"TÜRKİYE’DE OLDUĞU KADAR TOMOGRAFİ ÇEKİLEN BAŞKA BİR ÜLKE YOK"

"TÜRKİYE’DE OLDUĞU KADAR TOMOGRAFİ ÇEKİLEN BAŞKA BİR ÜLKE YOK"

H. Türker ÇOBAN

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Yıldırım; "Sağlık sektörü ve ticaret" konulu konferansında Türkiye'de olduğu kadar tomografi çekilen başka bir ülkenin olmadığını söyledi. Tomografi üzerinden yapılan yolsuzlukları dile getiren Yıldırım işin sağlık boyutunun daha vahim olduğunu dile getirirken; "Bir kişinin bir kez akciğer filmi çekilmesi sonucu, hiç çekilmemiş birine göre troid kanseri geliştirme riski %20 daha fazla. Bir de tomografiyi düşünün tüm vücudu milimetrik olarak çekiyorsunuz." dedi.

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Salonu'nda düzenlenen Tarih ve Kültür Sohbetleri'nin bu haftaki konusu; "Sağlık sektörü ve ticaret" oldu.

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Yıldırım'ın sağlık sektöründeki 30 yıllık deneyimleri ve anılarını anlattığı konferans, daha çok sohbet havasında geçti. Doç. Dr. Yıldırım'ın tespitleri katılımcıların beğenisini kazandı. 

"SAĞLIK SÖMÜRÜCÜLERİ TELEVİZYONLARDA"

Sağlık sektöründe hastaların istismar edilebildiğini ve bu konuda devletin denetim eksikliği olduğunu dile getiren  Doç. Dr. Yıldırım, televizyon kanallarında birçok hastalığın çaresi olarak satışa çıkarılan çeşitli ürünleri örnek gösterdi. "Mikrofonu eline alan tiyatral yeteneği olan bir çok sağlık sömürücüleri televizyonlara çıkıp ilginç tedavi yöntemleri anlatıyorlar. Bunları duyan vatandaşlarımız da gelip bize soruyorlar. Bir sürü sömürücü konuşuyor. Bunlar mal varlıklarını tahmin edemezsiniz. Devasa konferans salonlarına otobüslerle insanlar götürülüyor. Çin'den bitkisel köklü ilaçlar getiriliyor. Yüksek paralarla pazarlanıyor, insanlarımız ise çok zarar görüyor. Daha sonra bu ilaçların etkilerini temizlemeye çalışıyoruz ama kolay da temizlenmiyor. Denetimsiz bir alan." şeklinde konuştu.

Sağlık sektöründeki en büyük sorunlardan birinin de ilaç firmalarındaki tekelleşmeden kaynaklandığını dile getiren  Doç. Dr. Yıldırım, dünyada çok büyük ilaç tekelleri olduğunu ve Türkiye'de yerli ilaç firmasının kalmadığını dile getirdi. 

"BÜYÜK SİLAH TEKELLERİNİN ARKASINDA İLAÇ FİRMALARI VAR"

Geçmiş dönemde bazı Türk menşeyli ilaç firmalarının olduğunu ancak son 5-6 sene içerisinde bu firmaların satıldığını kaydeden Yıldırım çarpıcı iddialarda bulunurken; "Eczacıbaşı bile bu sektördeki fabrikalarını elinden çıkardı. İlaç sektöründen gelen sıcak para genelde dünyada silah sanayini desteklemede kullanılıyor. Bir savaş uçağını, tankı düşünün, milyonlarca dolara imal ediliyor. Ama bunun geri dönüşümü kısa sürede yok. Bu alanda binlerce insan çalışıyor. Onun için kaynak buralara aktarılıyor. Dünyadaki büyük silah tekellerinin arkasında ilaç tekelleri var. Bunu destekliyorlar. Dolayısıyla bu mantıkla gidildiğinde de insanların sürekli hastalanması ve hastaların da sürekli tedavi edilmesi gerekiyor. " ifadelerini kullandı.

