iSHAKPAŞA SARAYI iÇiNDEKi CAMiDE ÜÇ HiLAL
Mücahid ERDAL
Doğubeyazıt’tan İshakpaşa sarayına doğru tırmanıyoruz. Rehberimiz ve meslektaşımız Mehmet Emin Toker sağ olsun bize yolda bilgi vermeye devam ediyor. İshakpaşa Sarayı yapılırken o kadar heybetli olması düşünülmüş ki, Ağrı Dağı’nı görmeyecek şekilde, onun ihtişamının gölgesinde kalmasın diye İshakpaşa Sarayından Ağrı Dağı’nın gözükmediği söylendi. Hakikaten de İshakpaşa Sarayı’nın önüne geldiğimizde Ağrı Dağı gözükmüyordu.
İshakpaşa Sarayı’nın önüne gelip araçtan indiğimizde gerçekten insanı büyüleyen bir yapısı var. Kayaların üzerinde büyük bir saray ve taş işçiliği çok güzel. Kendisini hayran bırakıyor. İlk girişte taş işçiliğini görünce hemen burada bir fotoğraf çekinmek istedim. İçeri girdiğimde ise sarayın hemen hemen her yeri bu taş işçiliği ile bezenmiş olarak gördüm.
Sarayın İstanbul’daki Topkapı Sarayı ile aynı tarzda yapıldığı anlatıldı. Ben şimdi bu ayrıntıları tek tek yazmak istemiyorum. Bunları internetten veya kitaplardan öğrenmeniz mümkün burada bana göre ince ayrıntı şu. Dışarıdan gelen kişiler önem derecesine göre farklı farklı yerlerde karşılanıyor. Harem bölümü yine İstanbul, Edirne Saraylarında olduğu gibi.
Detaylara fazla girmek istemiyorum. Ancak biza aktarılan şu bilgileri de size iletmek istiyorum: “İshak Paşa Sarayı gerçek anlamda hanedan saraylarının bir tekrarıdır. Dönemi içerisinde yapılmış ilginç örneklerden biridir. Sarayın 17. yy. sonunda yapılmaya başlandığı söylenmektedir. Yapı üzerinde görülen farklı üslup özellikleri sebebiyle, yerel yönetimlerin de bu sarayın yapımında etkili olduğu düşünülüyor. Bu durum sarayın yapım süresinin uzun sürdüğünün bir kanıtıdır. Sarayın konumu farklı etkilere maruz kalmış bir bölgede olduğu için yapının üslubu son derece önemli. Osmanlının ilk sarayı Bursa Eski Sarayı’dır. Öyle ahım şahım bir saray olmamakla birlikte Türk adetlerine göre yapılmış bir saraydır. Osmanlıya mimari açıdan başlangıç için model olmuştur. Daha sonra yapılan Edirne Sarayı’ndan da korunaklı ve sıcak olmadığı için vazgeçilmiştir. İstanbul Eski Sarayı bugünkü İstanbul Üniversitesinin bulunduğu yerdir. Fatih zamanında yaptırılıp önemini de çok çabuk yitirmiştir, çünkü Fatih yeni bir saray yeri aramaya başlamıştır. Hemen ardından da Osmanlı’nın ilk derli toplu sarayı olan Topkapı Sarayı yaptırılmıştır. 5.000 insanın yaşadığı, yaklaşık 30 burcu olan ve 7 kapısı bulunan bir saraydır. Dünyanın en güzel manzaralarından birine açık bir yere yapılmıştır. İshak Paşa Sarayı yaklaşık 5.800 metrekare alana yapılmıştır. Tek kişinin yaptırdığı bir saray değildir, babadan oğla geçerek yapımı tamamlanmıştır. Sarayın taşlarında 122 tane taşçı markası tespit edilmiştir. Bu durum saray yapımında farklı kişilerin çalıştıklarının göstergesidir. Misyonerler, şövalyeler, elçiler ve daha birçok insan buradan geçmiş ve sarayın güzelliğiyle büyülenmişlerdir. Saray bir kartal yuvası şeklinde narin bir tepenin düzlenmesiyle kurulmuştur. Taş ustalığı ve mimari açıdan çok önemli bir dönemde yapılan sarayın surları Urartular tarafından inşa edilmiştir. Dik bir yamacın üzeri düzlenerek yapılmış sarayın önündeki tepeye dokunulmamıştır. Bunun özel bir anlamı vardır. Herhangi bir saldırı durumunda düşman kuvvetleri ikiye bölmek için kapının tam önünde bulunan tepe muhafaza edilmiştir. Biraz abartı gibi dursa da sarayın 360 odası olduğu söylenmektedir. Ayrıca sarayın duvar süslemelerinde Kafkas ve Gürcü özelliklerine rastlanmaktadır. İyi korunaklı bir saraydır. Duvarların içinden geçen ilk ısıtma sistemi sarayın harem bölümünde görülmektedir. Kültür Bakanlığı tarafından 1950 yıllarında restorasyon yapılmış olup, daha sonra yeniden düzenleme yapılmış ve müthiş bir çalışma yürütülmüştür.”
