SÖZ VERİLSEYDİ NE SÖYLEYECEKTİ?
H. Türker ÇOBAN
733. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenliklerinin en çok konuşulan olayı, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici'ye söz verilmemesi ve bunun üzerine yaşanan tatsız olaylar oldu.
BBP Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada, Genel Başkanları Mustafa Destici'ye söz verilmiş olsaydı vatandaşlara şu şekilde hitap edeceği bildirildi;
"733.Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri kapsamında, bu güzel atmosferi soluyan tüm hâzirûnu; şahsım, Büyük Birlik Partisi camiası adına en derin muhabbet ve hürmetle selamlıyorum.
Bu organizasyonu ciddi bir şekilde önemsiyor, gerek Büyük Birlik Partisi gerekse yan kuruluşlarımız ile birlikte sürekli iştirak ederek, bu organizasyonun anlam ve öneminin gündeme taşınma gayetlerine katkıda bulunuyoruz. Lakin geçmişte merhum liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’na bu kürsüde söz verilmediği gibi, geçtiğimiz sene de bu organizasyona layık bir kalabalık katılımla iştirak eden Büyük Birlik Partisi adına şahsıma söz verilmemiştir. Bu kez bu güzide organizasyonla, Ertuğrul Gazi ve misyonuyla aramıza engeller koymayan ve kürsü hakkımızın ardında duran tertip heyetini ve tüm emeği geçenleri bilhassa tebrik ediyor, Sayın Başbakanımıza şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca kendisini bir kez daha tebrik ediyor ve başarılar diliyorum. Hayırlı ve doğru işlerinde yanında olacağımızı bildiriyorum.
Geçtiğimiz hafta Büyük Birlik Parti olarak kalabalık bir heyetle birlikte “733. Hayme Ana’yı Anma ve Göç Yürüyüşü” etkinlikleri kapsamında Domaniç’te ki şenliklere iştirak ettik… Bugün burada anacağımız atamız Ertuğrul Gazi’nin annesi ve tarihimizin en hususiyetli kişilerinden biri olan Hayme Ana bilinmeden ve anlaşılmadan, ne Ertuğrul Gazi anlaşılır ne Kızıl Elma ülkümüz anlaşılır… Daha da ötesi ne Osmanlı Devleti anlaşılır, ne de kendi kaderini devletin kaderiyle bir gören Türk Milletinin genlerine işlemiş asli karakteri daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum…
Malumunuz; Sevgili Peygamberimizin İstanbul'un bir gün muhakkak fethedileceğine ilişkin sözü ve müjdesi kalplere düşer düşmez, her eli silah tutan askerin ve onları sevk ve idare eden komutanın yürekleri tutuşmuştu. Daha aşiret seviyesindeyken rotasını bulmuş Ertuğrul Gazi’nin babası şanlı serdar Gündüz Alp önderliğindeki Türkmen yiğitler, Anadolu’nun batısına yönelmişti. Hedef büyüktü… Hedef Batı Roma İmparatorluğu idi…
İşte tam bu istikamet üzereyken bu Türkmen aşiretinin Reisi Gündüz Bey yolda şehit olmuştu. Kadim Türk geleneklerine uygun olarak duruma vaziyet eden hanımı Hayme Ana, derhal Aşiret Meclisini topladı. Aşiretin başına geçmeye namzet çocuklarını teker teker çağırdı ve onlara şu soruyu sordu: "Seni aşiretimize Bey yaparsak bizi nereye götüreceksin?
Çocuklarından Sungur Tekin "Eski topraklarımıza döneceğiz ekeceğiz biçeceğiz geçineceğiz çoğalacağız" dedi... Sungur Tekin'in hayatta ve ayakta kalma ile sınırlı bu ufku, devletin temeline yüreğini koyan Hayme Ana'yı tatmin etmedi... Bu kez diğer çocuklarına da aynı soruyu sordu. Ta ki Ertuğrul'u çağırana kadar hep aynı cevapları aldı.
Meclis Ertuğrul'u çağırdı. Aynı soruyu ona da sordular: "Seni aşiretimize Bey yaparsak bizi nereye götüreceksin?"
