SÖĞÜT'TE ŞEHİRLEŞME HANGİ BÖLGEDE BAŞLADI?

SÖĞÜT'TE ŞEHİRLEŞME HANGİ BÖLGEDE BAŞLADI?

1844’den Günümüze bir Söğüt Projeksiyonu 1
SÖĞÜT'TE ŞEHİRLEŞME HANGİ BÖLGEDE BAŞLADI?

Av. Mustafa BÜYÜKGÜNER

Yaşadığımız şehre ne kadar hâkimiz?.. Her gün yollarını arşınladığımız, havasını teneffüs ettiğimiz, toprağının altında yatanlarıyla övündüğümüz şehrimizin tarihini, kültürel ve sosyal hayatı ile insan karakterini ne kadar biliyoruz, hiç düşündünüz mü?

Ortalama insan ömrü 60 yıl… İnsan 30, hadi bilemediniz 40 yılda kemale eriyor. Peki bir şehir kaç yılda kemale erer?... İşte Söğüt İhtifalinin bu sene 737.sini gerçekleştirdik.

737…

60’ar yıldan hesaplasak peşpeşe 12 insan ömrü… 20 yılda bir neslin değiştiğini düşünsek, tam 37 nesil bu törenleri görmüş…

Törenlerden öncesi yok mu? Anadolu Selçukluları’nın serhad şehri, Büyük Selçukluların belki de İznik’i fethederken kullandıkları yol ağzı… Bizans, Roma, Pers… Bihtinya Krallığı, yanı başımızdaki Frigler… Hala kazdığımız yerden toprak kaplar, çeşitli el ve ev eşyaları çıkıyor. Keşfedilmeyen kim bilir neler var?..

Bizler, bugünkü imkânlarımızla, bilişim çağının getirdiği bütün olanakları kullanarak, elimizde tablet veya akıllı telefonlarımızdan sosyal medya hesaplarımız üzerinden yaşadığımız şehri beğenmediğimizi söylüyor ve mesafelerin ortadan kalktığı bu günümüzde; bizi biz yapan, bütün karakterimizin şekillenmesinde adeta bir sosyal ve kültürel ana rahmi olan şehrimizi çoğu zaman küçük görüyor ve Bilecik özelinden baktığımızda popüler kültürde Bilecik’in küçüklüğü ile ilgili yapılan bütün bayağı esprilere gülüp bu esprilerin meze kaynağı olarak belki de en çok biz bunlara katkı sağlıyoruz.

Oysa bir şehir kaç yılda kemale erer, hiç düşünmüyoruz. Bu günümüzü anlamak için önce dünümüzü bilmek gerektiğinin farkında değiliz?..

Ben de bu düşünceler içerisinde internette gezinirken İsmail Gökçe Hoca’nın “1844-45 Yılı Temettuat Sayımlarına Göre Söğüt ve Kırsalının Sosyal ve Ekonomik Yapısı” isimli tezi ile karşılaşıverdim. Günümüzden yaklaşık olarak 250 yıl öncesine ait temettuat defterinin, yani devletin vergilendirme için temel gelir araştırmalarını yaptığı asıl kaynağın öncelikle transkripsiyonunu yapan İsmail Gökçe, daha sonra ise elde etmiş olduğu verileri bilimsel olarak sınıflandırarak benim için çok karanlık bir dönemi aydınlatıvermiş oldu.

1844 yılında Hüdavendigar (Bursa) Vilayeti’nin Bilecik Kaymakamlığı’na bağlı bir kaza merkezi olan Söğüt, 6 müslüman 1 de gayrimüslim olmak üzere toplam 7 mahallesinde yaşayan yaklaşık 2.420 müslüman ve 300 civarında gayrimüslim vatandaş ile 2.740 nüfuslu bir yerleşim yeri olarak tespit edilmiş. Mahallelerinin isimleri kayıtlara göre Hıfzı Hüseyin, Cami-i Kebir, Çimenlik, Balaban, Çora Bey (Cura Bey) ve Hacı Hüseyin olarak geçmekte.

Günümüzde hâla halk arasında Balaban Camii’nin bulunduğu bölgeye Balaban Mahallesi ve Çimenlik Camii’nin bulunduğu bölgeye ise Çimenlik Mahallesi denildiğini biliyoruz. Cami-i Kebir, yani büyük cami olarak adlandırılan bölgenin de şu anda Çelebi Mehmet Camiinin bulunduğu yer olduğunu söylemek mümkün. Çora Bey Mahallesi de büyük ihtimal şimdilerde Cura Bey Caddesi olarak bilinen Söğüt Deresi’nin kuzey yakası olmalı.

