MİSAFİR KALEMLER

MİSAFİR KALEMLER

“Halk öfkesi”ni umuyorlardı, “tekbir”i duyunca tozuttular!

“Halk öfkesi”ni umuyorlardı, “tekbir”i duyunca tozuttular!

Ne demişti, darbeci Mucip Ataklı’nın yeğeni Can Ataklı?

“Tayyip Erdoğan’ın gitmesi için, teknik açıdan darbe yapmak bana göre çok zor. 

Peki neler olabilir? Çok büyük bir halk öfkesinin olması lazım. (…)O’na en büyük desteği veren cahilleştirilmiş ve yoksullaştırılmış halka ne zaman ekmek veremez hale gelirse o zaman gider. Büyük bir doğal afet, büyük bir deprem, büyük başka bir doğal felâket... Büyük yangınlar, deprem, çok büyük can kaybına yol açacak sel felâketi gibi...”

Çarpıtmıyorum, ifadeleri değiştirmiyorum, uydurmuyorum..

Şunun şurasında 4 ay önce, birebir bu cümleleri kurdu, darbecinin yeğeni..

İnsan olan, düşman olarak bellediği Tayyip Erdoğan’ın gitmesini ne kadar istiyor olursa olsun, dillendirdiği ihtimaller için, “Allah korusun” der..

“Ben ‘Büyük yangın’ diyorum ama.. Allah bize böyle bir şeyi yaşatmasın” der..

Temennisini dillendirir..

Erdoğan düşmanlığı, bu adamları öyle bir hale düşürmüş ki, “Büyük yangın, büyük deprem, büyük askeri başarısızlık”tan bile medet umar hale gelmişler..

Ve “kötüyü istedikleri” için mi..

Bizler için “bir imtihan olması” açısından mı, sonunda “büyük.. büyük.. büyük” diye sıraladıkları ihtimallerden, “Büyük deprem” gerçekten yaşandı..

Peki muhataplarımızda, amaçlarına ulaştıklarına dair bir belirti var mı?

Olması için, “Halk öfkesi” gerekiyordu..

İlk konuşmasında, darbecinin yeğeni, öyle demişti, çünkü..

Bakıyoruz..

Yaşanılan tüm acılara rağmen, depremzede insanlarımız olayları tevekkülle, sabırla karşılamaya gayret ediyorlar..

Sorumluluğun Erdoğan’da değil, yılların biriktirdiği yanlışların, cesur şekilde üzerine gidilememesinde görüyorlar..

Şehir Hastanelerini görüyorlar..

“Erdoğan iyi ki yapmış, iyi ki bu adımı atmış” diyorlar..

Zarar görmeyen TOKİ evlerini görüyorlar..

“Demek ki Erdoğan’a daha büyük destek verseydik, çok daha fazla TOKİ evleri yapılacak.. Böylece belki de, bizler de TOKİ evlerinde daha güvenli yaşıyor olacaktık” diyerek, muhaliflerin aksine, Erdoğan’a öfkeleri değil, sevgileri artıyor..

Yapılan tüm olumsuz karalama kampanyalarına rağmen, kamu binalarında ciddi bir zarar yok..

Bazı lojmanlarda yaşanılan olumsuzluklar, onlarca yıl öncesinde yapılmış binalar..

Onlar, “büyük deprem” sonrasında halkın öfke duymasını bekliyorlar ama..

Halk ile aynı dili kullanan Erdoğan’a destek artıyor..

“Aynı dil” diyorum..

Halk ile aynı dili kullanmak, ne kadar önemli.

Aynı şeyleri düşünmek, halk ile aynı kodları kullanmak..

Oysa, “büyük deprem” bekleyerek, Erdoğan’a halkın öfke duymasını arzulayan Can Ataklı, bakın o büyük depremden sonra dahi, halk ile nasıl ters düşüyor, nasıl bambaşka bir mantığa sahip olduğunu ispatlıyor..

Can Ataklı, deprem sonrasında, saatlerce çalışarak enkaz altında kalan insanlarımızı kurtaran görevlilerin bu başarısını, depremzedelerin ve hatta bazı seferlerinde enkazdan çıkartılan yaralının bizzat kendisinin “Allahu Ekber” şeklindeki haykırışını, bakın nasıl tahammülsüzlükle yorumluyor:

“İlk defa bu depremde biz tekbir getirilmesini duyduk. Yahu bu kadar absürt bir şey olamaz.”

