ŞEVKET KARAYİĞİT

ŞEVKET KARAYİĞİT

MİSAK-I MİLLİ; IRAK, SURİYE VE ORTADOĞU..

MİSAK-I MİLLİ; IRAK, SURİYE VE ORTADOĞU..

Yaşadığımız coğrafya ve bölgeyle içiçe olan Ortadoğu'da neredeyse 100 yıldır şöyle dingin ve huzur içinde geçirilen gün sayısı çok azdır.

 Son 3 yıldır, ondan beride son 6 aylık süreçte, daha yakında 1 haftadır ülkemiz ve dünya gündeminde olan konulardan en gözdelerinden biri de Musul meselesidir. MUSUL MES'ELESİ' nin yanında, ondan da kapsamlı "Suriye Mes'elesi" ortada durmaktadır. 

Ortadoğu,  neredeyse ilk insandan beri savaşların, çekişmelerin, kan ve gözyaşının eksilmediği bir yer olmuştur. Tarih boyunca bugün 'ortadoğu' dediğimiz bölge en huzurlu ve istikrarlı dönemini Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altında iken yaşamıştır. Ne zaman bölgeden Osmanlı/Türkler ayrıldı, (1916, 1921) Ortadoğu'da huzur artık ulaşılmaz bir hâyâl olmuştur. Acısız, savaşsız, zulümsüz gün neredeyse yok gibidir.

Bahse konu huzursuzluk, çevre ve komşu ülkelerinden ençok ülkemizi, Türkiye'yi rahatsız ve tehdit etmektedir. Suriye ve en yeni haliyle Musul meselesi ülkemiz,devletimiz için, 'yakın ve açık' bir tehlike halini almıştır.

Eğer, ülkemiz için bekâya yönelik olacak tehdit varsa, Türkiye her türlü meşru adımını atmak mecburiyetindedir. 

Musul, bizim için "Mîsak-ı Millî",  "Millî And, Millî Ahid" olarak tanımlanan tarihi gerçeğimizdir. Musul, en az Gaziantep, Urfa, Adana kadar Türk yurdu ve Türkiye'ye aittir. 

Musul, Irak'ın ikinci büyük şehri. Tarih sürec içinde yaklaşık 1200 yıldır halkının ekserisi Türk olmuş bir şehirdir. Emparyalist Batı için önemi ise, yer altında bulunan petrol rezervlerine sahipz olmasından ileri gelmektedir.

Malum, Musul halen IŞİD/DAEŞ terör örgütünün elinde. 3 gündür yapılan müdahalelerle kurtarılmaya çalışılmaktadır. Operasyona katılanlar 36 kadar farklı ülkenin koalisyon ortaklığından oluşuyor. Tabii her zaman olduğu gibi 'barış' ve 'demokrasi'(?) havarisi ABD öncülüğünde operasyon yürütülüyor. 

Bu operasyonda 'Batı', Türkiye'yi operasyondan uzak tutmak için elinden galen bütün gayreti göstermektedir. 

Batı(ABD-İNGİLTERE-İSRAİL) ne Suriye'de, ne de Irak-Musul'da Türkiye'nin inisiyatifine tahammül edememektedir. Türkiye dışında çözüm için her türlü aparatı meşru görmektedir. Aynı tutumu Irak-Musul' da da göstermektedir.

Başta ABD olmak üzere 'Batı' Musul Meselesinin temellerini 1916' da Fransa ve İngiltere eliyle atıldığını bildiğinden, sorunun asıl mağdur tarafı olan Türkiye'nin meselenin hallinde işin içinde olmasını istememekte. Türkiye'yi Irak ve Suriye'den ne kadar uzak tutarsa stratejileri için planladıkları hedeflerine o kadar hızlı ve sorunsuz ulaşabileceklerini biliyorlar. Zira, daha uzun vadede Irak ve Suriye için uyguladıkları planların peşinden sıra Türkiye'ye gelecektir.

'BATI'nın yeni müttefiki bu operasyonda İran güdümlü şiî HAŞDİ ŞABÎ örgütü ile Peşmergeler ve Irak ordusudur. 

Gelelim asıl meselemiz, geçmişte yapılan bazı ciddi hatalara ve gecikmişliklere rağmen, son günlerde devletimizin, Türkiye'nin Musul(Irak) ve Suriye konusundaki haklı ısrarına ve  Musul ve sonrasında Ortadoğu'yu bekleyen asıl tehlikeye..

Bu tehlike doğrudan dile getirilmese de mezhep savaşları tehlikesidir. Mezhep savaşlarını hazırlayacak görünürdeki sebep, aslında 'bahane' olan DAEŞ terör örgütüdür. 

