ORTADOĞU’DA OYNANAN OYUNU ANLATTI
Rektör Özcan, Ortadoğu'da yaşananlara ilişkin tespitlerde bulunarak çok önemli açıklamalarda bulundu.
Ahmet MEŞE
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan, Ortadoğu'da oynanan oyunu anlattı. Üniversitemiz ev sahipliğinde gerçekleşen uluslar arası sempozyumda konuşan Rektör Özcan, Ortadoğu'ya yönelik analizlerde bulundu. Çarpıcı tespitleri, dikkat çekici yorumlarıyla kanayan yara Ortadoğu'yu anlatan Özcan, bölgede yeni bir düzen kurulduğunu söyledi.
1.Dünya Savaşı ile birlikte başlayan Ortadoğu'yu dizayn sürecinin kusursuz biçimde bugünlere geldiğini belirten Özcan, 1. Dünya Savaşı'nın 100. yılında bölgede çekilen sıkıntıların iç yüzünü ABD'nin Ortadoğu'yu şekillendirme çabaları olarak açıkladı. Özcan, Ortadoğu'nun önce tahrip edileceğini daha sonraysa yeniden kurulmak istendiğini dile getirerek, bu yaşananlar karşısında izlenilecek politikanın asıl mesele olduğuna vurgu yaptı. Özcan,"Siz burada varolmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Tüm soru bu" ifadesini kullandı.
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi ev sahipliğinde, 12-14 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilecek 'I. Dünya Savaşı Sürecinde Ortadoğu’nun Şekillenmesi' konulu uluslararası sempozyumun açılışında konuşan Rektör Özcan'ın konuşmasından satırbaşları şu şekilde:
"Bu doğrudan bizim yaramız. Seçtiğimiz konuda bir türlü dinmeyen o yaranın maliyetinin neler olduğu, Ortadoğu'nun şekillenmesi, 1.Dünya Savaşı bizi merkeze alan en acı sonucu. İnsanlık tarihinin aklın egemen olduğu en önemli dönem son 200 yıllık dönemi ama tüm insanlık tarihinde de insan ve çevre tahribatının en yoğun olduğu dönem. Böyle bir zıt döngü var. Demek ki bu akıl denen değer bir şeyle dengelenmesi lazım. O şey gönül, vicdan. Onu ortadan kaldırdığınız zaman son yüzyılda insanlığın ihtirasının neden olduğu iki Dünya Savaşı'nın toplam maliyeti yaklaşık 100 milyon can ve hiçbir şekilde ölçülemeyecek çevre, kültür, medeniyet tahribatı ve bu tahribat devam ediyor. Çünkü sadece beni merkeze alıyorsunuz, çıkarınızı merkeze alıyorsunuz ve kendinizin bir litre petrolü için milyonlarca insanı katletmekten çekinmeyen bir dünya görüşünü merkeze alıyorsunuz.
50 BİNDEN FAZLA BEYİN GÖÇÜ
Ortadoğu'nun yapılanması da böyle bir şey. Geldiler, o teknolojileriyle, silahlarıyla, savaşı galip bitirdiler ve buranın tüm kaynaklarını, insan, enerji, kültür ve medeniyet kaynaklarını Batı'ya odaklanmış bir düzen kurdular. İnsan kaynağını Batı'ya aktarmanın en önemli sırrı şu. Bu coğrafyanın parlak beyinleri kendi topraklarında rahatsız edilecekler, gereken değeri saygıyı görmeyecekler ve başka coğrafyalara göç edecekler. Burada açılan okulların işlevleri arasında bu coğrafyalarda yer alan gençleri daha ilkokul birden itibaren tespit ederek Batı'ya pazarlamanın mekanizmasını oluşturmak. İşte misyoner okulları, yabancı okullar, kolejler hatta üniversiteler. İki ayaklı bir süreç. Bu insan kaynağının aktarılması. Vereceğim rakam son rakam değil ama sadece Türkiye'nin yurt dışında akademik süreçlerini tamamlamış 50 binden fazla insan potansiyeli olduğunu düşünürseniz, işin vehametini daha iyi anlarsınız. İşte bu mekanizma 1.Dünya Savaşı'ndan sonra kuruldu. Onlara ne kadar çok ihtiyacımız var? İyi yetişmiş, bir alanda uzmanlaşmış.