Sağlıkta önemli olan yöntemin koruyucu hekimlik olduğunu dile getiren  Doç. Dr. Mehmet Yıldırım; "İnsanların, toplumun hasta olmaması yönünde devletlerin yada bakanlıkların çalışması gerekiyor ama malesef algı oluşturan teknikler, cihazlar vasıtalar büyük güçlerin kontrolünde. Onlar istedikleri gibi o algıyı yöneterek toplumları yönlendiriyorlar. Bu işin tekniğini, teorisini, ilmini bile doktorlar bile buna maruz kalıyor. Bunların bir kısmı algı yönetimiyle, bir kısmı parasal olarak yönlendiriliyor. Büyük paralar dönüyor. Birkaç senedir kuş gribi, bilmem ne gribi gibi grip türleri çıkarılıyor. Bununla ilgili İsviçre kökenli büyük bir firma var. Onun yönlendirdiği dünyaca ünlü iki profesör düzmece rapor düzenliyorlar ve bir şekilde dünya toplumları inandırılarak milyarlarca dolarlık ilaç sipariş edildi. Bizim sağlık bakanlığı da 70 milyon dolarlık ilaç bağlantısı yaptı. Bunun 40 milyon dolarlık kısmını aldılar, kalan kısmı alınmadı. Böyle bir dünya. Koruyucu hekimlik adeta unutturuldu. Tedavi hekimliği ön plana çıkarıldı. Bir taraftan toplum hastalandırılıyor. Sürekli duyuyoruz AİDS var, şimdi Ebola diye birşey çıkardılar. Batı Afrika'da bulunan küçük bir ülke ve çevresindeki ülkelerdeki elmas, altın yataklarına kimsenin yaklaşmaması için Amerika tarafından geliştirilen hastalıklar var. Bu virüs bir dönemde Çin'e salındı. Çin ekonomisine darbe vuruldu. Türkiye'ye geldi, Türkiye'de yerli tavuk ırkını ortadan kaldırdık. Bütün tavukları fırınlarda yaktık." şeklinde konuştu.

"CERRAHİNİN ZİRVESİDEKİ BİR ADAMIN MAAŞI..."

Konferansa katılanlar tarafından yöneltilen "Sağlık ve ticaret nasıl yanyana gelebilir?" sorusunu yanıtlayan Doç. Dr. Yıldırım; "İnsanların vicdanları, inanışları önemli ama devlet boyutunda bakıldığında bu konu insanların iradesine teslim edilemez. Çünkü insanlar menfaatlerine göre, inançlarında rütuşlar yapabiliyor. Kendilerine göre deliller uydurabiliyorlar. Herhangi bir hadisi, ayeti kendilerine göre yorumlayarak kendi yaptıkları yolsuzluğu, yanlışı maruz gösterebiliyor. Onun için insanların insiyatiflerine terk edilemez. Devletin bunları belli ahlaki kurallara göre, cebri kanunui kurallara bağlaması lazım. Bunu bağlarken de siz hekim ordusunu haketmediği bir maaşla yaşatmaya çalışamazsınız. Ben 33 senesi dolmuş bir hekimim, organ nakli yapıyorum, cerrahinin zirvesidir bu. Gecem gündüzüm yok. Gittikten üç gün sonra evime dönüyorum ama bunun karşılığı maddi olarak bir delik kuruş bile yok. Her haftasonu hastaneye gidiyorum, her gittiğimde 3-5 saat kalıyorum çünkü bu alanı bilen yok. Ev ile hastane arası 26 km. Ben 21 yıldır bu 26 km'yi gidip geliyorum. Kendi aracımla gidiyorum ve bunun karşılığını vermeyen bir devlet. 33 senesi dolmuş, organ nakli yapan, cerrahinin zirvesindeki bir adamın maaşı; 2700 liraydı." ifadelerini kullandı.

İş hayatından anılarını anlatan Doç. Dr. Yıldırım, toplumun gözünde doktorların çok yüksek ücretlerle çalıştığı şeklinde bir algı olduğunu dile getirdi. 

"HASTAYI DOLANDIRMAK İÇİN BİNLERCE İMKAN..."

