer yandan kuruluş coğrafyası hangi başlık altında değerlendirilirse değerlendirilsin sadece tarihî açıdandeğil coğrafî açıdan da oldukça verimli ve kıymetlidir12. Nitekim bol su kaynakları, verimli tarım arazileri ve sıcak su kaynaklarının bu bölgede olması Sakarya vadisini çevredeki güçler için çekici hale getirmiştir. Zira Sarıcakaya, sıcak su kaynaklarıyla tanınan bir bölge olarak öne çıkarken, Lâçin ise mineralli su kaynaklarıyla bilinmektedir. Bununla birlikte, Sakarya Vadisi’nin tarımsal açıdan yüksek verimliliğinin de göz ardı edilmemesi gerektiği unutulmamalıdır.
TARAKLI KALESİ
Günümüzde Sakarya’ya bağlı İlçe olan ve Osmanlı kroniklerinde Tarakçı Yenicesi olarak geçen Taraklı13 (Öztürk, 2013a, s. 22), İpek Yolu güzergâhında bulunan eski yerleşimlerdendir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde; Taraklı’yı Osman Bey’in fethettiğini, kalesinin günümüzde viran durumda olduğunu ve bu kaleyi ise Bursa tekfurunun yaptırdığına değinir. (Atsız, 2013, s. 247) Tez çalışması kapsamında yapılan saha çalışmasında Taraklı Kalesinin bulunduğu alanda incelemeler yapılmış; kalenin14 duvar kalıntıları pek fazla olmasa da yeri belli olduğu görülmüştür. Kale alanı Taraklı’nın parsel kayıtlarında “Hisar Tepesi” olarak geçmektedir. Bu alan Taraklı şehir merkezinden görünmekte ve kolaylıkla ulaşılabilmektedir.
GÖYNÜK KALESİ
Bolu iline bağlı bir ilçe konumunda bulunan Göynük, Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme adlı eserinde "Torbalı" ve "Türbeli Göynük" adlarıyla anılmış; ayrıca, Akşemseddin Hazretleri’nin türbesine ev sahipliği yapması dolayısıyla tarihsel ve kültürel açıdan mühim bir yerleşim olarak kayıt altına alınmıştır (Atsız, 2013, s. 244-245). Seyahatnâme’de Göynük’ün Osman Bey tarafından fethedildiği bilgisine yer verilmiş; bununla birlikte, ilçede yer alan kalenin inşasının Bursa Tekfuru tarafından gerçekleştirildiği ifade edilmiştir. Söz konusu kale, Evliya Çelebi tarafından yüksek bir kayanın üzerine inşa edilmiş olmasıyla tarif edilmiş; böylece, yapının coğrafi konumu üzerinden stratejik önemine atıfta bulunulmuştur. Göynük’te yapılan saha çalışmasında herhangi kale kalıntısına tesadüf edilememiştir. Göynük kalesinin yeri ile alakalı net bir bilgi olmasa da 01.05.1964 Göynük doğumlu İbrahim Kesgin ile yapılan sözlü mülakatta; “Zincirlikaya denilen dağ silsilesinin hemen baş tarafında gözetleme kulesi olduğunu lakin günümüze ulaşmadığına” değinmiştir. Göynük kalesi, bir ihtimal Göynük Zafer Kulesinin olduğu alanda aranabilir. Zira Evliya Çelebi, kalenin yerinden bahsederken Göynük’te yüksek bir kaya üzerinde olduğuna değinmektedir. Göynük merkezde yüksek bir kaya üzerinde bugün Zafer Kulesi bulunmaktadır. Kulenin olduğu alan Göynük’e hâkim bir noktadadır. 1923 yılında, Milli Mücadelenin anısına dönemin kaymakamı Hurşit Bey tarafından bu anıt yapılmıştır. Altıgen taş temel üzerine, 3 katlı ahşap yalı baskı mimarisiyle yapılan Zafer Kulesi, muhtemelen kale kalıntılarının üzerinde yükselmiştir.