'AKTÖR OLARAK MASADA YER ALIRSANIZ…'
Toplum, kendi işlerini düzenli kurabilmek için iş bölümü kurar. Hukuk ihtiyacını hukukçulara, emniyet ihtiyacını emniyetçilere, güvenlik ihtiyacını askerlere birde yaklaşan tehdit ve tehlikeleri görmek için aydınlarına görev vermiştir. Aydınlar, zamanı ve zamanın ruhunu okur ve toplumu uyarır. Üniversitelerin vazifesinden bir taneside budur. Zamanı okumak, işaretleri bilgiye çevirmek ve ona göre toplumunu harekete geçirmek, hazırlık yapmaktır. Bu tür sempozyumlarda bunun toplumla paylaşıldığı, akademisyenlerin birbirleri ile düşüncelerini paylaştığı platformlardır. Bu yapılmalıdır ve çok çok önemlidir. Eğer biz bu bilgiyi kayıt altına almazsak sürekli tekrar ederiz, Batı ile bizim aramızdaki en temel farklılıklardan birisi de onların çok derin bir hafızalarının olduğu, üniversiteleri, düşünce kuruluşları marifeti ile gerek duydukları zaman bu hafızayı gündeme getirip, benzer olayları yaşanmış tecrübeler ile kıyaslayarak hatayı yok etme gayretleridir. Bizde bu yoktur. Çünkü bilgi ve hafıza birlikte düşünülmediği için uçmuş gitmiştir. Çok basit bir kıyas yapacak olursak mesela, tam 100. yıldönümündeyiz. Biz, sonbahar kış döneminde savaşa katıldık. Ondan 100 yıl öncede dünya yeniden bir düzene tabi tutuldu. Viyana Kongresi 1815, ondan sonra 1914'te savaş başladı. Yeni bir dünya düzeni oldu. Ondan yüz sene sonra şimdi yeni bir dünya düzeni oluyor. Demek ki böyle belki mutlak bir bilgi anlamında değil belki tevfuk anlamında 100'er yıllık dönemler de dünyanın küresel güçleri, hakimleri, kendi düzenlerini yeniden tesis ediyorlar. Bu aşamada eğer siz aktör olarak masada yer alırsanız, kendi geleceğinize ait bir şeyler temin edebiliyorsunuz ama almazsanız kaybedenlerden oluyorsunuz.
AKADEMİSYENLERE ÖVGÜ
Soğuk savaş bittikten sonra hepimizin şahitlik ettiği son 20 yılda dünyanın pek çok yerinde savaşlar cereyan etti. Ama bizim hemen etrafımızda Balkanlar'da, Kafkasya'da, Ortadoğu'da, Afirka'da sürekli bir hareketlilik var. Bu sürekli hareket sanki yeryüzü hareketi gibi, deprem gibi, yeni bir düzenin oturması için yaşanan sancılar. Öyle kader derecesine gelmiş sancılar ki eğer bunlara bu aşamada müdahale edemezseniz artık sizde bu tarihin pasif aktörü olursunuz ve tarihten sürgün edilirsiniz. Tarihten sürgün edilmek demek şu mesela son 100 yılda tarihte var mısınız? Vitrinde misiniz? Dünya'ya takdim edebildiğiniz herhangi bir değeriniz var mı? Sorunun cevabı da o dur. Eğer tarih sizi kaydetmediyse tarihten sürgün edilmiş demeksinizdir. Zayi olmuş ve bizlere hiç yakışmayan bir tarihtir. Onun için bu tür toplantıları önemsemek, kaynak ayırmak lazım. Hele hele akademisyenler dünyanın türlü türlü nimetlerinden vazgeçerek öyle beyhude gayretlerle uğraştıkları için takdir etmek lazım. Ama sonunda ne rütbe var ne de mal, zar zor evini geçiştirmeye çalışan, bir taraftan evini geçindirmeye çalışan, bir yandan kirasını düşünen ancak emekli maaşıyla bir araba sahibi olabilecek bir meslek. Biz sizi uyarmazsak ey toplum siz önündeki dağın arkasını göremezseniz uçuruma yuvarlanırsınız ve kaybedersiniz. Bunu bütün olarak kabul etmek lazım. Vücudun bir azasında yaşanan kusur tüm vücudu etkiliyor. İster böbrek olsun ister karaciğer bunu bütün olarak ele almak lazım. Şimdi biz burada iki gün boyunca uyarımızı yapacağız. Şehrimize dışarıdan gelen misafirlerimiz aynı zamanda bölgemizin tarihi, kültürel yerlerini ziyaret edecekler, onlar bizim gönüllü elçilerimiz olacaklar.