DAEŞ/ IŞİD elbette şeksiz, şüphesiz vahşi terör örgütüdür. Aynı PKK/PYD gibi..

IŞİD/DAEŞ terör örgütü sunî, laboratuvarda üretilmiş örgüttür. Oluşması için her türlü sosyal ve siyasi ortam mevcuttu. Bu ortamı 'Batı' kendi elleriyle hazırladı. Saddam Hüseyin'in devrilmesi ve idamından sonra oluşan boşluktan, ancak, daha çok ABD'nin göz yumması ile ortaya çıkmıştır. Irak'ta Saddam Hüseyin'in devrilmesinde ön ayak olanların başında Kuzey'deki Kürtler kadar  Şİİlerin katkısı oldukça fazladır. Saddam sonrası hibrit tohumla yeşertilmiş DAEŞ, sünnî çizgide görünse de daha çok selefî eğilim ve görüşte olan yapıdadır. 

Sömürgeci ABD'nin bir bölgeyi ve/veya ülkeyi işgal etmek için uyduracağı bahanelere zemin ve sebep oluşturacak faaliyetlere neden olmuş bir örgüttür. Aynen CIA ve Mossad ajanlarınca oluşturulup, elabaşlarının eğitildiği El Kaide örgütü gibi. 

Farkında mısınız, DAEŞ/IŞİD ile en büyük ve samimi mücadaleyi Türkiye vermektedir. Daeş'in ülkemiz içinde yaptığı saldırılar malumdür. Kaç canımızı yaktığını bütün dünya bilmekte. IŞİD/DAEŞ' e karşı devletimizin yurt içinde ve Suriye'de son derece haklı, samimi ve etkin mücadelesi taktire şayan verdiği mücadele ortadadır. An çok şikayet eden ABD bile yeterince samimi ve gerçekçi operasyon yapmamakta, sadece "deh! deh!" dercesine katkı sağlamaktadır. DEAŞ'tan temizlenen yerlere hırsız kedi gibi pusmuş beklemekte olan PYD/PKK'ya nasıl saha açarım derdinde görünüyor.

Suriye'de DEAŞ'a karşı "savaşıyorlar" deyip gerek silah ve gerekse lojistik sağlayarak kendi elleriyle Suriye topraklarını terör örgütü PYD'ye paşkeş çektikleri gibi Irak'ta,  özellikle Musul'da DEAŞ'tan temizlenen yerleri Şii 'HAŞDİ ŞABİ'  terör örgütüne alan açmak gayretindeler. Görünen o ki ABD ve kuklası Irak yönetimi,  Musul için Haşdi Şabi terör örgütü için böyle bir fırsatı altın tepside sunmuş  durumdalar. Öyle görünüyor ki Musul Daeş'ten temizlendikten(?) sonra ortada kalan  boşluğu aşırı Şii gruplar eli ile dolduracaklardır.

ABD bizim basbas bağırmamıza rağmen Suriye'de terör örgütü pkk/ypg/pyd ile ittifak etti. Bu ittifak Saddam döneminin Irak'ın kuzeyindeki Kürt grupları ile yapılan işbirliğine çok benzemekte. Irak'ta Körfez savaşı ve ondan önce Çekiç Güç döneminde Demografik yapı tamemen Kürtler lehine çevrilmiştir.  (buradaki ifade bir grubu ve etnik yapıyı zemmetmek için kullanılmamakta, siyasî gerçeklik olarak yerleştirilmiştir.) 

Irak'ın kuzey kısmı Kürt grupların hakimiyetinde, ortası sünnîlerin, Basra merkezli güney kısmı ise Şii arapların hakim olduğu bölümlerdi. Irak'ın orta kesimleri millî gelirden en az pay alan iklim ve coğrafya olarak çölü andıran bir özelikktedir. Yani, sunnî inancındaki kitleler Irak'ta en mağdur kesimi oluşturmaktadır. Bu mağduriyetlerine elân, şimdi de şiîliğin baskı ve ceberrutluğu tehdit etmektedir. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir durum bu. Sömürgeci batı ürettiği IŞİD/DAEŞ terör örgütünden kurtardığı(?) kadim toprakları, oluşturmaya çalıştıkları yeni stratejik konsept aracı olarak Şİİ'lere  peşkeş çekmek istemektedir. O yüzden bu durum karşısında Türkiye olağanüstü çaba gösteriyor.

Bu çaba yerinde ve bekâya dairdir.

