MUSTAFA KINIKOĞLU

MUSTAFA KINIKOĞLU

"OKU"DAN NE ANLIYORUZ

"OKU"DAN NE ANLIYORUZ

Mâlumunuz okullar açıldı. Tüm öğrencilere Allah zihin açıklığı, ilim merakı versin inşallah. Eğitim sezonu başlangıçlarında özellikle muhafazakar politikacıların yaptıkları konuşmalarda Alâk suresinin ilk ayetleri mutlaka yer alır. Geçtiğimiz hafta cuma namazında da hutbenin konusu yeni eğitim öğretim yılının başlaması ile ilgiliydi ve hutbe tahmin edeceğiniz gibi surenin ilk ayeti olan “Oku!” ile başlıyordu.

Her ne kadar “oku” kelimesinin ilk akla gelen anlamı kitap okumak, okul okumak, eğitim görmek olsa da aslında kelimenin manası geniş… Canına okumak, büyük resmi okumak, içini okumak, bela okumak gibi deyimlerin her biri farklı anlamlar taşıyorlar.

Alâk suresinin başında yer alan “Oku” emrinin de okuma yazma ile tahsil etme şeklindeki ilk akla gelen anlamından farklı bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle eğitim öğretim sezon açılışlarında bu şekilde kullanılmasını hatalı buluyorum. Elbette bu İslâmiyet’in ilme, okumaya, tahsile verdiği önemi düşürmez ancak özelde Efendimiz’e ilk gelen âyeterin okuma, yazma ile ilgisi yoktur.

Düşünelim, Hz. Cebrail’in Efendimiz’e “Oku” demesi sırasında Efendimiz’in elinde bir suhuf veya kitap mı vardı? Cebrail (as) elinde bir kitapla mı gelmişti? Hayır. Öyleyse Efendimiz’den okumasını istenilen şey neydi? Âlimler, bu soruya kısaca “kâinat” diyerek yanıtlamışlar. Yani burada Allahu zü’l Celâl’in Efendimiz’den okumasını istediği şey bir anlamda sistem, sünnetullah ve kâinattır. Efendimiz’in bu hitaba verdiği cevap kitaplarda genellikle “ben okuma bilmem” şeklinde belirtilir ancak kimi âlimler aslında Efendimiz’in “okuma bilmem” değil “okuyamıyorum” dediğini söylerler. Hemen sonrasında Allah, Efendimiz’e nasıl okuyabileceğini bildirir: “Rabbinin adı ile…” Yani Allah’ın adı olmadan, Allah işin içine katılmadan hiçbir şey olmaz.

Kur’ân-ı Kerîm’in bizim anladığımız mânâ ile kitap haline gelmesi yani mushaf olması Efendimiz’den sonradır. Yani âyetler inzal olduğu sırada, ortada bugünkü mânâda bir kitap yoktur. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’de kitap kelimesi birçok âyette geçer. Daha mushaf sırasına göre ikinci sure olan Bakara suresinin ikinci âyetinde şöyle der Allahu Teâlâ: “Bu, kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır.”

Bu gibi âyetler “kitap” kavramı ile anlatılmak istenenin, aslında iki cilt arasındaki sayfalardan daha başka birşey olduğunu göstermiyor mu? Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle bir âyet de var: “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.” Burada ise “kitabın”, bizim anladığımız mânâda kullanıldığı açıktır.

En azından Diyanet’in bu nüansa dikkat etmesini umardım ama geçen haftaki cuma hutbesi bu umutlarımızı söndürdü.

Bu yazı toplam 1328 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUSTAFA KINIKOĞLU Arşivi
SON YAZILAR