Sadece Ertuğrul'un cevabı farklı oldu: "İleriye" dedi… "Deryayı geçeceğiz ve devlet olacağız!"… dedi!
Hayme Ana ve topladığı meclis bugün burada andığımız Ertuğrul'un cevabındaki sonsuzluğu ve büyük hedefi gördü. Neticede karar oracıkta verildi. "Artık Beysin Ertuğrul" dendi. "Hadi bize devlete götür dendi…
Hayme Ana muhtemelen Ahmet Yesevi'nin fetih sırrını Ertuğrul'un kulağına fısıldadığına emin olmuştu ki, böyle bir ruh ve böyle bilinçle aşiretten devlete geçişte, hem tarihe hem de devlete istikamet vermiş oldu!
Bugün burada andığımız oğlu Ertuğrul Gazi'yi cihana hükmetme şahsiyeti ve bilinciyle yetiştiren, torunu Osman Gazi'nin elinden tutarak geleceğin devletinin nasıl kurulacağını nasıl olması gerektiğini Çarşamba Ova'sının yüksek tepelerini göstererek hayal eden; cefakâr, fedakâr Türk anasının en büyük timsali ve bizim devlet töremizde Devleti “baba” değil “ana” yapan Devlet evinin direği HAYME ANA’ya selam olsun…
Övünç duyacağımız ve çok az millete nasip olan bir geçmişe sahibiz. Lakin bizim işimiz geçmişimizle övünmekten çok, günümüz ve geleceğimiz için payımıza düşenleri almak olmalıdır. Ahmet Yesevi’lerin, Hayme Ana’ların, Şeyh Edabâlî’lerin ve onlarla istişare ederek gelecek tasavvurunda bulunan, başta Ertuğrul Gazi olmak üzere nice devlet büyüklerimizin hissettikleri ve yaşadıkları tecrübeler, genç nesillere ve tıpkı Ertuğrul Gazi gibi geniş ufuklu insanlar olabilmenin sırları peşinde koşan herkese gereklidir.
Gerçektende Türkiye’miz çok zor günleri yaşamaktadır. Gerek ülke içerisinde, gerekse çevremizde; ileriye dönük, derin ve travmatik etkiler bırakması muhtemel bir süreci, acı ve gözyaşları içerisinde yaşıyoruz… Osmanlı’nın geride bıraktığı coğrafyada bugünlerde kopan kızıl kıyamet gürültüler karşısında, onun yerini doldurmaktan fersahlarca uzak olan sözüm ona çağdaş ve medenî olan ve dünyaya nizam vermeye kalkışan ABD ve diğer küresel akbabaların, daha da acısı, onlarla işbirlikçilik yapanların ödettiği bedelleri ve Müslümanların başsız kalmasının nelere mal olduğunu hep beraber görüyoruz.
Maalesef bugün gelinen aşamada Hayme Ana’ların istikametiyle Ertuğrul Gazi’nin “Devlet yaptığı” bir zincirin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin namusu sayılan egemenlik hakları ve itibarı ciddi tehditlerle karşı karşıyadır! Bugün ülkeyi yönetenler, elinde tuttukları medya hâkimiyeti ve illüzyon kabiliyetleriyle bize yansıtılan tozpembe Türkiye tablosunun aksine, çarkına tutulduğu bazı yıkım projeleriyle arasına mesafe koyamamaktadırlar.
“Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olduğumuz” politikalarla, geçmişte olduğu gibi bugün de “bir koyup üç alacağız” deliğinden defalarca sokulanlar, Ertuğrul Gazinin “ileriye” ve “Batıya” vizyonunun aksine, ülkemizi Ortadoğu’nun bir kenar mahallesi durumuna doğru hızla sürüklemektedirler!
Türkiye’nin egemenlik haklarına ve hukuk devleti ilkesine onarımı zor ağır hasarlar vermeye başlayan… “Türkiye’nin boğazını sıkarsan elinden her şeyini alırsın” algısını dâhili ve harici düşmanlarda uyandıran… Kapalı kapılar ardında milletten içeriği saklanarak gerçekleştirilen… Ülkemizin üniter yapısını tartışmaya açtıran ve birliğine kasteden… Yurdumuzun bir bölümünde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığını yetki ve otoritesini ayaklar altına aldırıp özerklik hayalleri kurduranların sözde barış ve şiddetsizlik sağlamak adına yürüttükleri “açılım projeleri”; maalesef binlerce yıldır üzerine titrediğimiz “Devlet" kavramı ile alakalı ciddi ve yeni problem alanları ortaya çıkarmıştır!