Bütün bunlar olurken, daha donunu bile toplayamayan, ABD'nin kendisinin altına koyduğunun ne olduğunu bile anlamayan, el düdüğü ile peşrev çalan Irak Başbakanı Abadi(İbadî) Türkiye'ye efeleniyor. Aynı efelenmeyi ülkesi emparyalist  Batı güçleri tarafından (Abd,İngiltere, Fransa, İtalya, Hollanda, Almanya, Belçika v.b) işgal ederken, 1 milyondan fazla insanı katledilirken, kadınları kızları tecavüze uğrarken kendisi 'gıkı' çıkmadan İngiltere'de gününü gün etmekte, geleceğin Irak'ı için beslenmekteydi. 

Şimdi kıçındaki nesneyi görmeden tarihin her devrinde namuslarını kurtarmış Türkiye'ye erkeklik taslıyor. Bunların erkekliği travestiler gibi. Sömürgeci 'Batı'ya yatak serip, Türkiye'ye değnekçilik yapmak garipliği ve utanmazlığı içindeler. Bunda en önemli saik Irak yönetiminin şuan Şii'lerin elinde olmasıdır. Çünkü, Şia ve Şii'ler için Türkiye ve temsil ettiği hüviyet daima sorun(?) olmuştur.

Görünen o ki, İran menfaat ve stratejik ortağı olarak yıllarca "büyük şeytan" dediği  ABD' yi seçmiş durumda. Çünki, Irak üzerindeki İran'ın hamleleri ile, Abd ve İngiltere'nin hamleleri örtüşmektedir.

İslâm coğrafyasının en önemli buhran dönemlerinde İran hep çıban başı olmuştur. Bu durum İran'ın Şia akımının elinde olmasındandır. Şiîlik(rafizîlik) İslâm inancının içine yerleştirilmiş bir yahudi fitnesidir. 

Şiîlik, Hz Osman devrinde müslüman olmuş annesi San'alı bir yahudi olan Abdullah ibn-i Sebe isimli münafık tarafından tohumları atılan akımdır. Abdullah İbn'i Sebe sahabi değildir. Hz. Osman(r.a) ile Hz. Ali(k.v) arasındaki istişari farklılığı kaşıyıp islam coğrafyasına fitneyi yaymış bir münafıktır. Şia akımındakiler, EHL-İ SÜNNET itikatındakileri çok rahat tekfir edebilmektedirler. Hatta, Hz Ali (kv) dışındaki raşit Halifelere ve hatta masumluğu ve iffeti Kur'anın şehadeti, ayetle ile tescil edilmiş Hz. Aişe'ye küfür ve hakaret edebilmektedirler.

Reis, İslam birliği için "benim inancım şiî değil, sünnî değil, benim inancım İslâm" diyerek 'ittihad- islâm'gayesi ile islam alemine mesaj vermeye çalışmakta. Dünyada müslümanların çektiği çile ve ızdırap için yerinde bir çağrıdır. Ancak, görünen o ki, İran ve etkisindeki Şia mensupları bu çağrıdan hiç nasibini almamış durumdadırlar. Bunun en büyük delili İran orjinli Şii 'Haşdi Şabî' terör örgütünün Güvenlik Sözcüsü Yusuf El Kilabi'nin Türk ordusunu "işgalci" olarak tanımlaması, "Irak'ın kuzeyinde bu şekilde kalmaları halinde DAEŞ'le savaştığımız gibi onlarla da savaşırız" diye havlamıştır.

Irak'ın şii lideri Ali Hüsaini Sistanidir.

Bu zavallı, "Amerika işgaline karşı savaşmak günahtır" diyecek kadar dibe vurmuş biridir.

İran'a yakınlığı ile bilinen Şiî milis gücü Haşdi Şabi, Iraklı Şiî otorite Ali El Sistanî'nin DAEŞ'e karşı cihat çağrısı üzerine 2014 Haziran'ındakuruldu.

Daeş'e karyı savaşıyoruz adı altında bölgenin demografisi ile oynayıp, Ramadi,Felluce ve Tikrit'te Sunni katliamı yaptılar.

Bağdat'ta Nuri El Maliki ile birlikte Bağdat'ta Türk bayrağını yakanlar da bu vahşilerdir.

Irak'ta Haşdi Şabi örgütü Pkk ile de yakın ilişki ve işbirliği içinde bulunmakta.

Bu Şiî milis gücü görünürde DAEŞ'e yönelik operasyonlarda Tikrit, Diyala, Felluce'de  Sünnî sivillere yönelik "kaçırma, toplu işkence ve öldürme" eylemleri yaptığı biliniyor. Yine, Saklaviye'de çatışmalardan kaçan onlarca sivili toplu halde infaz etme eyleminde bulunduğu da tespitlidir.