Doç. Dr. Mehmet Yıldırım şöyle devam etti; "İnsanları hastalıklarla uğraştırıyorsunuz, bu alan istismara maruz kalan bir alan. Çünkü denize düşen yılana sarılır. Sağlık böyle birşey. Hele kötü bir hastalıksa her gelen sese kulak kabartıp, şaşkın bir şekilde şifa arıyorsunuz.Bu pozisyonda doktor ne isterse insanlar veriyor. Burada devletin adam gibi o insanların hak ettiğini vermesi gerekiyor. 33 yıllık bir doktor 2700 lira para alıyor. Kendimden örnek vereyim bu 2700 lirayı düşünün. İstanbul'dasınız, benim aylık 1200 lira akaryakıt masrafım var. Gece, gündüz, haftasonu hastaneye gidip geliyorum. Gidiyorsunuz ama karşılığı yok. İstesem hastayı dolandırmak için binlerce imkan bulabilirim. İki gün ameliyatını sallarsanız hasta; 'Benden sonra gelen adam ameliyat oldu gitti. Ben hala yatıyorum. Demek ki bu adam benden birşey istiyor' diyerek yanınıza gelir. 'Hocam gereğini yaparız' Böyle bir tiyatro. Keşke devlet daha zengin olsa da herşeyi yapsa. Biz hasta ile böyle karşılaşmasak. Çok şükür ben bu zinciri kırdım. Hastanede doktorlar arasında da hastalar arasında da böyle bir şeyim var. Hastalar diyor ki; 'Suratsız herif yanında konuşulmuyor. Keşke para alsa da işimizi halletse.' Ben muhatap olmuyorum. Hemşireye gönderiyorum sıraya yazıyorlar. Kimin sırası gelirse ameliyat oluyor. Yoksa odama gelip konuştuklarında söyledikleri şey; 'Benim durumum acil' Hepsi acil, hangisini alalım? Aldığınızda kul hakkı. Ama herkes bu duyarlılığı göstermiyor. Yada benim gibi düşünmüyor. Tomografiye hasta gönderiyor. Çünkü tomografi merkezinin sahibi elinde çantasıyla süslü bir bayanı gönderiyor; 'Hocam ne kadar yüzde isterseniz? Yüzde 60, 70' Yani yüz liraya çektikleri tomografinin 60 lirasını doktora veriyor. Doktor da gelen her hastayı; 'Aman kanser olabilirsin, aman belinde fıtık olabilir. Git bir tomografi çektir, MR çektir. 

"HEKİMLER TEKNİSYEN DÜZEYİNE İNDİRGENDİ"

Hiç muayane yok. Şimdi hekimler muayeneciliği unuttular. Parmak duyarlılığı, el duyarlılığı kalmadı. Biz kapıdan girerken hastayı bakışından, görünüşünden, renginden, duruşundan, yürüyüşünden daha muayene etmeden tanısını koyabiliyoruz. Zaman içinde oluşuyordu. Ama artık bu kalmadı. Hekimler tamamen teknisyen düzeyine indirgendi. Gel tomografi, git MR. Bunlar özel merkeze gidiyor. Çetenesi tutuluyor. Ay sonunda 50 hasta göndermiş, kaça anlaştıysa o para zarf içinde getiriliyor. Biraz trajik, biraz komik, karmakarışık birşey anlatıyorum ama maalesef bu böyle. Sağlık Bakanlığı bunun önüne geçmek için bunun önünü kapatma yoluna gitti. Bu da şu anda çok uygun değil ama bu politikaoturmuş durumda. Bizi teknisyenliğe indirgedi, şimdi de performans diye bir bela başımıza getirdi. Herkes performansını artırarak döner sermayeden ne kadar pay alabilirimin sevdasına kapıldı. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yaşamak kolay değil. Bilecik'te 2000 liraya ayı geçirirsiniz ama İstanbul'da bunu 6000 lira ile yapamazsınız. Bakıyorsunuz kendinden yetenek ve zeka olarak çok geride, diyorsunuz; 'Ben 6 sene ihtisas yaptım, şu kadar senedir çalışıyorum aldığım maaşa bak. Şu herife bak, dünkü çocuk parayla oynuyor. Ben bu parayla sürünüyorum.' Hekim psikolojisini de böylece sizlere aktarmaya çalışıyorum. Bir süre sonra kafasında böyle kuruyor, inançlı bir adamsa Kur'an'daki ayetlerden, hadislerden kendine deliller uydurmaya çalışıyor. Tomografi, MR hikayesini kendilerince 'Komisyon' olarak ifade ediyorlar. 'Bir sürü röntgen merkezi var. A Merkezine değil de B merkezine gönderiyorum. Benim insiyatifimde değil mi? O zaman bu da komisyon' diyor. Böyle bakarsan komisyon. Ama senin hekimlik dediğinin özüne aykırı bu konu. " şeklinde konuştu.

Doç. Dr. Mehmet Yıldırım sağlık sektöründe dönen yolsuzluklarla ilgili olarak ; "Bunları anlatmak bir doktor olarak bana acı veriyor" dedi. 

