18 MART ŞEHİTLER GÜNÜ

18 MART ŞEHİTLER GÜNÜ

Vatanımız, geçmişte yurt edinmek için uğruna nice yiğit canları feda ettiğimiz, onlardan hatıra olarak kalan cenk oyunları ile avunduğumuz, yeryüzünde emsali olmayan ve halen üzerinde hürriyeti ve istiklali doyumsuz bir tad ve lezzetle yaşadığımız, yeryüzünün en mutena köşesi ebed müddet toprağımızdır. Aynı günde iklimlerin hepisini yaşayabilme imkânına sahip olduğumuz, geçmişte ve günümüzde düvel-i muazzamanın iştahını kabartan, cennetten bir tablo olan eşsiz bir diyardır vatanımız. Uğrunda, başta canımız olmak üzere sahip olduğumuz dünyalık her şeyimizi tereddütsüz feda edebildiğimiz vatanımız, şüphesiz göz nûrumuz, her şeyimizdir. Vatan edinilmiş bir toprağa düşmanın yan gözle bakması bile o vatanda yaşayan herkese savunma hakkı verir. Vatan için, millet için ölmek bir borçtur. İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un ifadesiyle: 

Sahipsiz olan vatanın batması haktır. 

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.

Her milletin, uğrunda savaşarak vatan edindiği toprakları koruması ve tehlike anında savunması en tabiî hakkıdır. Toprağı vatan yapan sır da, toprağı savunma hakkı veren temel de budur. Şâirin dediği gibi, 

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, 

Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.

Namus ve şerefimizi korumak, dini görevlerimizi gereği gibi yapabilmek bir vatana sahip olmakla mümkündür. Dinimizce, Hac ve Cuma namazı gibi bazı ibadetleri yapabilmek istiklal ve hürriyetin varlığına bağlanmıştır. Peygamberimiz Hz Muhammed (SAV)’in hayatına baktığımızda, dini vecibelerin yerine getirilmesi için hür ve bağımsız yaşayabileceğimiz bir vatana sahip olmanın ne derece önemli olduğunu açıkça anlarız. Dinimiz bundandır ki, bir Müslüman’ın vatanı için ölmesiyle din için ölmesini bir saymıştır ve vatan için ölene şehitlik rütbesi vermiştir. 

Dinimizde şehitlik Peygamberlik mertebesinden sonra gelir. Çünkü şehitlik, çalışarak elde edilebilecek rütbelerin en çok fedakârlık isteyenidir ki bunun karşılığı da hayattır. Söyleyebilir miyiz ki, karşılığı şehitlik olmayan bir menfaat için gözünü kırpmadan hayatın feda edileceği ne vardır? Dünyada en tatlı varlığı olan candan vazgeçmek başka nasıl izah edilebilir? Eğer bunun karşılığı şehitlik olmasaydı, bir müslüman ölümü bu kadar hiçe sayabilir miydi? 

İşte şehitler hayatlarını Allah için vatan, millet, istiklal ve hürriyet uğruna feda etmeleri sebebiyle Allah-Teala onları ölü saymamış, asıl yaşantıyı ebedi hayatta, yani ahirette vaat etmiştir. Şu ayet bunu anlatır: “Allah yolunda öldürülenleri (şehitleri) sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında, Allah'ın lutfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış)  kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler" (Al-i İmran, 3/169-170).

Hz. Peygamber Efendimiz de: “Hiç kimse cennete girdikten sonra –bütün dünyaya sahip olsa bile- tekrar dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehitler, erdikleri nimetler sebebiyle dünyaya dönüp, on defa şehit olmayı arzu ederler.” (Buhari, Cihat, III, 208) buyurarak şehitlerin taddıkları lezzetin erişilmezliğini anlatmaktadır.

Canlarını hiçe sayarak, üzerinde yaşadığımız, dünyanın en mutena köşesi aziz vatanımızı bize emanet eden şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anar, Cenab-ı Haktan rahmet niyaz ederim. 

Bu haber toplam 1620 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.