Daeş'ten temizlenen köy ve kasabalara dönmek isteyen halkın geri dönmesine izin vermediği de biliniyor.

Aynı Suriye'de İran'ın gönderdiği "Devrim Muhafızı" (Şiî) askerlerin Esed canavarının katliam ve zulmüne ortak olarak, binlerce Sünnî müslümanı evinden, barkından, yurdundan, canından mahrum ettikleri gibi.

Irak Başbakanı İbadi tarafından 24 Şubat 2016 da imzalanan belgeye göre Haşdi Şabi resmi güvenlik statüsü kazanmış durumundadır. Başbakan İbadi'ye doğrudan bağlı silahlı askeri bir yapı konumundadır.

Daha ilginci ve tehlikeli tarafı İran'a yakınlığı ve mezhepçi politikaları bilinen bu terör örgütü, Irak'ın "Devrim Muhafızları" pozisyonunu alacaktır. Irak'ta İran güdümünde, acımasız,kin ve nefret dolu, doğrudan Başbakan Haydar El-İbadi'yebağlı silahlı yüzbinleri aşan bu grup, Ortadoğu'da kan ve gözyaşının daha çok akacağı zamanlara kapı aralayacaktır.

Ortadoğu için İsrail ne kadar çıbanbaşı ise İran da o kadar çıbanbaşıdır. Yavaş yavaş bu "çıbanbaşı"lığa Irak da eklenmek üzeredir. Bu durumun en önemli nedeni İran'ın yayılmacı Şiî politikasıdır. İsrail'in bekâsı bir nebze İran'a bağlıdır. İran İslâm coğrafyasının fikirde ve işte birliğine hiç bir zaman kalıcı ve etkin katkı sağlamamıştır. Tarih bunu göstermiştir. İran'ın mezhep endeksli yayılmacı politikası en çok Irak ve Suriye üzerinden olmaktadır. Daha güneyde ise Yemen ve Sudan üzerinden sürdürülmektedir. İşgalci ve sömürgeci Batı (Abd,İngiltere) bunu çok iyi görmektedir. Abd ve İngiltere son 6 yıldır Türkiye'nin dünya üzerinde sesini yükseltmesinden son derece rahatsızdır. 

Türkiye'de 2004'teki açıklamaların aleyhine tutum ve tavır gerçekleştiriliyor. Bunda, dışa endeksli iç etken 2013'teki Gezi olayları ve 17/25 Aralık hukuk darbe girişimi ile Türkiye'nin yanlızlaştırılmısı ve 'muhtaçlık' haline dönüştürülmesi girişimleridir. Bu girişimler bir nevi 'devlet'in gözünü açtı. Batı'nın içerideki avanelerin niyetlerinin  ne olduğu açığa çıkmaya başlayınca, istenilen nazlanma ve irade beyanı için bahane zuhur etmişti. 'Devlet' bulunduğu coğrafyada 'oyun kurucu' olmak gerektiğini, 'oynanan' olmaktan kurtulmanın, millete verilen sözün yerine gelmesi için neredeyse 100 yıldır rafta bekleyen alternatif stratejiyi kendi oyun denklemiyle sahaya sürdü. 'Batı'nın istek ve planlarına göre değil, kendisinin ve İslâm coğrafyasının ihtiyaç ve realitesine göre plan ve proje gerçekleştirince vahşi batı çıldırdı.

Bu çılgınlığın etkisi ile 'batı' pkk/ypg/pyd ile ittifak kurdu. Sunî düşman Daeş'le mücadele(?) için yine  başka bir terör örgütünü kendine müttefik seçti. Suriye'de pkk/pyd, ile ittifak kurarken, Irak'ta da Şiî 'Haşdi Şabi' ( anlamı, halk güçleri) örgütünü müttefik seçti. 

Bu yüzden Musul mes'elesi Türkiye'nin olduğu kadar İSLÂM ÂLEMİNİN meselesidir. 

ABD, eli kanlı,acımasız ve kin yüklü, enaz DAEŞ kadar tehlikeli HAŞDİ ŞAABİ terör örgütü için "saygı duyulacak grup" olarak tanımlıyor. 

Bu saygı duyulacak(?!) grup, Iraklı bir Türkmen'in cep telefonu ile çekilmiş görüntüleri Türk askerine vermesi ile ortaya çıkmıştır ki, yakaladıkları sünni genci diri diri, öldürmeden karnını deşip kalbini ve ciğerlerini çıkarıp yiyecek kadar vahşet bürümüş bir gürûhtur.

ABD bu kin ve öfke dolu fırkanın yapılan operasyonda ön sıralarda bulunmasından hiç rahatsız değil. Hatta memnun görünüyor.

