RAMAZAN VE FARKINDALIK

RAMAZAN VE FARKINDALIK

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen ve münhasıran övülen tek aydır. Bu övgü hiç şüphesiz, Ramazan ayında Müslümanların menfaatinin büyüklüğüne işaret içindir. Onbir ayda alışılagelmiş günlük yaşantının sıradanlıktan çıkarılması, mü’mini farkındalığa sevk etmesi bakımından, yaşantıyı düzene koyucu bir yönü vardır. Hatta Onbir ay içerisinde, Ramazandan hemen evvelki iki ayda, adeta bu aya hazırlık kabilinden olmak üzere Peygamber Efendimiz tarafından bir uyarı değerinde, Recep ve Şaban aylarının kutsiyetinin bildirilmesi oldukça önemlidir. Ramazan ayına hazırlıksız girmemeyi temin açısından üzerinde durulması gereken bir husustur. Zira içinde Kur’an’ın indirilmesi, orucun sadece kendisinde farz kılınması ve bin aydan hayırlı Kadir gecesinin kendisinde oluşu, ibadette yoğunluğun bir ifadesi olan mesnun teravih namazının sadece kendisinde olması yönleriyle, yılın fırsatı hükmünde bir ayın, bilinçsiz geçirilmesi müslümanın ferasetine yakışmaz. 

Oruç sadece bu ayda farzdır ve ay müddetincedir. Orucun müslümanda oluşturacağı farkındalığın değerini, oruçta var olan ve insanı, manevi, ferdi, sosyolojik tatmine ulaştıran, nefsani ve biyolojik temizlik kazandıran hususlarında aramak gerekir. Oruç aç kalmaktan ibaret değildir. Nefsin kötü isteklerine boyun eğmemektir. Bir irade eğitimidir. Kamil insan olma azmi kazanma usulüdür.  İnsanı, nefsani yönden yüceltmek, Kur’an’da, yücelişine engel yönlerini ıslah etmek (ki buna nefis terbiyesi diyebiliriz) şeklinde ele alınmaktadır.

Nefsin kötülüklerinin önlenmesinin zorluğu (Yusuf,53), nefsinin kötü isteklerini önleyebilenlerin yücelecekleri (A’la, 14; Fecr, 27-30), aksi halde zarar edecekleri (Şems, 7-10) vurgulanmıştır. Orucun bu yücelişi kazandırıcı bir ibadet olarak farz kılındığı bizzat Kur’an tarafından ifade edilmiştir: “Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı (farz kılındığı) gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı (farz kılındı).” (Bakara, 183). İnsanı günaha sevk edici unsur, içinde var olan günah işleme meylidir. Ayet-i kerimede Orucun bu meyli yok edici özelliğine dikkat çekilmektedir. Yani oruçlu olan müslüman, açlıkla kötüye ve günaha sevk edici duyguların farkına varıyor. Kendisinin manevi yücelişine zarar verici her türlü sebebi tespit ve teşhis etme melekesi kazanıyor. Böylece kalan on bir ayda da kendisini nasıl koruyabileceğinin ip uçlarını yakalamış oluyor.

Ramazan ayına giren mü’min, farklı bir atmosfer içine girer. On bir aylık alışkanlıklarını gözden geçirir. Yemede içmede, davranışlarında, söz ve hareketlerinde kamil insan olmasına engel hususları bilir. Oruçla aç kalan müslüman aç olanların ve yaşadıklarının farkına varır. Paylaşmanın değerini keşfeder, birlikte yaşama sevincini tadar. İftar sofralarının paylaşılması tavsiyesi, açları tespit edip onlarla hemhal olma emridir adeta. Oruç tutmanın sıhhat kazandıracağı hadisi (Keşfu'l-Hafa, c. 2, s. 33) oruçla sağlığımıza dikkat çekmektedir. Böylece mü’min sağlığın kıymetini bilir. Yemenin bir açlığı giderme fiili olduğunu, tıka basa mide doldurma işi olmadığını, yemede içmede aşırılığa gitmenin hem israf olduğunu, hem de sağlığı bozduğunu öğrenir. Ramazan ayı geldiğinde ibadetlerini artıran Peygamberimizi örnek alarak ibadetlerini çoğaltan mü’min, Rabbine daha çok yakarma neşesini yaşar. Böylece hayat sevinci artar, tevekkül inancı kuvvetlenir. Ümitsizlikleri son bulur, kendine güveni güçlenir.  Oruç bir sabır eğitimidir. Dünya hayatı geçici bir hayat olmakla birlikte, acısıyla tatlısıyla yaşanan çok şeylerin olduğunu, acıya dayanma gücü, tatlıya, sevinçte ölçülü olma becerisi gerekir. İnsan bu beceriyi oruçla kazanır. Yokluğun ne demek olduğunu insan oruçla öğrenir ve nimetlerin kadrini bilir. Oruçla olgunluğa erişen mü’min toplumun en mutlu ve en sevilen ferdi olur. Sevilmek, mutlu fert ve huzurlu toplum olmanın en önemli anahtarıdır. 

İnsan bazen kendisini hayatın akışına kaptırır; yaşantı güzelliğini temin için konmuş olan ilahi kurallar dahi göz ardı edilir. Sahip olduklarıyla kendini yeterli bulur, başkalarını umursamaz. Kendisine gelecek zararları hesap etmez, hatta umursamaz. Böyleleri için sahip olunan şeylerin yok oluşu yada ölüm, acı sona toslamaktır, hüsrandır ve her şeyin yok oluşu demektir. Kendini hesaba çekip sık sık hayat muhasebesi yapanlar için hiçbir şey ani değildir. İşte Ramazan bu muhasebenin mevsimidir. Ramazan, orucuyla, namazıyla, bu aya mahsus oluşmuş kültürüyle, bir çok şeyin fark edilebilirliliği ile bir yaşama san’atı kazanma ayıdır.

Bu haber toplam 1600 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.