"TROİD KANSERİ GELİŞTİRME RİSKİ %20 DAHA FAZLA"

İngiltere'den örnek veren Yıldırım; "İngiltere bir doktor diyelim ki 10 tane tomografi istedi. Eğer 8 zatenesinde birşey çıkmazsa bu doktoru sorgulamaya alıyorlar. Demek ki sen hastaları doğru düzgün muayene edemiyorsun diyorlar. Hatta gerekirse ceza ödetiyorlar, meslekten ihraç etmeye kadar gidiyor. Ama bizde böyle bir yöntem yok. Dünyada bizde olduğu kadar tomografi çekilen bir ülke yok. İşin bir de sağlık yönü var. Özellikle tomografi. Tomografi denilen şey bir nükleer silahtır. Tıpta kullanılan çoğu araç önce silah geliştirmekte kullanılıyor, daha sonra tıp alanına bu teknolojiler kaydırılıyor. Tomografi bunların en tehlikelisi. Bir akciğer filmi çekildiğinde aldığınız radyasyon dozunun 10-20 katı yüksek bir radyasyona maruz kalımş demektir. Bir kişinin bir kez akciğer filmi çekilmesi sonucu, hiç çekilmemiş birine göre troid kanseri geliştirme riski %20 daha fazla. Çünkü akciğer filmi çekilirken troid bezinin alanına giriliyor. Onu alabilmek için ışın kullanıldığında kurşun boyunluklar var korunmak için ama bizde bırakın hastayı, filmi çeken teknisyenler kendileri için bile kullanmıyorlar. Filmi çeken teknisyenler için özel kıyafetler var. Bir de tomografiyi düşünün tüm vücudu milimetrik olarak çekiyorsunuz. Tüm batın dendiğinde bütün karını tarıyorsunuz. Her milimetreyi ışınlıyorsunuz. Bütün organların aldığı radyasyondan etkileniyor. Bizim toplumda şöyle bir durum var. İnternetten araştırıyor, komşusundan duyuyor, muayenehaneye girer girmez 'Doktor bey bana tomografi yaz' diyor. Derdini anlat bir dinleyeyim gerekli mi değil mi? Gelen cevap; 'Sen benim vergimle burada oturuyorsun. Yazacaksın ben öyle istiyorum' diyor. Hayır dendiğinde ertesi gün bir dilekçeyle şikayet ediyor. Başbakanlık'a elektronik şikayet ediyor. Müdürlükten, başhekimlik, sağlık bakanlığından 5-6 soruşturma evrağıyla karşılaşıyorsunuz" şeklinde konuştu.

"BANA TERS BAKTI' DİYE ŞİKAYET"

Avrupa'da bir doktorun 20 hastaya bakmakla mükellef olduğunu ancak Türkiye'de getirilen performansla birlikte doktorların 100-130 hasta bakmaya başladığını söyleyen Doç. Dr. Mehmet Yıldırım; "Bizde doktorun biri 160 hasta baktım diye böbürleniyor. 'Bir günde 160 hastaya baktım. Böyle giderse 5 günde performansı doldururum' diyor. Bunlar trajikomik hikayeler. Bir de ertesi gün geliyor soruşturma kağıdı. Bir yıl içerisinde 20 kez soruşturma geçirdim. Şikatlerden birinde; 'Bana ters baktı' diyor. Tek bir cümle. Başka hiçbir şey yok. 'Bana ters baktı. Niye bana ters baktı bunun hesabını versin. Bu doktor cezalandırılmalı, doğru dürüst bakmayı öğrenmeli' diyor. Ne diyeyim şimdi? " ifadelerini kullandı.

Vatandaşların tomografi çektirme isteğini eleştiren Doç. Dr. Yıldırım; "Herkese tomografi çekerseniz bu toplum 10 sene sonra milyonlarca kanser hastasıyla karşılaşır. 18 yaşında bir troid kanseri, gençlerde tümörler hızlı ilerliyor. Bir de maddiyatı var. Her önünüze gelenden tomografi istiyorsunuz, pahalı bir yöntem. Devletin kaynakları gereksiz yere harcanıyor. Kaynak israfı dediğimiz olay bu. Dolayısıyla bu 'Performans' olayı çıktığından beri sağlık giderleri 4-5'e katlandı. Bunu Türkiye bütçesinin uzun süre kaldırması mümkün değil. Bundan kısa sürede geri dönülmesi lazım. Artık doktorlar performansa bakıyor. Performansı tutturmak için hastayı çabucak elinden geçirmesi lazım. 1,5 dakikada bir hasta muayene etmesi lazım. Bir de kadın doğum doktorunu düşünün. Hastanın işi de bitmemiş oluyor. Doktora kolay ulaşıyor ama işini çözememiş oluyor. Büyük zor ameliyatlara kimse bulaşmıyor, hastalar futbol topu gibi oradan oraya dolaştırılıp duruyor. Bunların hepsi müthiş kaynak israfına sebep oluyor." şeklinde konuştu.

Programa, Şeyh Edebali Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan, Vali Yardımcısı Mustafa Güney, Sürekli Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Refik Arıkan, öğretim üyeleri ve üniversite öğrenciler ile vatandaşlar katıldı.

Bu haber toplam 0 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.