MUSTAFA KINIKOĞLU

MUSTAFA KINIKOĞLU

RUM DİAMANDİ'DEN AŞIK-I RESUL YAMAN DEDE'YE

RUM DİAMANDİ'DEN AŞIK-I RESUL YAMAN DEDE'YE

Bugün sizlere bahsedip şerefyâb olacağımız kişi “Allah dilediği kimseyi doğru yola eriştirir” ayet-i kerîmesinin adete tefsiri olan bir zât-ı muhterem: Yaman Dede.
1887’de Kayseri’nin Talas ilçesinde Rum bir ailenin çocuğu olarak başlayan bir hayat… Asıl adı elmas anlamına gelen Diamandi, babası Yuvan Efendi, annesi Afurani Hanım. Çok küçük yaşta, hayatını değiştirecek olayların yaşanacağı Kastamonu’ya taşınıyorlar. Önce Rum Ortodoks Mektebi, daha sonra Kastamonu İdâdîsinde okuyor. Lisede azınlık talebelere din dersi mecburî olmamasına rağmen derslere giriyor, demek o yıllarda İslâm’a bir yakınlık var ancak henüz ızhar edilmemiş.
Hayatındaki en önemli dönüm noktasını bu lisede yaşıyor. Farsça öğretmeni tahtaya Mesnevî-i Şerif’in ilk beyitlerini yazıyor, altına da beyit sahibi Mevlâna Hazretleri’nin ismini... Böylece Diamandi hayatını değiştirecek olan Hazret-i Mevlâna ve Mesnevîsi ile tanışmış oluyor. Bu tanışma ile de içine bir ateş düşüyor, ileride kendisine “Yanan Dede” de dedirtecek ateşin ilk korları…
Daha sonra hukuk tahsili için gittiği İstanbul’da bu kor daha da alevleniyor. Galata Mevlevîhânesi’nde Ahmed Celâleddin Dede ve Ahmed Remzi Akyürek Dede’nin Mesnevî derslerine katılıyor Yaman Dede. Kendisine Yaman Dede ismini veren de Ahmed Remzi Dede... Diamandi bu esnada halen zahirî olarak müslüman olduğunu açıklamasa da aslında müslüman gibi yaşıyor, gibisi fazla müslüman olarak yaşıyor. Bu dönemde yaşadığı zorlukları şöyle anlatmıştır Yaman Dede: “Namazımı en kuytu semtlerin küçük mescitlerinde kılardım. Tam kırk yıl bazen sahursuz bazen iftarsız gizli gizli oruçlar tuttum, eşim dahi bu durumundan haberdar değildir.”
Bu gizlenme 1942’ye kadar devam etmiştir ve Yaman Dede bu tarihte müslümanlığını ızhar eder. İsmini Mehmet Abdülkadir Keçeoğlu olarak değiştirir. Bu ızharı çok sevdiği ailesinden kopmasına neden olur. İslâm’ın hristiyan bir hanımla yaşamaya izin verdiğini, devam edebileceklerini söylese de patrikhanenin beyanı ile hanımı ve kızından ayrılmak zorunda kalır. İlerleyen yıllarda bir evlilik daha yapar. Hukuk mezunu olmasına rağmen avukatlığı bir süre yapar, daha sonra hayatının sonuna kadar öğretmenlik yaparak çeşitli okullarda Türkçe, Edebiyat, Farsça, Arapça derslerine girer.
Yaman Dede bundan tam 54 yıl evvel, 3 Mayıs 1962’de ahirete irtihâl eder, kabri Karacaahmet Kabristanındadır.
Yaman Dede’nin Efendimiz’e olan aşkı kelimelerle anlatılacak cinsten değil. Yaşar Kandemir Hoca’nın naklettiği şu hatıra bize tercüman olsun: “1961 yılında İstanbul Yüksek Enstitüsü’nde Farsça dersimize gelen Yaman Dede’nin bu derin aşkının bir görünümüne şahit olan arkadaşımız Ahmet Kahraman anlatıyor: Ahmet Bey bir öğle vakti Fındıklı’dan Taksim’e çıkarken, Alman Sefareti civarındaki bir mescidin duvarına yaslanmış olan Yaman Dede’yi görür. Dede halsiz, mecalsiz, başı hafif yana düşmüş vaziyette ağlayıp durmaktadır. Arkadaşımız Dede’nin yanına koşar, hasta olup olmadığını sorar. Dede zayıf, ince ve gevrek sesiyle:
– Bir şeyim yok, yavrum, der. Resûlullah aklıma geldiği zaman kendimi kaybediyorum. Ayakta duracak mecalim kalmıyor. Ya bir yere dayanmam gerekiyor, yahut oturmam icap ediyor…”
İslâm dünyasında Türkçe’nin konuşulma orası yüzde yirmilerde olsa da Efendimiz’e yazılan naatların kahir ekseri Türkçe yazılmıştır. İşte bu naatlardan en meşhurlarından biri Yaman Dede’ye aittir. Yazımızı Yaman Dede Hazretleri’nin bu çok bilinen naatından bir bölüm ile sırlandıralım. Allah derecâtini âli etsin, Efendimiz’e olan muhabbetinden feyizlenmeyi nasip etsin.
Gönül hûn oldu şevkinden boyandım yâ Resulallah
Nasıl bilmem bu nîrâna dayandım yâ Resulallah
Ezel bezminde bir dinmez figândım yâ Resulallah

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah
Yanar kalbe devâsın sen bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen dilersen rûnümâsın sen
Habîb-i Kibriyâsın sen Muhammed Mustafâsın sen

Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah
Gül açmaz çağlayan akmaz İlâhî nûrun olmazsa
Söner âlem nefes kalmaz felek manzûrun olmazsa
Firâk ağlar visâl ağlar ezel mesrûrun olmazsa
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Resulallah

Bu yazı toplam 6673 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
MUSTAFA KINIKOĞLU Arşivi
SON YAZILAR