MUDURNU KALESİ
Günümüzde Bolu iline bağlı bir ilçe konumunda bulunan Mudurnu'nun, İbn Battûta Seyahatnâmesi’nde "Muturni" şeklinde geçtiği görülmektedir. Seyyahın ifadelerine göre, ahi zaviyesine sahip olan bu kasaba, yoğun bir yolcu trafiğine sahiptir. İbn Battûta’nın burada belirli bir süre konakladıktan sonra Bolu istikametine yöneldiği anlaşılmaktadır (Aykut, 2016, s. 301, 302). Mudurnu’nun, Osman Bey’in sefer güzergâhında yer alan önemli ve zengin yerleşim birimlerinden biri olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Nitekim dönemin kroniklerinde, burada ikamet edenlerle Osman Bey arasında dostane ilişkilerin tesis edildiği, bu sebeple söz konusu yerleşimin Osman Bey tarafından yağmalanmadığı ve doğrudan yerel halka bırakıldığı aktarılmaktadır (Öztürk, 2013a, s. 22). Saha çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen gözlemlerde, kroniklerde bahsi geçen Mudurnu Kalesi’nin beden duvarlarının ilk etapta doğrudan tespit edilemediği, ancak Hisaraltı Sokak güzergâhından itibaren duvar kalıntılarının mevcudiyetinin görülebildiği ve bu yapıların incelenebilir nitelikte olduğu belirlenmiştir. Söz konusu kalıntıların mimari özellikleri dikkate alındığında, yapının Bizans dönemine ait savunma yapılarıyla benzerlik arz ettiği anlaşılmaktadır.
BOZANİÇ KALESİ
Eskişehir’in Sarıcakaya ilçesine bağlı Bozaniç mahallesi, Sakarya Vadisi’nin verimli toprakları üzerinde konumlanmış eski bir yerleşim alanı olarak tanımlanmaktadır. Bozaniç’in tarihî öneminin temelinde, Osman Bey’in Taraklı-Göynük ve Mudurnu seferleri sırasında Sakarya Nehri’ni Sarıcakaya mevkiinden geçmesi yatmaktadır. Bu geçiş noktasında bulunan Bozaniç kalesi, stratejik konumu nedeniyle önem arz etmektedir. Kroniklerde belirtildiği üzere, Osman Bey ve beraberindeki nökerlerin Sarıcakaya’dan nehri geçtikleri esnada, Bozaniç gibi yola hâkim bir kalenin de kontrol altına alındığı kabul edilmektedir. Osmanlı arşiv belgelerinde Mihalgazi’ye bağlı bir köy olarak kaydedilen Bozaniç’te, tarihî kaynaklarda Ahi Gündüz’e ait vakıf arazisinin bulunduğu tespit edilmiştir (Kaplanoğlu, 2023, s. 119). Ayrıca, Bozaniç kalesinin bulunduğu bölge, coğrafyacılar tarafından “Bozaniç Volkanitleri” adıyla anılmakta olup, Bozaniç Dağı’na sivri görünüm kazandıran kayalıkların dört ayrı volkan bacasından oluştuğu bilinmektedir (Büyükkahraman, 2013, s. 36-37). Bozaniç kayalıklarının tarihçiler açısından taşıdığı önem, Osmanlı’nın kuruluş dönemindeki rolü ve bu alanda yer alan kale yapısı ile ilişkilendirilmektedir. “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunun Tarihi Coğrafyası” başlıklı tez çalışması çerçevesinde bölgede gerçekleştirilen saha çalışmaları, İrfan Şişman ve Mete Kadan tarafından 10 Mart 2024 tarihinde yapılan tırmanış sırasında Bozaniç kayalıklarının çatalı arasında bir kale kalıntısına rastlanması üzerine başlatılmıştır. Takip eden süreçte belirtilen alana ulaşılması sağlanmış ve burada yer yer yüksekliği 2,5 ila 3 metreye ulaşan muntazam sur duvarları tespit edilmiştir. Volkanik taşların kullanımıyla inşa edildiği belirlenen bu kalenin, özellikle Sakarya Vadisi’ne bakan cephesinde burç kalıntılarının varlığı saptanmıştır. Söz konusu yapının, korunaklı konumu, savunma kolaylığı ve çevreye hakimiyeti açısından stratejik bir önem taşıdığı değerlendirilmiştir. Literatürde, Bozaniç kayalıklarının altında, Sakarya Nehri kıyısında köprü temelleri bulunduğu ve Bozaniç Kayalıkları üzerinde harçsız duvar tahkimatına dair bulguların mevcut olduğu belirtilmektedir (Foss, 2022, s. 49-50). Bu veriler, bölgenin tarihî ve stratejik önemine işaret etmektedİr
ATALAN LAN KALESİ
Eskişehir Tepebaşı İlçesi sınırları içerisinde Atalan ve Atalantekke adıylı iki köy bulunmaktadır. Atalan kalesi Atalan köyü sınırları içerisindedir. Kalenin bulunduğu alan tapu parsel kayıtlarında “Kalekaya mevkii” olarak geçmektedir15. Kale Sakarya vadisine inen yolu kontrol altında tutmaktadır. Günümüzde kalenin önünden geçen yol üzerinden Sakarya Nehri kenarında bulunan Eskişehir Mihalgazi İlçesi Alpagut ve Karaoğlan köylerine ulaşılmaktadır. Bu kale seferin yapıldığı dönemde kuvvetle muhtemel Sarıcakaya’dan Beştaş Zaviyesi’ne giden Osman Bey ve nökerlerinin kontrolü altındadır.