Yıkılarak yeniden inşa edilen, kapalı pazaryerinin üst kısmında bulunan caminin adı Hıfzı Hüseyin Camiidir. Halk arasında Sıraca Camisi olarak da bilinen bu caminin bulunduğu yerden Sıraca Köyü’ne doğru bakan yerleşim alanına da halk arasında yine Sıraca Mahallesi denir. Bu arazinin, Cumhuriyet döneminde Sıraca Köyü’nde meydana gelen büyük yangın sebebiyle evsiz kalan Sıracalılar için devlet tarafından tahsis edildiğini ve öncesinde de burada mezarlık olduğu bilinmekte. Caminin altında kalan kapalı pazaryerinin bulunduğu arazi ile birlikte, batıya doğru şu anda Kayhan Mahallesi sınırları içerisinde kalan bölgede de konut yapılaşmasının 1970-1980’li yıllarda başlamıştır. O halde yapılaşmanın olmadığı bu yerde bir cami bulunması çok da mümkün değildir. Söğüt’ün eski halini bilen yerel kaynaklardan daha öncelerde dinlediğime göre, şimdilerde Kurtuluş Caddesi’nin üzerinde bulunan üçgen parkın bulunduğu bölgede bir cami bulunmaktaymış. Bu cami Hıfzı Hüseyin Camii ve bölge de aynı isimle anılan mahalle olabilir mi?

1844 yılındaki Söğüt’ün yerleşim alanı düşünüldüğünde olma ihtimali yüksek.

Geriye kalan Hacı Hüseyin isimli mahalleyi ise şimdiye kadar hiç duymadığımı söylemeliyim. Gayrimüslim mahallesinin ise Söğüt Deresi’nin güney yamacında kalan ve bu gün de hala halk arasında göçmen mahallesi denilen, Kuyulu Mescid’in de bulunduğu bölge olduğunu biliyoruz.

O halde 1844 yılına ait Söğüt haritasını az çok kafamızda canlandırabiliriz. Çarşı Camisi’nden Ertuğrul Gazi Mescidi’ne doğru çekilecek bir hat üzerinden; kuzeyde İstiklal Caddesi, güneyde ise Curabey Caddesi’ni de içine alacak şekilde tepedeki Balaban ve Çimenlik Camileri’nin hinterlandını kapsayan arazi Söğüt’ün 1840’lı yıllardaki yerleşim yeri olarak kabul edebiliriz.

Temettü kayıtlarına göre 1840’larda 2.400 olan Söğüt’ün nüfusunu geriye doğru 1490’lara kadar takip edilebilirken, Tanzimat zamanında yapılan sayımlarla ileriye doğru tespit yapılabilmektedir. Eserde yer alan bilgilere göre Söğüt 1570 yılında 620 nüfuslu bir köy konumunda iken bundan 40 yıl önceki Söğüt’ün nüfusu ise 100 olarak ölçülmüştür. 40 yıl gibi kısa bir süre içerisinde 100 olan nüfusun 620’ye çıkması pek mümkün olmadığına göre, bu veriyi nasıl yorumlamak gerekir?

Şimdilik burada duralım ve sebepten önce nüfustaki bu artışın sonucuna yoğunlaşalım. Söğüt nüfusundaki bu hareketlenme ile 19. asırda ismi geçen mahallelerin ilk nüveleri işte bu yoğun nüfus artışının yaşandığı 16. asırda ortaya çıkmış olmalı. Peki 16. asırda Söğüt halkı hangi bölgelerde yaşıyordu?

Bilinene göre Ertuğrul Gazi Mescidi’nden sonra Söğüt’teki en eski cami Balaban Camiidir. Çelebi Mehmet Camii ise 1400’lü yılların başına inşa edilmiş ise de, eski vakıf kayıtlarına göre Orhan Gazi’nin Söğüt’te kendi adına bir cami yaptırdığı bilinmektedir. Ancak bu cami günümüze ulaşmış değildir. Vakıf senetlerinde vakfedilen arazilerin benzerliği nazara alındığında kimi tarihçiler tarafından Çelebi Mehmet, büyük dedesi Orhan Gazi’nin kendi adına yaptırdığı caminin bir sebepten yıkılması üzerine aynı yere camiyi inşa etmiş olabileceği iddia edilmektedir. Bunu kabul edecek olursak, Söğüt’teki ilk yerleşim bölgesinin de Çarşı Camii ile Balaban Camii arasında kalan bölge olduğunu tespit etmiş oluruz.

Bundan elli yıl öncesine kadar, bütün işyerlerinin olduğu, nalbantından semercisine dönemin küçük sanayisinin bulunduğu, pazarının kurulduğu, hanlarının iş yerlerinin yoğun olarak bulunduğu, medreselerinin bulunduğu bütün bölge zaten bu iki cami arasında kalan bölgedir.

Söğüt’ün en eski yerleşim yerini tespit ettiğimize göre, artık nüfusu ile ilgili bilgi ve tespitlerle Söğüt halkının üretim araçlarının neler olduğu konusuna önümüzdeki hafta kaldığımız yerden devam edelim inşallah. 

mustafa-buyukguner.jpg

Bu haber toplam 2166 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.