Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR

NEREYE GİTSEN BALBAL

NEREYE GİTSEN BALBAL

Değerli okuyucularımız daha önceki yazımızda belirttiğimiz gibi Romanya gözlemlerimizi aktarmaya devam edeceğiz. İkinci gidişimiz haziran ayı içerisinde gerçekleşti. Akademik bir faaliyet için gitmemize rağmen birçok farklı olay ve değerlendirme yaşayarak döndük. Aslında çevremiz sürekli olgular ile kuşatılmıştır. Basitçe yaşanılan olay veya nesneler olarak açıklayabileceğimiz olgular bizler için paha biçilmez birer kaynaktır. Yeter ki olguları doğru okuyabilelim.

İsterseniz ilk olgudan başlayalım. Bu defa oğlum ile birlikte gittik. Babasının 30, 40, 50’li yaşlarda elde ettiği kazanımları daha 10 yaşına girmeden ona sunmak büyük bir sorumluluk. Gelecek nesillere ahlakı, muhakemesi, iradesi, karakteri, girişimciliği tekâmül etmiş evlatlar sunmak bir yaşam gayesidir. Örneğin ilk kız evlatlarını diri diri kumlara gömme olgusu mecaz manasının ötesinde güçlü anlamlar taşıyan bir örnektir. Burada kullanılan metaforun gerçek anlamı onları tamamen hayattan kopartıp adeta nefes alan birer ölü haline getirmenin önüne geçebilmektir. Bu bilinçle biz de evlatlarımızı nefes alan ölüler olmaktan çıkartıp, geleceği çizen liderler olarak yetiştirmek için onların hayatlarının her noktasına dokunmaya devam ediyoruz.

Tabi gider gitmez sağ olsunlar değerli meslektaşlarım, Prof. Dr. Florescu ve Doç. Dr. Burlacu süratle bizi birçok faaliyete dahil ettiler. İlk gün hemen “Horizon” proje toplantılarında yerimizi aldık. Farklı bilim dallarından birçok akademisyen ve doktora öğrencisi toplantıda proje konu ve önerilerine yönelik sunu yaptılar. Sunular Romence olduğu için içerikler bize eşlik eden Dr. Alin Flavius tarafından tercüme edildi. Toplantı sonunda da yetkili akademisyen ile uzun uzun konuştuk. Yeni dönemde iki önemli konu aciliyet kazanmıştır. İlki, teknoloji ve yapay zekaya hakim olmak ve ikincisi de doğal kaynakların korunmasıdır. Toplantıda konuşulan projelerin neredeyse tamamı tarım arazileri ve su kaynaklarının korunması hakkında idi. Hatta çok daha ilginç bir olayı mutlaka aktarmak istiyorum. Toplantı koordinatörü Profesör ziraatçi olmadığı halde Türkiye’de iki yıl önemli bir tarım arazisinde bizzat tarım projesi yürütmüş. Koca koca odalarda oturup daha 10 km ötedeki köye adım atmayanları düşündükçe insanın içi bir burkuluyor.

Sizlere aktaracağım bir diğer olgu da işini iyi yapmanın yaşama kattığı güzellik. Bükreş, düz araziye kurulmuş bir şehir. Şehir son derece medeni bir şehir planına sahip. Tarihi merkez olduğu gibi korunmuş. Şehrin genişlemesi düzenli bir şekilde planlanıp uygulanmış. Şehir bir taş yığını değil, yaşam alanları, su ve yeşilin bir kompozisyonu halinde gelişmiş. Hasılı, haziran ayında şehri bir ıhlamur konusu kaplamakta. Bükreş’in bendeki karşılığı ıhlamur kokan şehir. Siz doğaya savaş açmazsanız şehriniz işte böyle mis gibi kokar.

Zaten doğaya, bilime açılan her savaşın kaybedeni insan olur. Bunun en acı sonucunu maalesef şubat ayında yaşadık. Ülkemizin bir bölümü bir dakikadan az sürede enkaza dönüştü. Aradan 23 yıl geçmesine rağmen benzer acıyı bir kez daha yaşamak hayatın gerçeklerinden ne derece uzak olduğumuzun en üzücü göstergesi. Bunun için önce kendimizi sorgulamaya başlamalıyız.

