ALİ ERDAL

ALİ ERDAL

HERKES MUHASEBESİNİ YAPMALI!-2- KASETTE NE VAR?

HERKES MUHASEBESİNİ YAPMALI!-2- KASETTE NE VAR?

İslâm büyüklerinin işaret ettiği gibi, insanı kurtaracak olan“sağlam itikattır”!..Önce o…Arkadaşımın “itikat arızası var” diye bahsettiğiGülen’e ait kaseti; bu iman ve idrakleseyrediyoruz.

Gülen bir camide vaaz veriyor; ben onu ilk defa görüyorum…İlk dikkatimi çeken sık sık takkesini düzeltmesi ve elbisesini çekiştirmesi... Bu neviden lüzumsuz hareketleri hep yadırgamışımdır. Kişiyi tanımada kesin ölçü değilse de, bir ipucudur. Doğu ve Batı filimlerindeki kahramanları ve kötü karakterleri bir de bu gözle karşılaştırın. Tasavvuf ehli böyle davranışlara “nebatî haller” diyor ve büyüklüğü nispetinde kişi, bu basit hallerden uzak oluyor. Teypten dinlerken vaazını sevmediğim kişi, kim olduğunu tanıdıktan ve gördükten sonra daha da sevimsiz oldu gözümde.

O yıllarda ondan, “Fetullah Hoca”diye bahsediliyor. Bağlılarına göre“Hoca Efendi”… Ben Allah’a şükür hiçbir zaman onda,“Hoca” ve hele “Hoca Efendi” vasfı görmedim. Bunun için de ondan sadece “Gülen” diye bahsettim. İsmini kullanmamaya da dikkat ettim.Bir dostum… Ona öyle saygı duyardıki,“Hoca Efendi” demekle yetinmez, “Muhterem Hoca Efendi” derdi… Birlikte bulunduğumuz meclislerde, ikimizin de ifadelerimizdeki ısrarımız, etrafımızdakilerin tebessümüne yol açardı.Bence insanlar, hayallerindeki değerehitap ediyorlar, farkında değiller.Gönülleri muhterem bir hoca efendi arıyor, bu iştiyakla bulduk sanıyorlar. İnşallah dostum bu yazıyı okur.

İyice gaza gelmiş, yerinde duramayan cemaate gözyaşları içinde hitap ediyor… Karşılıklı ağlaşıyorlar…“Sizler Kutsîlersiniz!” diye haykırıyor. Arkadaşımın itiraz ettiği ifade bu!Sonrazorda kalınırsa tevil edilebilecek uzun ve dolambaçlı cümlelerle bu “Kutsîler’in”, yani karşısındakilerin, daha yerinde ifade ile kendisine bağlı kimselerin üstün vasıflarını (!) sayıp döküyor… “Yüzlerine karşı methetmemek” emrinden bîhaber… Karşısındakiler ne yüce insanlarmış meğer… Sahabeden sonra böyle üstün vasıfları haiz başka bir nesil gelmemişmiş… Bunlar ol sebepten“Kutsîler”miş. Nerdeyse sizin üstünüzde kimse yok diyecek. Bunu söylemeden, krize girmiş gibi bağrışan dinleyicilerinde böyle bir algıyı dolambaçlı ve uzun cümlelerle, mistik ses tonu ve tavırlarla sağlıyor.Böyle bir şeyi doğrudan ve net bir şekilde belirtmeyen muğlak ifadelerin arkasına saklanan korkaklardan, oldum olası nefret etmişimdir. Yine dolambaçlı ve uzun cümlelerle, “Kutsîler” diye vasıflandırdığı karşısındakilerin ‘ikinci’ olduğunu ihsas ettiriyor.‘İkinci kutsîler’!,,Sahabeden 1500 yıl sonra, sahabeyle değerlendirilebilecek bir nesil (!)… Cürete bakın!.. Dinleyenleri coşturuyor. Bu cüretine ve mistisizmine kapılanlara acıyorum. Ta baştan beri gönlümün ısınmayışında ne kadar haklı imişim.

Konuşmasının aralarına kendisinin ne kadar mütevazı olduğunu düşündürecek kelimeler ve cümleler sıkıştırmayı ihmal etmiyor. “Tevazu göstermeye çalışmak da kibirdir. Çünkü kendinde bir değer hisseden tevazu göstermeye çalışır. Gerçek tevazu ehli, kendinde bir varlık hissetmez ki, tevazu göstermeye çalışsın. Onun tevazuu tabiîdir, yapmacık değildir”(Cüneyd-i Bağdadî). Ve dinleyicilerinden, kendisinin onlara, yani devrin kutsîlerine (!) lâyık olması için dua etmelerini istiyor. Kendisi mütevazi bir insan, karşısındakiler ise koskoca “kutsîler”!..Arkadaşım, çok haklıydı. Dinleyiciler“Kutsîler”se; sahabeyle değerlendirilebiliyorlarsa, onlara hitap eden ne olur? Hâşâ!.. Bunu söylemeden ihsas ettiriyor. Onlara lâyık olması için “Kutsîler’den” dua istiyor… Tevazu maskesi altında kendisine ‘Kutsîler’in Kutsîsi’ payesi biçiyor. “Kutsîler’in Efendisi, Kutsîler’in hocası”…Onların “Kutsî” olduğunu keşfeden ve bunu anlayışsızlara rağmen ilân eden“yüce efendi”…Her Müslüman bilir ki, kimse sahabilerle denk olamaz, kıyaslanamaz, değerlendirilemez…Onların üstünde sadece peygamberler vardır.“Ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor” deyimindeki gibi dili kendisine “kıtmir” diyor, ama haliyle dinleyicilerine‘sen neymişsin be âbi” dedirtiyor.

Kasetteki konuşmayı dinledikten sonra, ilk defa kendisini mübalâğa cüretinden ve dinleyicilerinin ‘kapıldım gidiyorum, sahte mistisizmin rüzgârına’ halinden ürktüm… Dehşete düştüm. Benim gibi sıradan bir Müslüman anladığına göre, zaman içinde etrafındakilerin de arızaları göreceklerine inanıyordum.Teypteki sesi dinlemekle, kaseti seyretmek arasında aşağı yukarı 15 yıl geçmiştir… Ama ümit ettiğim gibi bağlıları tarafından arızaları görülemedi. Bilakis müesseseleştiler. Son zamanlardaki Allah’la konuşmak, Peygamber’le halleşmek iddialarını duyunca, bu adam hasta dedim.Ve “hasta”, Amerika tarafından kullanılıyor. Hiçbir zaman tasvip etmediğim yurt dışına gidişinin veya götürülüşünün sebebi şimdi herkes tarafından anlaşılıyor.Amerika’ya gittiğini öğrendiğimde ‘Batı, her şeyi menfaatine göre değerlendirir. Demek onu kullanacak’ demiştim.Doğruymuş. Dünyaca meşhur ifade ile: “Amerika süt vermeyen ineği beslemez.”

“Kutsiler”ifadesinin bir yönü daha var… Bundan sonraki yazıda inşallah…

Bu yazı toplam 1902 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ALİ ERDAL Arşivi
SON YAZILAR