Adam ne bilsin, her daim tekbir getirmenin gerekliliğini..

Sevinildiğinde, kızıldığında.. 

Başarı kazanıldığında..

Mağlubiyet yaşandığında..

“En büyük, Allah’tır” demenin inanan insanı moral açıdan nasıl zinde tuttuğunu..

Bilmiyor..

Ama tilkiliği de elden bırakmıyor.. 

Kafası, hinliğe çalışıyor.

Kafası, sandıkta yenemediği milletin sevdiği insanların, ayak oyunları ile işbaşından götürülmesine çalışıyor.

Bir de, yarı ayık kafa ile, dini bilgiler vermeye kalkıyor:

“Tekbir birkaç yerde getirilir: Bir; cenazede, biri öldükten sonra, iki; kurban kesilirken, üç; bayram namazında.”

Bu Can’a, İslam’ın beş şartından birisi olan namazın başlangıcının “Allahu ekber” olduğunu hatırlatmama gerek var mı?

Yoktur sanırım..

“Mahalledeki camiye gidip, bunları öğrenmiştim” diyecektir..

Öğrenmiş ama..

Nedense rahatsızlığını ifade etmekten de kaçınmıyor..

Enkazdan insanlarımızı kurtarırken sevincin paylaşılması amacı ile getirilen tekbire itirazını sürdürüyor, Ataklı:

“Tekbir deyip Allahu Ekber diye bağırıyorsun. Oradan çıkan adam kesin travma geçirir.  Nereden çıktı böyle bir şey!”

En azından şöyle düşünse, “Bana ne zararı var, tekbir getirmenin. Ben getirmek istemiyorsam, getirmem. Ama bir başkası tekbir getiriyorsa, buna niye itiraz ediyorum?”

Bunu bile düşünmekten aciz bir CHP kafası ile karşı karşıyayız.

Ve son cümlesi de şöyle, Ataklı’nın:

“Bugüne kadar onca şey yaşadık; sel, 99 depremi, Elazığ depremi, Bingöl depremi, Adapazarı depremi, Gediz depremi, Varto depremi... Hiçbirinde böyle bir şey yok. Bunu da açık göstere göstere din istismarına çevirdiniz.”

Ataklı’nın verdiği örneklerde, son depremde yaşadığımız üstüste kurtarmaların kaçını başarabilmiştik?

Tek tük, bir tane iki tane, günler sonra enkazdan çıkarılan insanlarımız olmuştu..

Ama bu kadar yüksek sayıda kurtarma çalışmasını Gediz depreminde mi, Varto depreminde mi yaşadık ki, “tekbir getirenleri” de hatırlayalım..

Şunu da söyleyeyim..

Enkazdan bir canlıyı kurtardığımızda, “Allahu ekber” diye haykırmak, farz değil, vacib değil..

“Enkazdan bir can kurtardın. Allahu ekber demedin. Kurtardığın can geçersiz” diyen kimse yok..

Ama, Müslüman olduğunu iddia eden insanların, belki cahillikten, belki başka başka sebeplerden dolayı, tekbir getirilmesine bu kadar net bir tepki verilmesi, karşımızdaki zihniyetin, nasıl bir acziyet içinde olduğunu gösterme açısından önemli..

Ve böylece, bu kafaların milletle uyuşamadıklarını görmüş oluyoruz..

“Halkın öfke” duyacağı beklentisi ile arzu ettikleri olaylar bile, bizzat kendilerine duyulan öfkeye dönüşüyor..

Halkın yöneticilere duymasını istedikleri öfke, kendilerine dönüyor..

İnsanlar, “Bir bırakın da, acımızı yaşayalım. Bir bırakın da, yaratanımızla başbaşa kalalım. Bir bırakın da, toprağa verdiğimiz binlerce insanımızın acısını, kurtarılan bir can ile, iki can ile, 8. günde enkazdan çıkarılan canlarla birazcık olsun azaltalım..” diyorlar..

Anladın mı Can..

Kavradın mı, Ataklı?

Millet ile aynı dili konuşmadığınız müddetçe, milletin getirdiği “tekbir”e düşmanlık beslediğiniz müddetçe, bu milletle kaynaşmanız mümkün değil, farkettiniz mi?

Ali Karahasanoğlu/Yeni Akit

Bu yazı toplam 1714 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MİSAFİR KALEMLER Arşivi
SON YAZILAR