Gidiş nedenimiz olan akademik faaliyet sonunda konuya ilişkin sorular bittikten sonra ikinci takdimi sunduk. Maraş depremi sonrası dünyanın birçok ülkesi gibi Romanya’da derhal arama kurtarma ekibi gönderdi. Kısa bir süre sonra ikinci bir ekip daha ülkemize geldi. Bundan daha önemlisi Romanya derhal kan bağışı kampanyası başlattı. Çünkü kan kaynağı sadece insan olan, hayat kurtaran bir değer. Yetmedi Bükreş’te çadırlar kurulup yardım kampanyası başlatıldı. Bunları anlatan sunumuzun sonunda ülkemizin ve milletimizin şükran duygularını kendilerine ilettik. Gözlerden dökülen yaşlar samimiyetin, yüksek duyguların birer nişanesi oldu.

Şimdi başlığımızın konusuna gelelim. Bir önceki ilgili yazımızda Türk halılarının nerede olduğunu yazmıştık. Şimdide balbalın nerede olduğunu yazalım. Prof Dr. Folrescu bu seyahatimizde nereye gitmek istediğimizi sorduğunda Köstence’yi tercih ettiğimizi bildirdik. Kışın kayak merkezi Predal ve Braşov sonrası yazın da Karadeniz kıyısındaki önemli bir yere gitmek daha uygun olurdu. Bu nedenle akademik faaliyetlerimiz bitince Bükreş’ten Köstence’ye araç ile yola çıktık. Yaklaşık 2,5-3 saat süren yolculuk boyunca hep yeşiller arasında yol aldık. Ova olan yol boyunca her yer mahsul idi. Arpalar biçiliyor, buğdaylar sararmıştı. Tuna nehri doğusu da ağırlıklı olarak üzüm bağları ile dolu idi. Yol boyunca gördüğüm şey tarım araziler ve su kaynaklarının kesinlikle korunduğudur. Toplantıda söylendiği gibi “tarım arazileri ve su kaynaklarını tarumar edenler, mağara çağı öncesi en ilkel zihniyetin bile öncesinin temsilcisidir.” Uçaktan aşağıya baktığınızda da aynı durumu görebilirsiniz.

Sözü fazla uzatmadan “BALBAL” konusuna gelelim. Balbal Türk coğrafyasının her yerinde görülebilen değerli bir tarihi olgudur. Türkler önemli lider, komutan ve yöneticilerinin mezarlarının başına çoğunluğu resimli heykel formunda taşlar dikmişlerdir. Balbalların çoğunlukla Asya topraklarında olduğu düşünülür. Ama Türkler dünya coğrafyasının her noktasında var olmuş hareketli bir millettir. Etrafına bakmayı bilen herkes onu beklemediği yerlerde görebilir. Yeni bir yere gittiğimde ilk ziyaret ettiğim yerler müze, sanat galerisi ve tarihi yapılar olur. Bu nedenle Köstence’ye varınca hemen şehrin merkezindeki son derece zengin içeriğe sahip olan Etnoğrafya Müzesi’ni ziyaret ettik. Orada rastladığım bir eser de Asya’daki örneklerinin tıpa tıp aynısı bir balbal idi. Köstence yakınlarında bulunup müzeye konan balbalın hangi Türk komutanı, liderine ait olduğunu bulmak değerli tarihçi ve antropologlarımıza düşüyor.

Bu haftaki yazımızı yine birkaç cümle ile sonlandıralım. İlki, hayatınızda sahip olabileceğiniz en önemli hazine eğer varsa dostlarınız olacaktır. Bu kapsamda Başta Prof. Dr. Margareta Florescu ve Doç. Dr. Sorin Burlacu olmak üzere tüm Bükreş Ekonomi Çalışmaları Üniversitesi akademisyen dostlarımıza buradan tekrar şükranlarımızı sunuyoruz. İkincisi ise kültür ve sanatın hayattaki yeridir. Milletler gibi insanlar da yaşamları içerisinde birçok gelişme safhasını geçtikten sonra sanatın ve kültürün farkına varabilirler. Bu safhaya gelebilmek uzun ve yorucu çaba gerektirir. UNUTMAYALIM ÇEVREMİZ BİZLER TARAFINDAN FARKEDİLMEYİ BEKLEYEN SAYISIZ SANAT VE KÜLTÜR OLGULARI İLE ÇEVRİLMİŞ DURUMDA. YETER Kİ EMEK HARCAYALIM.

muzaffer-aydemir.jpg

Bu yazı toplam 2602 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Doç. Dr. Muzaffer AYDEMİR Arşivi
SON YAZILAR