NECATİ TAYYAR TAŞ

NECATİ TAYYAR TAŞ

ÖMÜR VE ÖLÜM

ÖMÜR VE ÖLÜM

Evet, bir sene gitti ve yeni bir sene bitti. Aslında giden ve biten bir şey yok. Ama giden ve biten bir şey var, o da; ömür. İstedim ki, ömrümüzle bir hasbıhal edelim, hemhal ve hemdem olalım. Olalım da, sohbete başlamadan önce, iş bu, henüz taptaze olan iklimin, maddi ve manevi yeni nefeslere, seslere, ivmelere, bereketlere, nimetlere, esenliklere vesile olmasını umalım ve her türlü kederden, elemden, dertten, afetten, hiddetten, şiddetten berî olmasını temenni edelim.

Ömür; Başı ve sonu belli olan bir zaman, bir serüven, tanınan şans, mühlet, ayrılan bir muvakkat vakit, muayyen bir mekânda veya mekânlarda mukadder bir oyalanma. Peygamberimizin ifadesiyle: “Bir ağaç altında gölgelenip sonra yoluna devam eden garip ve yorgun bir yolcu” nun yolculuk mâcerası... Kâh acı, tatlı, kâh inişli, çıkışlı, kâh zor ve kolay bir yürüyüş... Ölüm; ömrün sonu, ama gerçek hayatın başlangıcı. Doğum; uzaması ve kısalması mümkün olmayan belirlenmiş bir ömrün mukaddimesi, mutlak ve muhakkak olacak olan ölümün habercisi ve de dâvetçisidir. Doğum; hayatın ilk basamağı, ilk nefes, ilk ses, ilk çığlık, ilk akmaya başlayıştır. Doğan; yorulmadan, usanmadan, bıkmadan, tükenmeden ölüme koşacak ve nihayet nişanlı olduğu ölümle, zamanı gelince evlenip yeni bir hayata ölümle geçecektir. Onun için, Mevlâna’nın dilinde ölüm, şeb-i arus / düğün gecesi, Necip Fazıl’ın ifadesinde, müjde ve secde diye tanımlanmıştır. Öleceğiz! müjdeler olsun, müjdeler olsun / Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! Öyle ise, hayatımız tapulu mülkümüz değil, Rabbimizin bizlere olan emânetidir. Çünkü “ölümü de, hayatı da yaratan O’dur.” Bizler, bu kutlu emanetin ipotekleriyiz. İpotekten kurtulmanın tek yolu, ona ihanet ve hıyanet etmeden borcumuzu ödemektir. Yâni, “bir damla su” dan yaratılan kulun, kulluk şuuruyla, Yaratanının huzurunda ölmeden önce ölmesidir, secdeye kapanmasıdır.

Hz.Muhammedin yâr-ı gârı (mağara dostu), hicret arkadaşı, Hz.Aişe vâlidemizin muazzez pederi, ilk Müslüman, İslam’ın ilk halifesi, sıddîk (pek doğru) ve atîk (dünyada iken cehennemden âzat edildiği bildirilen) lâkaplarıyla tanınan Hz. Ebu Bekir’e “ölümü nasıl bilirsin?” diye sordular. O: “Nefesi aldığım zaman veremeyecekmişim, verdiğim zaman alamayacakmışım kadar kendime yakın bilirim ölümü” diye cevap verdi. İşte ömür ve ömrün noktası ölüm bu... Şairlerin sultanı, cins insan, büyük mütefekkir Kısakürek’in dediği gibi: Tam otuz üç yıl saatim işlemiş ben durmuşum / Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum. Allah dostu, merhum ve mağfur Gönenli Mehmet Efendinin şu esprili mısraları ne kadar mânidardır: Bitince zincir-i saat, eder saniye tık tık / Biten şu ömrün sonunda denir ruha çık çık / Yârın rûz-u mahşerde bir fayda vermez demek hınk mınk.

Güzel Anadolu’muzda, ömrümü tükettin, ömrümü yedin, ömrümü bitirdin gibi sözler, herhalde kahır ve sıkıntı içerisinde geçen bir ömürdeki dramları, trajedileri, zikzakları, kırılmaları, ahları ve vahları anlatmak için söylenmektedir. Özellikle kamyon şoförlerinin, kamyonlarının arka kısmına; ömür biter, yollar bitmez diye yazdırdıkları kelam, yorgunluk ve bıkkınlık cenderesinde özlemleri ve vuslatları çağrıştırmanın ötesinde, bitmez ve tükenmez yollarda biten ömrü ve bitmeyen emellere yetmeyen ömrü, ömrün göz açıp kapatacak kadar kısa bir an ve lahzâ olduğunu anlatsa ve de hatırlatsa gerek...

Cihan Nebisine dediler ki, ey Allah’ın Resulü! “Hangi ömür ve kimin ömrü daha güzeldir?” Mübarek dudaklar aralandı ve şunlar duyuldu: “En güzel ve hayırlı ömür, uzun olup, güzel ve hayırlı işlerle dopdolu olan ömürdür. En kötü ve hayırsız ömür, uzun olup, kötü, hayırsız, çirkin, negatif, şer ve şirretliklerle, zifîrî ve katrânî niyetlerle, amellerle, söylemlerle, eylemlerle doldurulmuş, dikenlerle örülmüş ve kısacası heder edilmiş, hebâ edilmiş, zâyi edilmiş ve telef edilmiş ömürdür.”

Deneceklerin en güzelini ve denmesi icap edenlerin en doğrusunu ve en edebîsini bir Şairin dizelerinden nefes nefes dinlemek icap ederse: Yâdında mı doğduğun zamanlar / Sen ağlar idin, gülerdi âlem / Öyle bir ömür geçir ki olsun / Mevtin sana hande, halka mâtem. Yani; dünyaya geldiğinde ağlıyordun ya! Herkes de gülüyordu, oğlumuz/kızımız oldu diye. Bak ömrünün sonuna gelmek üzeresin. Öyle yaşa ki, sen giderken insanlar ağlasın da sen gül. Son gülen iyi güler. Son gülmek, ölürken gülmektir; yoksa diğer bütün gülmekler sondan bir öncedir.

 

Bu yazı toplam 645 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NECATİ TAYYAR TAŞ Arşivi
SON YAZILAR