ARAPLAR, TÜRKLERİ SIRTINDAN VURDU YALANI
1. Dünya Savaşı'nda galip devletler kendi aralarında toplanmışlar demişler ki biz bu Ortadoğu'ya ne yapalım da kendisine gelemesin demişler. Hiç gizlisi, sırrı falan yok. Öyle televizyonlarda, dizilerde denilen çok gizli operasyonlar falan hep ticari kaygılarla söylenen şeylerdir. Adamlar, açık açık net bir şekilde yapmışlar, çünkü galipler. Kuralı galip koyar. Biz 1.Dünya Savaşı'nda mağlup olduk. Demişler ki bu Türkler Ortadoğu'daki halkları gönüllü olarak birleştirdikleri için bize tehdit oluşturdular o zaman biz öyle bir sistem kuralım ki Ortadoğu'da bulunan halklar bir daha bir araya gelemesinler demişler. Günlük hayatta da insanların arasını açmak isterseniz başvuracağınız metodlar bellidir. Aralarına ya kan davası ya din davası ya da mezhep, çıkar davası sokarsınız. Bu üçü de burada yerleştirilmiş. Aramızda kan davası var, Kürt'ün Arap'la, Arap'ın Farslı ile davası var. Aralarında kan davası tek olmayan tek biz varız. Her ne kadar cihan harbinde Araplar Türkleri sırtından vurdu yalanıyla tam 100 yüzyıldır bu iki halkı birbirine düşürmeye çalışsalar da Filistin'de, Mısır'da, Galiçya'da, Araplar, Türkler ve bu coğrafyanın tüm insanları müşterek kaderleri için müşterek şehit oldular. Şerif Hüseyin'in ordusundaki Arap sayısı 3500-4000'i geçmiyordu.
'HEPSİ MERKEZİN SİSTEMİN BİR PARÇASI'
Bununla birlikte Araplara da şunu söylediler, Türkler, 400 yıldır sizin kabiliyetleriniz dumura uğrattı ve sizi sömürdüler. Artık bugün hem Arap akademisyenlerimiz hem de biz biliyoruz. Eğer sizin çıkarlarınız başka toplumların gelecekte kavga etmesine dayalıysa bunun birçok yolu yok. Onları geçmişte de kavga ettirmeniz lazım çünkü tüm kavgaların nedeni geçmiştir. Bizler, Atalarımızın davalarını güderiz, eğer ortak geçmişimizde kavga yoksa gelecekte de kavga etmeyiz. İşte ortak geçmişinizi siz yazmaz başkaları yazarsa o zaman o geçmişiniz hep kan ve gözyaşı olur, onun intikamı için geleceğinizi de berbat edersiniz. Bugün Ortadoğu'nun tarihi bizim tarafımızdan yazılmıyor. Üniversitelerimizde ders olarak okutulan kitaplar biliyorum Ortadoğu ile ilgili ama bir tane Arapça kaynak kullanılmamış. Doğrudan doğruya İngiliz ve Fransız kaynaklarından yazılmış. Yakın zamana kadar bu coğrafyada Ortadoğu tarihi yazarken Türkçe, Arapça, Farsça kaynakları kullanmak ayıp sayılırdı. Öyle bir psikolojik empoze vardı ki Türkler, Araplar hep yaşan yazmışlardır denildi. Hepsi merkezi sistemin bir parçası.
'ABD ŞİMDİ DİYOR Kİ…'
Aramıza hem kan davası hem din davası, çıkar davası, aynı toprakların birbirinden farklı dört beş taraf garanti edilmesi, aranızda anlaşın diyerek savaşa alan bırakılması. O günden bugüne kusursuz devam eden bir sistem var ama ABD şimdi diyor ki bu düzeni Avrupalılar kurdu şimdi Dünya'nın hakimi benim, ben yeniden bir yapılandırma istiyorum diyor. Çektiğimiz sıkıntıda bunun sıkıntısı. İki amaçlı hem tepeden tırnağa tüm Ortadoğu tahrip edilecek onun yeniden inşaası için Batı'ya oluk oluk paralar aktarılacak ve aynı zamanda oranın tüm kabiliyetleri, mekanizmaları yerlerinden kaçırtılarak Batı'ya aktarılacak ve bir 100 yıl daha garanti edilecek. Siz burada varolmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Tüm soru bu. Eğer istemiyorsanız sizin başınıza bir sıkıntı gelmez, beklersiniz yangın size sıçrayana kadar ve mutlaka sıçrar. Ama bugünlerde, bu konuları tartışır, olabildiğince akıllı ve şuurlu kararlar alırsanız siyasetinizle, gelecek bunlar üzerine inşa edilirse daha az tökezleme şansınız olur. Bu sempozyumlar bunu sağlayacak inşallah hem basınımızın gayretiyle, hem akademisyenlerimizin gayretiyle güzel bilgiler, isabetli fikirler ortaya atılacak. Öğrencilerin sorularıyla bunlarda çok gelişecek ve onu milletimizin, Ortadoğu insanımızın, dünya insanımızın kullanımına servis edeceğiz."
Bu haber toplam 0 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.