Yiğit ve sabırlı Türkmen kardeşlerim… Yörük kardeşlerim…
Acı ama gerçek… Milletten özenle saklama gayretlerine rağmen, artık mızrağı çuvala sığdıramayanlar ve minareye kılıf uyduramayanlar, ülkemizin bir bölümünde egemenlik haklarımızın ve devletin otoritesinin düştüğü haller ile aziz milletimiz arasına artık engel koyamıyorlar. Askerlerimizin sokak ortasında yabancı ülke temsilcileri tarafından darp edilmesi, dün dağda bayırda yaşamağa mecbur bırakılan teröristin bugün güpegündüz yol kesip kolluk gücüymüş gibi kimlik kontrolleri yapması gibi örneklerini arttırabileceğimiz rezillikleri peşi sıra yaşıyoruz maalesef…
Tüm bunlar yaşanırken, bir kere olsun silahların neden bırakılmadığını, terör örgütünün sınır dışına neden çekilmediğini sormayı denemeyen açılımcılar, gelinen aşamada doğu ve güneydoğu’da ‘devlet dairelerinde’ bile “devlet yoktur!” haklı tespiti karşısında da sessiz kalmaktadır!
Bugün “büyüyorum ve hiçbir şekilde silah bırakmıyorum” demesine rağmen, artık “örgüt gibi değil, ağır silahlarla ‘devlet’ gibi savaşa hazırlanıyorum” diyerek her Allah’ın günü devlete ve Türk milletini birliğine ve bütünlüğüne racon kesen, eşkıyalıktan düzenli ordu ve profesyonelleşme aşamasına erişen, hatta ve hatta uygulanan yanlış politikalar sonucu gerek Irak’ta gerek Suriye’de ve gerekse büyük bir cüretle Kuzey Kürdistan dedikleri Türkiye’nin bir bölümünde küresel haydutların can simidi haline getirilen PKK eşkıyası bile; artık ‘çözüm ortağı’ muhatabı iktidar partisi gibi kuşdiliyle konuşmazken, tüm bu gerçekler karşısında milletini uyutmak zorunda kalan ülke yöneticileri, çift kişilikli davranarak devleti âbâd edeceklerini sanıyorlarsa yanılıyorlar!
Dedik ya “binlerce yıldır üzerine titrediğimiz ‘Devlet’ kavramı ile alakalı ciddi ve yeni problem alanları ortaya çıkarmıştır” Diye… Göreceksiniz çok yakında; Devlet nedir? Ne değildir? Devlet ne yaparsa devlettir? Neleri yapmazsa Devlet olmaktan çıkar? Soruları; "Türkiye ne olacak?"dan önce, "ben ne olacağım?"ın derdine düşen hâb-ı gaflet içindekilere, burada benim en üst perdeden sorduğum gibi en gür sada ile sorulmaya başlanacaktır.
Hayme Ana ve karındaşları gibi sözde değil özde büyük ve güçlü bir devlet olduğumuz bilinciyle yola çıkan, dayatılan “bağımlılık koşullarını” bedelini ödemeyi göze alıp ellerinin tersiyle itecek çap ve ebatta kudret ve cesaret sahibi olan yüreğe ve milli bilince sahip, zihninde ve gönlünde "Devlet" ve "Vatan" gibi kavramları aşınmamış, milli reflekslerini ayakları altına almamış, Hayme Ana’da gibi Türk Töresine hâdim, zihniyetlere ve yüreklere her zamankinden daha fazla ihyacımız vardır.
Çünkü; gelinen aşamada elimizde avucumuzda kalan Anadolu’ya sıkışan biricik Türkiye’miz, Ortadoğu’da yeniden çizilen haritalara uygun bir kalıba sokulmak istenmekte, küresel “oyun kurucuların” dümen suyuna da girmek ya da girmemek, barış kılıfıyla sunulan ve meşruiyet sınırlarımızı defalarca delerek yürütülen projelerle özerklik tehditleri ile boğuşmak zorunda kalmaktadır..!