Ha 'Işid', ha 'Haşdi Şabi'! 

Özelde Amerika, genelde Batı için ölen müslüman olduktan sonra mezhebi ne olursa olsun önemli değildir. Öldüren de önemli değildir. Tek önemli olan Ortadoğu'da atılan adımların kendi oluşturmaya çalıştıkları "Yeni Dünya Düzeni" için ne derece tehdit ve ve imkan verdiğidir.

Irak ordusunun %85'i şiilerden oluşmaktadır. Haşdi Şabi terör örgütünün sayısı ise 100- 150 civarında olduğu söylenmektedir. Bazı kaynaklar 300 bin kişilik bir milis gücü olduğunu belirtmekte. Bu yönüyle bu terör örgütü peşmergeler ve  Irak ordusundan bile kalabalıktır. Neredeyse 2-3 katıdır. 

DEAŞ'tan temizlenmeye çalışılan tüm şehirler Sünni şehirleridir. Yapılacak operasyonlarla enaz IŞİD kadar operatif güçler tarafından eziyet verilecektir.  Binlerce,hatta milyonlarca müslüman, özellikle ve ekseriyetle Sünni müslümanlar yine yurdundan, evinden, hatta canından olacaklar.

Yine, bir müslüman(?) grup başka bir müslüman kitleye acımasızca zulmediyor, zulmedecek...

Bu zulüm karşısında yine kucak açan tek vatan Türkiye olacaktır. Türkiye dışında hiçbir devletin umurunda olmayacaktır. Bizim dışımızdakiler sadece içlerinden işlerine yarayacak çok az sayıdaki kullanılabilecek inanç ve kimlikteki insanları menfaatleri için devşirmeye çalışacaklardır.

"Batı"için kendinden olmayan için 'hak-hukuk' sadece kuru bir söylemdir. (Kısmet olursa bunu başka bir yazının konusu yapacağız.) Onun için Suriye'de yaşanan iç savaşta hayatını kaybeden yüzbinlerin, evinden yurdundan olan milyonlarca insanın hiç bir kıymeti yoktur. İşte Avrupalı -tekdişi kalmış- medenî(?) ülkelerin Suriye'li mültecilere gösterdiği muamele ortadadır. Ne varsa gene aziz milletimizde var. 

ABD "Yeni Dünya Düzeni" diyerek dünyaya yeniden şekil ve düzen vermek istiyor. Bu 'düzen'in asıl alanı 'İslâm Âlemi'dir. İslam aleminde de merkez Ortadoğudur. Bunu yaparken bize, " siz karışmayın,karışamazsınız" demektedir. 

Ancak, İslâm coğrafyasında bu duruma itiraz edecek Türkiye dışında haysiyetli, aklı başında bir devlet de bulunmuyor. Türkiye sesini yükselttikçe Batı ve Ortadoğudaki kuklaları iyice kuduruyor. Hatta bu kuduranlar en zor anlarında hep yanlarında olduğumuz halklar ve bu halkların oluşturduğu devletlerdir.

Vefasızlığa düçar olmak sanki bu milletin ve devletin kaderinde var. Aslında gerçekten yanlız bir milletiz. Dost görünenlerin çoğu "iyi gün dostu" durumunda. 

Ne Suriye, Ne Irak, ne de Ortadoğu'daki diğer irili ufaklı devletler aslında tek başına birer devlet değildir. İran ise köklü bir devlettir. Ancak, bu köklülük bize benzememektedir. Yönetiminde Türkler hakim iken de bize karşı (Osmanlıya) her daim sorun çıkarmıştır. Bunun en önemli nedeni İran'ın mezhep farklılığı ve dayatmacılığıdır. İran'ın ülkemize duyduğu haset gürümüzde de aynı kıvamla devam etmektedir.

Görünen o ki bu cennet vatanı, ülkemizi, Türkiye'mizi önümüzdeki süreçte -Musul meselesi eksenli- oldukça netameli ve zor günler bekliyor. 

Maksadım felaket tellallığı yapmak değil, uyanık ve milletçe hazırlıklı olmak gerektiğini düşünmemden dolayıdır. 

Hangi şart ve durumda kalırsak kalalım MİLLETÇE BİR, BERABER, YEK VÜCUT OLDUKTAN SONRA YEDİ DÜVEL GELSE YILDIRAMAYACAKLARDIR. 

Allah ülkemizi, devletimizi, milletimizi yüce ve baki kılsın.

Selam ve dualarımla...

Bu yazı toplam 1945 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ŞEVKET KARAYİĞİT Arşivi
SON YAZILAR