TÜRKLERDE HARP SANATI 1

Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Değerli okuyucularım bu hafta sizlere özel bir konuda yazmaya başlayacağız. Sadece günümüzde değil geçmişteki elit kişilerin eser ve görüşlerini incelediğinizde Türk denince ilk bahsettikleri konu askerliktir. Türk eşittir asker. Askeri bir millet olarak nitelenen Türkler gittikleri her yerde bu özellikleri ile devlet kurarlar. Aslında bu yüce milletin unuttuğu çok daha özel bir özelliği daha vardır. Bunu öğrenmek yıllar alır.

Böylesi bir özelliğe sahip bir millet acaba bu konuda ne gibi eserler bıraktığına ilişkin değişik sorular insanın aklını meşgul ediyor. Binlerce yıldır asker olan bu millet hiç strateji oluşturup kayda geçirmedi mi? Türklerin tarihi doktrin* ve konseptleri* nelerdir? Türklerin taktik ve stratejileri sadece yarım hilal manevrası mıydı? Bu konuda ne gibi eserler var? Bu eserler nerede ve ne oldu? Soruları çoğaltmak mümkün.

32 yıllık askerlik hayatım boyunca hem okullarda hem de mesleki faaliyetlerde duyduğumuz, bize rehber olarak sunulan kaynaklar aslında birkaç sayıdan fazla değildi. Bunların içinde de bize ait orijinal bir eser maalesef yoktu. İşte bize sunulanlardan ilk örnek. Askeri strateji, harp yönetimi esasları denildiğinde ilk sıradaki eser Carl Von Clausewitz’in Savaş Üzerine adlı eserdi. Günümüz askeri sistemlerinin esaslarını ortaya koyan Prusya modelinin çıkış noktalarından birisi bu eserdir. Geçen yüzyılda hatta ondan bir asır bile önce askeri sistemler bu ulusun ortaya koyduğu esaslara göre şekillenmiştir. Kendimizi bundan uzak tutmayalım. Birinci dünya savaşı öncesi dönemde dünyanın en eski askeri sistemlerini yaratan millet düştüğü acziyet, mecburiyet içerisinde eğitim sisteminden harp silah araçlarını hatta komuta kademelerini bile bu ulusa teslim etti. Bu durumda Çanakkale Savaşı örneği üzerinden ödediğimiz bedelleri unutmamak lazımdır. Ama bu durum bizim için bir utanç olsa bile doğanın bir kuralının doğal sonucudur. Doğa sadece tekâmül etmiş varlıklara yaşama şansı sunar. Asırlar boyunca bilimden ve hayatın gerçeklerinden kopan bir toplum yavaş yavaş köleliğe düşer. Sahip, efendi kontrol ettiğine emir verendir. Başkasının emrine giren en basit tabirle köledir. Bu sahibin suçu değil kölenin zavallılığının bir sonucudur.

İşte bir asırdan fazla süren biz zaman diliminde Prusyalılar gelecekte takip edilecek dünya askeri sistemlerinin esaslarını meydana getirdiler. Bunu yapan kişilerden en bilineni ise Carl Von Clausewitz’tir. Soylu sayılabilecek bir aileden gelen Carl Von Clausewitz onbaşı olarak başladığı askerlik hayatını tümgeneral olarak tamamlamıştır. Hem cephede hem de okulda görev yapan Carl çalışmalarını yazmıştır. Eseri ölümünden sonra kitaplaştırılmıştır. Kışlalarda oluşan Prusya ruhu yaklaşık yarım asır sonra yıkılmaz bir milli ruha dönüşmüştür. Tavizsiz bir disiplin ile yönetilen askeri sistemden geçen bireyler toplumsal yaşama döndüklerinde ideal bir birey olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Kışlada yaşanan bu irade değişikliği bir süre sonra Avrupa’nın ortasında güçlü bir lider devlet yaratmıştır. Yüreklerine yanan bu fetih arzusu ile tutuşan yeni millet geçen asırda dünyada büyük dönüşümlere neden olmuştur. İşte Avrupa’nın ortasında ortaya çıkan bu milletin ruhunu tanımak için kaynaklarına indiğimizde öne çıkanlardan birisi Carl Von Clausewitz’tir.

Peki böylesi güçlü bir devleti yaratan esasları ortaya koyan bir askerin fikirleri ne kadar doğrudur. Carl Von Clausewitz ve diğerlerinin eserlerinin merkezinde disiplin ve fetih ruhu yatmaktadır. Bu durum ise her zaman geçerli değildir. Sahip oldukları esasların askeri karşılığı “yıldırım harekâtı”dır. Yani güçlü bir ordu ile kitle halinde ezici taarruzlar yapmak. Evet bu sistem başlangıçta başarılı olmuştur. Ancak devamı ise onlar için tam bir felaket olmuştur. Bu esasların tam tersine Fransızların askeri stratejisi, taarruzu değil güçlü savunmadır. Bu esas ile Fransızlar Alman taarruzlarını topraklarında karşılamayı amaçlamıştır. Fransızların sistemi kendilerini yenilgi ve mağlubiyetten koruyamamıştır. Fransızların oluşturdukları güçlü savunma hatları, fetih ateşi ile yanan Almanlar karşısında boş bir çabanın ötesine geçememiştir.

Görüldüğü üzere askeri stratejilerin tek bir esas üzerine kurulması sonunda zafer değil yenilgi getirmektedir. Bunun temel nedeni değişen koşullara uyumdur. Koşullar değişse bile esaslarda değişiklik yapılamaması evrim kurallarına aykırıdır. Evrim kurallarına uymayanlar ise ağır bedeller öderler.

Carl Von Clausewitz’in esasları sonunda ulusal bir duyguya dönüşmüştür. Bir ulusun ruhunda duygu yaratmak nispeten kolay ise de onu kalıcı kılmak ve sonra bu duyguları durdurmak güçtür. Tekrara dayalı uygulamalar sonucu oluşan bu duygular bir süre sonra engellenemeyen müthiş bir güce dönüşür. Gelecek yazımızda diğer kaynak hakkında bilgi sunacağız.

* Doktrin ve konsepti değerli bir komutanımın bana öğrettiği basit bir örnek ile açıklayabiliriz. Doktrin bir aracın tekerleridir. Konsept ise direksiyonudur.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.