Kültür Bakanlığı’nın İshakpaşa Sarayı ile ilgili verdiği bilgiler ise şöyle: “İshak Paşa Sarayı, saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür.
Doğubeyazıt İlçesi'nin 5 km. doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan Saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesi Takkapı kitabesine göre yapılış tarihi Hicri 1199, Miladî 1784'tür.
Saray binasının bulunduğu zemin vadi yakası olduğundan, kayalık ve sert bir yerdir. Eski Beyazıt şehrinin merkezinde olmasına rağmen, bu yapının üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Sarayın giriş kapısı buradadır. Aynı zamanda en dar cephesidir.
Saray, kalelerin özelliğini kaybettiği; ateşli silahların bulunduğu bir çağda yapıldığından, doğu yönündeki tepelere karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısı bölümü, İstanbul ve Anadolu'da kurulan saraylarınkinden farksız olup, taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdır.
Türklere özgü tarihi saray örnekleri bugün ülkemizde pek az sayıda kalmıştır. Bunlardan biri de İshak Paşa Sarayı ve Külliyesi'dir.
İshak Paşa Sarayı şu mimari bölümlerden meydana gelir:
1- Dış cephe,
2- Birinci ve ikinci avlu,
3- Selamlık dairesi,
4- Cami binası,
5- Aşevi (Darüzziyafe),
6- Hamam,
7- Harem dairesi odaları,
8- Merasim ve eğlence salonu,
9- Takkapılar,
10- Cephanelik ve erzak odaları,
11- Türbe binası,
12- Fırın,
13- Zindan,
14- İç mimariden bazı bölümler (kapılar, pencereler, dolaplar, şerbetlikler, şömineler vs.)
Saray Osmanlı, Fars ve Selçuklu uygarlığının mimari üslubunu bünyesinde toplayan bir özellik taşır. Cildıroğullarından II. İshak Paşa ile Çolak Abdi Paşa'ca 1685'te yaptırılan saraya, 1784'te son şekil verilmiştir. Yapı yaklaşık olarak 115x50 m. ölçülerinde bir alana kurulmuştur. Kesme taştan yapılan sarayın doğu cephesindeki portali kabartma ve süslemeleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır.
Saray iki avlu ve bu avluda bulunan yapılar topluluğundan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların bazıları yıkılmıştır. Dört tarafı yapılarla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planlıdır. Girişe göre sağ tarafta selamlık ve onun arkasında haremlik vardır. Bunların sonunda cami ve türbe bulunmaktadır. Türbe Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda inşa edilmiştir. Saray bölümü iki kattan oluşmaktadır. 366 oda da bu iki kat içinde yer almaktadır. Her odada taştan yapılmış ocaklar vardır. Taş duvarlardaki boşluklar bütün yapının merkezi bir ısıtma sistemine sahip bulunduğunu göstermektedir. Divan salonu 20x3 m. boyutlarındadır. Duvarları ve tabanı taştandır. Duvarları Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslüdür. Burada yer alan "İshak meram üzere kerem kıldı cihanı-Binyüzdoksandokuz buna oldu tarih" beytinden sarayın miladî 1784 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sarayın ikinci avlusundaki türbe, kesme taştan yapılmıştır. Bu sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan kümbet şeklindedir ve iki katlıdır. Duvarları geometrik motiflerle süslüdür. Bu türbede Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve yakınları yatmaktadır.”
Bu bilgileri verdikten sonra Sarayın içersinde beni en çok etkileyen bölümlerden birisi Sarayın Camisindeki motifler ve figürler oldu. Tarihi camilerin içersinde hiç üç hilali gördüğümü hatırlamıyorum. İshakpaşa Sarayının içersindeki camide üç hilal figürleri taşa işlenmiş vaziyetteydi.
Saray içersindeki ısıtma sistemi de çok ilginç. Mutfakta ısınan suyu saray tabanından ve duvarlarından geçirilen kanallar sayesinde sarayın ısınması sağlanıyor.
Bir diğer dikkatimi çeken unsur ise mahkemenin kurulduğu alan. Mahkeme heyetinin ve yargılanan kişiyi, idareci bir geriden görmesi mümkün olacak şekilde inşa edilmiş. Son karar en yüksek idareciye geliyor. Onaylandığı anda mahkeme alanından direk zindana gidiş var.
Sarayda gıdaların saklanacağı alan ise yine görülmeye değer. Benim size tavsiyem eğer imkanınız varsa şartları zorlayarak İshakpaşa Sarayını görmenizi isterim. İshakpaşa Sarayından sonra yakınındaki Ahmedi Hani türbesi’ne gidiyoruz.
Bu haber toplam 0 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.