Bizler; Egemenliğimizi böldürmeyen, paylaşmayan, vazgeçmeyen, devir ve temlik etmeyen; vatanına, hürriyete ve bağımsızlığa en ufak zeval gelmesinden Allah’a sığınan, bu kavramlar için temiz bir kalp ile bedel ödeyen ve her zaman da ödemeye hazır “Alperen topluluğuyuz… Tıpkı Ertuğrul Gazi, Akçakoca, Turgut Alp, Konuralp, Saltuk Alp, Samsa Çavuş, Hasan Alp, Karamürsel ve Akbaş gibi Er kişi topluluğuyuz…”
Biz biliyoruz ki; bizim üzerimizde bu toprakları bize emanet eden atalarımızın hakları ve onlara karşı sorumluluklarımız vardır…
Emin olun! Onlara ihanet etmeyeceğiz!
Bizim üzerimizde, bizden sonraki nesillerin dahi hakları ve bizim onlara karşı da sorumluluklarımız vardır:
Emin olun! Onlara da ihanet etmeyeceğiz…
Bu uğurda inanın her türlü riski alır, kimsenin hayal dahi edemeyeceği kararlılıkla mücadele ederiz… Atalarımızdan özgür, müstakil, temiz ve kutlu bir vatan teslim aldık. Torunlarımıza da özgür, müstakil, temiz ve kutlu bir vatan teslim etmeye mecburuz.
Bu nedenlerle sorumluluklarımız fazla, yapacağımız işler çoktur. Atalarımızdan aldığımız tarihi mirası gelecek kuşaklara yıpranmadan devretmek mecburiyetindeyiz. Türk milletinin çağlara yenide damga vurması için bu zorunlu ve büyük bir gerekliliktir. Ertuğrul Gazi’nin taşıdığı Alperenlik ruhu yaşadığı ve yaşatıldığı sürece Allah’ın izniyle Türk milleti de var olacak ve sonsuzluğa giden yolda hiçbir güç tarafından alıkonulamayacaktır.
Ertuğrul Gazileri, Osman Beyleri, Şeyh Edebalileri, Hayme Anaları yetiştiren büyük Müslüman Türk milleti ile övünüyorum. Bu tarihimize ve ecdada olan sadakatin ve millet sevgisinin ilelebet gönlünüzde yaşamasını diliyorum.
Bakın bugün burada 3 siyasi Partimizin Genel Başkanı var. Ve üçüde içinizden biri.
Ben, bu toprakların çocuğuyum. Eskişehirli bir Türkmen ailenin evladıyım,
Sayın Devlet Bahçeli Toroslardan, Adana-Osmaniyeli Yörük-Türkmen,
Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu Konya-Taşkent’li Türkmen.
İnşallah bu birliğimiz ve beraberliğimiz için bir harç olur. Türkmen-Yörük ruhunun bu topraklarda ebediyen yaşamasına katkı sağlar.
Sözlerime bu duygu ve düşüncelerimle son verirken, Bu anma günü vesileyle ta Ertuğrul Gazi'den bugüne kadar; bütün şehitlerimizi, Alperenlerimizi ve bayrağı bize devreden bu ülkenin yetiştirdiği büyük Alperen Muhsin Yazıcıoğlu merhumu, bütün kahramanlarımızı, saygı ve minnetle anıyorum.
Birliğimizi oluşturup bu toprakları bizlere vatan yapan, zor günlerde bu toprakları canları pahasına elde tutan ve bize emanet eden bütün ecdadımıza, Mehmetçiklerimize, gazilerimize, hepsine tekrar şükran duygularımızı, minnet duygularımızı tekrarlıyorum…
Şahsım ve Büyük Birlik camiası olarak hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum…
Maksatlar hâsıl, her şey gönlümüzce olsun… Allah gönlümüzden geçenleri hakkımızda ve Türkiye’miz hakkında hayırlı kılsın… Allah’a emanet olun!"
Bu haber toplam 0 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.