ŞADİ  ERDAL

ŞADİ ERDAL

HERKEZ SORUMLULUĞUNU, TARAFSIZLIĞINI DEĞİL, TARAFINI BİLMELİ

HERKEZ SORUMLULUĞUNU, TARAFSIZLIĞINI DEĞİL, TARAFINI BİLMELİ

Bozüyük Mustafa Şeker Anadolu Lisesi ile ilgili iddialar önce Eğitim İş sendikası tarafından Bozüyük’teki bir gazetede ve Anadolu Ajansı kanalıyla gündeme getirildi. Sakarya gazetesi ileri sürülen iddiaları, maddeler halinde gündeme taşıdık. 20 maddeden oluşan iddiaları haber haline getirerek hem kamuoyunun hemde ilgililerin daha bir dikkatle konuyu takip etmelerini sağlamaya çalıştı.
Basının görevi hadise ve olayları gündeme taşıyarak halkı bilgilendirmek ve yetkilileri hadiseye ilgilerini yoğunlaştırmaktır.
Bu haberi yapmakla sanki biz bir taraf, iddiaların muhatapları bir taraf gibi gösterenlerle karşılaşıyoruz. Halbuki bizim görevimiz yetkilileri uyarmaktan ibarettir.
Bizim hangi taraf olduğumuz merak ediliyorsa onuda söylemekten çekinmiyoruz. Biz dinimize, dilimize, manevi duygularımıza, Türk milletinin sahip olduğu ahlakına, daha saymakla bitmeyecek hasletlerimize kim, kimler saldırıyorsa onların karşısında yer alıyoruz.
Bahsi geçen okulda ileri sürülen iddialar yenilir yutulur cinsten değil, en ince ayrıntıya kadar araştırılması gerektiği kanaatindeyiz. İsterimki hiç bir okulda böyle iddia edilenler yaşanmasın.
Yaptığım haberden 1 hafta sonra Türk Eğitim Sen Bilecik Şube Başkanlığı aşağıdaki açıklamayı yaptı.
TÜRK EĞİTİM SEN
BİLECİK ŞUBE BAŞKANLIĞI BASIN AÇIKLAMASI
“Bir süredir Bozüyük ilçemiz okulu Mustafa Şeker Anadolu Lisesi’nin adı gazete manşetlerinden inmiyor. Maalesef bu okulumuzu manşete taşıyan haberler okulun başarıları değil. Okulu manşetlere çıkaran okuldaki öğretmenler hakkında başlatılan incelemeler.
Biz incelemenin içeriğine girmeyeceğiz. Çünkü devam eden bir incelemenin içeriğinin tartışmaya açılmasının hem hukukun özüne aykırı olduğunu hem de incelemeyi yapmakla görevlendirilmiş kişileri etkilemeye yönelik yanlış bir tavır olacağını biliyoruz.
Bu meselede bizim ilgilendiğimiz taraf basın üzerinden yürütülen tartışmayla okula ve öğrencilere verilen zararın top yekûn eğitime zarar vermesidir.Takip ettiğimiz kadarıyla Mustafa Şeker Anadolu Lisesi öğrencileri ve velilerden geldiği iddia edilen dilekçelerle bazı öğretmenler hakkında inceleme başlatılmış. Bu durum karşısında bir eğitim sendikası üyelerinin iftiraya ve haksızlığa uğradığını düşünerek bir basın açıklamasıyla okul ve öğrencilerin selameti için gizli yürütülmesi gereken inceleme maalesef bir anda gazete manşetlerine taşındı.
Esasında bu meselede bizde çok şeyler söyleyebiliriz, hatta susmamızı yanlış yorumlayıp bize kızanlar olduğunu biliyoruz. Ancak başta da söyleğimiz gibi bu aşamada söylenecek herşey incelemenin tarafsızlığına gölge düşürebileceği gibi hukukun çiğnenmesi olacaktır. Bu sebeple sendika olarak bu aşamada susup beklemeyi daha etik buluyoruz.
Buradan olayın tüm taraflarına çağrıda bulunuyoruz; lütfen herkes itidalli olsun. Bırakın görevliler işlerini yapsınlar. Kimse kendisini savcı ya da hakim yerine koymasın. Bırakalım mesela hukuk ve mevzuat çerçevesi üzerine yürüsün. Kimse hukukun en temel prensibi olan “suçu ispat edilinceye kadar herkes suçsuzdur” prensibini çiğnemesin. Unutulmamalıdır ki ÖSS’ye sadece bir ay kala basın üzerinden bu polemik Mustafa Şeker Anadolu Lisesi öğretmen ve velilerini, ayrıca ilçe ve ilimizin eğitimi ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Gördüğünüz gibi tarafsız gibi bir anlayışla kaleme alınmış bir açıklama . Açıklamanın her satırına cevap vermek mümkün. Şimdilik kaydıyla ileriki bir tarihe bırakıyorum. Sadece şu iki hususa dikkat çekmek istiyorum. Son paragrafta “Buradan olayın taraflarına çağrıda bulunuyoruz; Lütfen itidalli olsun” tavsiyesinde bulunuluyor. Tarafın bir yanı yaşandığı iddia edilen olaylı okulun bir kısım öğretmenleri. Diğeri kim? İlk defa Bozüyük’te yayınlanan bir gazetede gündeme taşıyan Eğitim İş mi? Biz hangi tarafta olduğumuzu yukarıda açıkladık. İkincisi gazetecilik görevimizi yaptık. Siz hangi taraftasınız?
