İMAN VE MÜ’MİN

İMAN VE MÜ’MİN

Hz. Peygamber (SAV), bir gün ashabı ile otururken beyaz elbise içerisinde bir adam geldi ve Hz. Peygamber’in önüne diz çöküp oturdu. Rasululluh’a:

            —“İman nedir?”  Dedi. Rasulullah:

            —“İman; Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe (öldükten sonra dirileceğine), kadere, hayrına ve şerrine inanmandır” cevabını verdi. Adam:

            —“İslam nedir?” dedi. Rasulullah:

            —İslam; Allah’a ibadet edip, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaman, namazını kılman, farz olan zekâtı vermen, hacca gitmen, oruç tutmandır” karşılığını verdi. Adam:

            —“İhsan nedir? “dedi. Rasulullah:

            —“İhsan; Allah’ı görüyormuş gibi O’na ibadet etmendir. Her ne kadar sen onu görmüyorsan da O seni görüyor.”  diye cevap verdi. Adam sonra çıkıp gitti (Buhari, İman, 37).

            Sözlükte; güven içinde bulunmak, korkusuz olmak anlamındaki “emn” (eman) kökünden türeyen iman, güven duygusu içinde tastik etmek, inanmak demektir. Sağlamlaştırmak, kesin karar vermek, tastik etmek manasındaki “akd” kökünden türeyen i’tikat da “İman” karşılığında kullanılır.

            Terim olarak da iman, genellikle “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tastik etmek ve onlara inanmak” diye tarif edilir. Bu inanca sahip bulunan kimseye “Mü’min”, İnancın gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kimseye de “Müslim” denir. Ayrıca Türkçe’de Müslim kelimesinin Farsça kurala göre çoğulu olan müslüman da (müsliman) bu manada kullanılmaktadır. (T.D.V. İslam Ansiklopeisi, İman Maddesi, c.22, s.212-213)

İman, Allah’ın varlığı ve tekliğini ve Peygamberleri aracılığı ile gönderdiklerinin şüphe götürmez gerçekliğini aklı ve vicdanı ile kabul etmek (kalp ile tastik), bunları dili ile itiraf etmek (dil ile ikrar), davranışları ile bu inancını yansıtmak demektir. Kalp bu teslimiyet ile sükûn bulur, vicdan bu inanç ile huzura ulaşır, mutlu edici yaşantı bu inancın tesiri ile oluşan davranışlarla yakalanır.      

Yukarıdaki Hadis-i Şerifte, gelen adamın Melek Cebrail olduğu ve dinimizi öğretmek için geldiği Peygamber Efendimiz tarafından açıklanmıştır. Cebrail’in bu açıklamasına baktığımızda, imanın ibadetlerle süslenmesi gereği hemen anlaşılır. Allah’ı görüyormuşçasına ibadetlerde samimi ve devamlı olmayı, günlük yaşantımızda iman sorumluluğu ile davranmamız gerektiğini anlıyoruz. Nitekim İbnü’l Cevzi İmanı; kalb ile tastik, dil ile ikrar, organlarla amel olarak tarif eder. (İslam Ansiklopedisi, İman Md.).

Yani, kalp ile tastik bulunur, fakat söz ve davranışlarda iman etkisi görülmezse dünya ve ahiret mutluluğu yakalanamaz. Kur’an-ı Kerim’de de Allah’a Peygamberlerine ve ahiret gününe inananların ve salih amel işleyenlerin cennetlik olduklar bildirilmektedir: “İman edip hayırlı işler yapanlara gelince, onlar da cennetliktirler; onlar orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara, 82). İnsan iman ile bir imtihan dünyasında olduğunu anlar. İmanın kendisine sağladığı inanç ile maddi ve manevi problemlerine karşı direnmesini bilir. Bütün ibadetlerinin itici gücü imanıdır. İbadetlerinde bulduğu hayat sevinci, imanından ve Allah’a olan teslimiyetinden kaynaklanmaktadır.

İman eden ve ibadetlerinde kusursuz olanlar, üzüntü ve kederlerinde sabır ve sebat gösterenler, yokluk ve açlıklarında sonsuz bir teslimiyetle inandığı Rabbine tevekkül etmesini bilenler hayatın yıpratıcı ve yıkıcı anlarında ümitsizliğe düşmezler. Yaratan ve yaşatanın, her şeyin sahibi Kadir-i Mutlak Allah olduğu inancı kadar büyük teselli kaynağı ne olabilir?      

Bu haber toplam 1690 defa okunmuştur