ÂDEMOĞLUNUN KURBANLA İMTİHANI

ÂDEMOĞLUNUN KURBANLA İMTİHANI

Kurban, bir ibadet tarzı olarak insanlık tarihi boyunca; maksatları, sunulan kurban cinsi ve sunuluş şekillerine göre değişiklik arz etmekle birlikte hep var olmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde bilgi verilmektedir: “Biz her ümmete kurban kesmeyi meşrû kıldık ki kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine Allah’ın adını ansınlar. Sonuç itibariyle hepinizin mâbudu tek bir tanrıdır. Şu halde yalnız O’na teslimiyet gösterin. Sen de Allah’ın buyruklarına içtenlikle teslimiyet gösteren kimseleri müjdele!” (Hac Suesi, 34).

İnsan yaratılış itibariyle muhtaç bir varlıktır. Bu sebeple ihtiyaçlarını karşılamak, umduklarına nail olmak ve kendisi için tehlikeli gördüğü şeylerden muhtaçlık hissettiği yüce varlığa sığınma duygularıyla kurban ibadetine meylettiği görülmektedir. Çeşitli tahıl ürünlerini, para, hayvan hatta insan kurban ettiklerini biliyoruz. Bu çeşitlilik, toplumların gelenek, kültür ve anlayışlarına göre değişmektedir. Fakat esas itibariyle baştan beri İlahi dinlerde kurban ibadetinin hayvan boğazlama şeklinde olduğu anlaşılmaktadır (Kur’an Yolu, c.1, sh. 252).

Ayrıca Hristiyanlıkta, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesine, insanlığın günahına karşılık İsa’nın tanrı tarafından kurban edilmesi olarak inanılmaktadır. Bu da insanın insan için kurban edilmesini düşündürmektadir.

İlk kurban ibadetini Hz. Adem’in iki oğlunun yerine getirdiğini Kur’an- Kerim’den öğreniyoruz. Âdemoğlunun ilk imtihanı da kurbanla olmuştur.

Rivayete göre Adem’in iki oğlu Habil ile Kabil arasında bir ihtilaf çıkmış, babaları her ikisinin de Allah’a kurban sunmalarını, hangisinin kurbanı kabul edilirse onun haklı olacağını söylemişti. O zaman gökten inen bir ateşin kurbanı yakması kurbanın kabul edildiğini gösteriyordu. Sunulan kurbanlardan Habil’inki kabul edildi. Kıskançlığı yüzünden bu durumu içine sindiremeyen Kabil kardeşini öldürdü (Kur’an Yolu, c.2, sh. 253-254)

Bu hadisenin anlatıldığı ayet (Maide, 27), kıskançlığın kardeşini öldürmeye götürdüğünü vurgulamaktadır. Bu ayetten evvel Cenab-ı Hakk Yahudilerle Hz. Musa arasında geçen bir takım olayları anlatmış, akabinden bu iki kardeş arasında geçen, kurban ile imtihan edilişlerini, neticede kurbanı kabul edilmeyen kardeşin katil hadisesini işlediğini anlatarak, Yahudilerin Peygamber Efendimizi kıskançlıklarının nelere mal olacağını kavramalarını göstermek istemiştir. Kaldı ki kıskançlık yüzünden Kabil, yeryüzünün ilk katil olayını gerçekleştirmiştir. İlgili ayette (Maide, 27) kurbanı kabul edilen Habil’in de kardeşine, kendisini öldürmeye teşebbüs etmesi halinde öldürmek isteyenin ilk kendisi olmayacağını, Allah’ın ancak takva sahiblerinin kurbanını kabul edeceğini söylediği belirtilerek hem Allah bağlılığının insanı kıskançlıktan alıkoyacağı hem de ibadetin kabulünün Allah için yapılması esasına bağlı olduğu izah edilmiştir. Dolayısıyla Kabil kurban ile sınanmış ve bunu kaybetmiştir.