Mustafa Şeker Anadolu Lisesinde yaşandığı ile ileri sürülen iddiaları 20 madde halinde dile getirmiştik. Son 20. Maddede “Bir hocanın Malazgirt Savaşında Türk Milletinin Hristiyanları katlettiğini söylediğini.. Türklere barbar dediği ...” İddiası yer alıyordu. Böyle bir iddianın Türk Eğitim-Sen şubesi tarafından “varsa diyerek...” kınanmamasını bu sendikanın üyelerinin takdirlerine bırakıyorum. Bu okulda talebelere böyle bir görüş iddia edildiği gibi öğretiliyorsa “ermeni soykırımını kabul ediyorum” demekten bir farkı var mı?
Kamu Sen Genel Sekreteri Sayın Fahrettin Yokuş, Baskın Oran’ın basın açıklamasını neden yırttı? O açıklamanın yanlışlarla dolu olduğuna dair mahkeme kararı mı vardı?
Kamu Sen Genel merkezi olayları tam takip edip, Türk Eğitim- Sen Bilecik Şubesinin açıklamasını görse ne der merak ediyorum. “Misyonuma uygun” diyeceğini sanmıyorum.
***
Yargıtayın basınla ilgili bir çok kararları var. Ama ben ilimizde yayınlanan bir gazetenin yaptığı haberle ilgili sizlere, yargının basının yaptığı haberlere hangi gözle baktığını göstermek istiyorum.
Olayı kısaca ve isim vermeden anlatayım. Gazetenin muhabiri resmi görevli kişilerin fotoğrafını çekerek haber yapar. İş mahkemeye intikal eder. Yerel mahkeme resmi görevlileri haklı bulur ve gazeteyi tazminat ödemeye mahkum eder. Gazete Yargıtaya yerel mahkeme kararına itirazda bulunur.
Yargıtay 6.12.2007 tarihli 2008/15037 nolu kararını verir. “Karar.............Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınında da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu olayda; 07/02/2007 tarihli “Devlette ciddiyetsizlik devam ediyor” başlıklı yazı içeriğinde, davacıların devlete ait araç ile alışveriş yaptıkları sırada resimleri yayınlanmış ve haberde mesai saati sonrası devlete ait araçla alışveriş yapılması eleştirilmiştir. Haber konusu görüntü davacılar tarafından reddedilmemiş, alışverişin denetime gelen müfettiş için yapıldığını, aracın kamu hizmetinde kullanıldığını belirtmişlerdir. Somut olayda belirlenen olgular ve yukarıda açıklanan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, davalılar tarafından yapılan haberin görünür gerçeğe uygun olduğu ve hukuka uygunluk sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacıların kişilik haklarının saldırıya uğradığından söz edilemeyeceği ve korunması gereken üstün yararın basın özgürlüğü olduğunun kabulü gerekir. Anılan yön gözetilmeden davanın kısmen kabul edilmiş olması usul ve yasaya uygun görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/12/2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
Basının elde edilen bilgiler çerçevesinde kamuoyunu aydınlatması gerektiğini hatta “Basın olayları izleme araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır” diyor.
Bizi açıklamalarıyla sanki suçluymuşuz izlenimi verenlere yargı kararıyla cevap vermiş oldum. Umarım kendi misyonlarını unutup başkalarının işine sorumsuzca karışanlar bundan böyle sorumluluklarını hatırlarlar.

Bu yazı toplam 957 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ŞADİ ERDAL Arşivi
SON YAZILAR