LAÇİN ERKEÇ KALESİ
Eskişehir iline bağlı Sarıcakaya ilçesinin Lâçin Mahallesi sınırları içerisinde, Bizans dönemine tarihlendirilen bir kale yapısına rastlanmaktadır. Söz konusu kale, Lâçin ile Düzköy arasında yer alan ve Erkeç kayalıkları olarak adlandırılan bölgede konumlanmış olup, bu nedenle literatürde “Erkeç Kalesi” adıyla da anılmaktadır. Stratejik bir hâkimiyet noktasında yer aldığı gözlemlenen yapının, gözetleme alanı ile sur duvarlarının bir bölümü günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bölgedeki gözetleme noktaları arasında, Bozaniç’in yanı sıra Lâçin Erkeç Kalesi’nin de önemli bir işlev üstlendiği anlaşılmaktadır.
SONUÇ
Osman Bey'in Taraklı-Göynük-Mudurnu seferi, Osmanlı Beyliği'nin kuruluş dönemindeki stratejik hamlelerden biri olarak ön plana çıkmaktadır. Zira bu sefer, bölgedeki Bizans tahkimatlarını kontrol altına almayı, ganimet elde etmeyi ve siyasi ilişkileri güçlendirmeyi amaçlamıştır. Karacahisar'ın fethinin hemen ardından gerçekleştirilen bu hareket, Sakarya Nehri'nin doğu hattındaki Türk hâkimiyetini pekiştirmiştir. Dolayısıyla Osmanlıların batıya yönelik gelecek fetihleri için güvenli bir zemin oluşturulmuştur. Öyle ki, Köse Mihal ve Samsa Çavuş gibi önemli figürlerin desteğiyle yürütülen sefer, bölgedeki kale ve yerleşimlerin ele geçirilmesiyle sonuçlanmış ve Osmanlı'nın askeri ile siyasi varlığı daha da güçlenmiştir. Öte yandan, saha çalışmaları ve tarihî kaynakların titiz incelenmesi, seferin güzergâhı ve hedefleri hakkında detaylı bilgiler sunmaktadır. Özellikle Bozaniç, Lâçin Erkeç ve Taraklı kalelerinin stratejik konumları, bu bölgelerin Osmanlı hâkimiyetine giriş sürecini anlamamız açısından önemlidir. Hatta seferin ardından 1299 yılına kadar bölgede kayda değer bir askeri faaliyetin gerçekleşmemesi, Osmanlıların taktiksel bir duraklama dönemine girdiklerini ve sonraki fetihlere hazırlık yaptıklarını göstermektedir. Bu dönemde, İznik ve Bursa gibi önemli hedeflerin ele geçirilmesi planlanmış; Sakarya Nehri'nin taşkınlarıyla zayıflayan Bizans savunması ise bu süreci kolaylaştıran etkenlerden biri olmuştur. Bununla birlikte, çalışmada kroniklerdeki bilgilerin sahada doğrulanmasına özel bir önem verilmiştir. Böylece tarihî olayların coğrafi ve stratejik bağlamları daha net biçimde ortaya konmuştur. Bu bağlamda, Osman Bey'in Taraklı-Göynük-Mudurnu seferi yalnızca bir askeri harekât olarak değil, aynı zamanda bölgedeki siyasi dengeleri şekillendiren ve Osmanlı'nın bağımsız bir beylik olma yolundaki adımlarını hızlandıran kritik bir dönüm noktası olarak değerlendirilmelidir. Sonuç olarak, Taraklı-Göynük-Mudurnu seferi Osmanlı kuruluş döneminin dinamiklerini anlamak açısından büyük önem taşımakta ve bu çalışma, söz konusu seferin tarihî, coğrafi ve stratejik boyutlarını akademik bir perspektifle ortaya koymayı hedeflemektedir.
Bu haber toplam 44 defa okunmuştur

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.