Diğer taraftan Hz. İbrahim Peygamber, Allah-Teâlâ’dan kendisine Salih bir evlat vermesi için dua eder. Bu duası karşılığı kendisi, halîm, yumuşak huylu bir evlatla mücdelenir. Bu çocuğu buluğ (Âkıl, baliğ) çağına gelince rüyasında bu oğlunun kurban edilmesi istenir. Peygamberlerin rüyalarının gerçek oluşu göz önüne alındığında, bu talebin ilahi vahy olduğu anlaşılır. Bir çocuk talebi ve arkasından kendisine evlat verilmesi, akla ilk çocuğunu kurban etmesi talebini getirir elbette. Bir baba için çocuğunu kurban etmesi, hele hele ilk çocuğunun kurban edilmesinin istenmesi ne derece ağır bir imtihan oluşunun göstergesidir. İlk çocuğun Hz İsmail olduğu ağırlıklı görüştür. Bu durum Babası tarafından Hz. İsmail’e bildirilince İsmail, hiç tereddüt etmeden, kendisinden isteneni yapmasını, mutlaka sabırlı olacağını babasına bildirir. İbram Peygamber Oğlu İsmail’i kurban etmeye azmetmişken Allah-Teâlâ bu sadakatini kabul ederek oğlu yerine kurban etmek üzere Melek Cebrail ile birlikte bir koç gönderir ve onu kurban etmesini ister. Bütün bunlar özet olarak Kur’an-ı Kerim’de Saffat Suresi 100-107 ayetleri arasında anlatılır.

Bu anlatılanlarda da bir Peygamber olarak Hz. İbrahim imtihan edilmiş, sadakatini göstererek bu imtihanı kazanmıştır. Oğlu İsmail ile birlikte sadakat ve teslimiyet sınamasından geçerek, hem teslimiyetlerini göstermişler hem de kendilerinden sora gelecek İslam milletlerine teslimiyet dersi vermişlerdir.

Günümüzde müslümanlar olarak her ibadetimizde olduğu gibi kurban konusunda da imtihan halindeyiz. Kurban, müslümanlar için bir samimiyet imtihanıdır. Özü itibariyle kurban, kendisiyle Allah'a yakınlık sağlanılan şey anlamına gelir. İslam Dini'nde ise belli bir vakitte cinsi belli bir hayvanı boğazlamaya ve boğazlanan hayvana denir. Dinimizde kurban, müslümanlar üzerine bir vecibedir. İslam öncesi toplumlarda kurban, korkulardan korunmak, tapındıkları şeylerin hoşnutluğunu kazanmak gibi değişik maksatlarla kesilirdi. Oysa İslam'da sırf Allah'a yakınlık kazanmak ve sadece Allah için kurban kesilmesi istenir. Yani İbrahim ve İsmail Peygamberlerin teslimiyet ve sadakatleri aranır. "De ki: "Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir" (En'am, 162).

Ama bu imtihanı ne derece kazanabilmekteyiz diye sormak elbette aklımıza gelmiyor değil. Zira kurban bir ibadet olduğu halde, toplumumuzda ifası konusunda bizden istenen, samimiyetle ve ihlasla kurban ibadetimizi yerine getirme, bir ibadet olarak nasıl ve ne şekilde yerine getirme, ayrıca öngörülen ferdî ve ictimaî faydaları gözetme gibi hususlarda ciddî bir samimiyet sınamasından geçiyoruz. Özellikle vekâlet yoluyla kurban kesimi konusunda günümüzde karşılaşılan manzaralar bizleri derinden yaralıyor. Değişik çevrelerce, farklı ve kurbanda dinimizce esas olan vecibe gerekçesi gözetilmeden istismara varan uygulamalar, bu imtihanı ne kadar kazanabileceğimiz konusunda bizleri düşünmeye sevk ediyor. Hatta terör unsurlarının bile kullanmaktan çekinmediği, yozlaştırarak her türlü istismar yollarının denendiği, adeta sadece bir rant kaynağı olarak görüldüğü kurban ibadeti konusunda daha bilinçli olmak zorundayız.

İbadetimiz olan kurbanın bizi Allah’a yaklaştırması için dinimizce öngörülen şartlar neyse onları titizlikle takip etmeliyiz. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın her yıl yaptığı uyarı ve açıklamaları dinlemeli ve uymalıyız. Anayasa ile var olan Başkanlığımız’dan daha sağlam ve güvenilir bilgi kaynağı düşünülemez.

Bu haber toplam 1748 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.