NECATİ TAYYAR TAŞ

NECATİ TAYYAR TAŞ

AŞURE

AŞURE

16 Aralık 2010 Perşembe, 10 Muharrem 1432 Aşure günüdür. Aşurenin, İbranîceden geldiğini söyleyenler olsa da, o, Arapça bir kelime olup, kamerî aylardan Muharrem ayının 10. gününe verilen isimdir. Müsteşriklere göre aşure, Hz. Musa ve kendisine inananların Firavunun zulmünden kurtarıldığı gün olması nedeniyle Yahudiler o günü oruçla yâd ederler. Müslümanların bu günde tuttukları oruç bu geleneğe dayanmaktadır. Diğer bir tespitte de aşure, Hz. Nuh’tan itibaren bütün Sâmi dinlerde mevcut olan ve özellikle oruçla geçirilmesi ve çok ibadet edilmesi benimsenen bir inanışın nesillerden nesillere aktarılmasıdır.

Sahih rivayetlerden anlaşıldığı üzere, Peygamberimiz bu orucu Mekke’de tutmuş, Medine’ye hicret ettiklerinde, Yahudilerin tuttuğu bu orucu tutmaya devam etmiş ve ashâbına da şu sözleriyle tavsiyede bulunmuştur: “Aşure günü tutulan orucun önceki yılın günahlarının affına vesile olacağını umarım.” Medine’de Yahudilerin Muharrem ayının yalnız 10. gününde oruç tuttuklarını gören Peygamberimiz, onları taklit etmemek ve hurâfelerden İslam’ı korumak için sâdece aşure günü değil, İslam’dan önce hürmet duyulduğu gibi, Kur’anın da kıymet verdiği dört aydan biri olan Muharremin 9.10.11. günlerinde oruç tutulmasını tembih eylemiştir. Bu oruç, Ramazan ayı orucu farz kılınıncaya kadar böylece devam etmiş ve Ramazan orucundan sonra yine Peygamberimizin: “Aşure, Allah’ın günlerinden bir gündür. İsteyen bu günde oruç tutar, istemeyen tutmaz” sözleriyle, Müslümanlar serbest bırakılmıştır.

Aşure gününe yüklenilen pek çok hâdiselerden; Hz. İsa’nın doğumu ve göğe kaldırılması, Hz.Eyyub’un hastalığından kurtulması, Hz. Âdem’in tövbesinin, Hz. Davut’un duasının kabul edilmesi, Hz. İdris’in diri olarak semaya yükseltilmesi, Hz. Nuh’un gemisinin Cûdi dağına oturması, Hz. Musa’nın Kızıl denizi geçmesi, Firavunun ordusuyla birlikte aynı denizde boğulması, Hz. İbrahim’in dünyaya teşrifi, kurbanlık oğlu Hz. İsmail’in yerine koç’un ikram edilmesi, Nemrut’un, Hz. İbrahim’i yakmak için tutuşturduğu ateşin gülistana dönüştürülmesi, Hz. Yunus’un balığın karnından çıkması, Hz. Yusuf’un kuyudan kurtuluşu, babası Hz.Yâkub’a kavuşması, Hz. Süleyman’a taht ve mülkün verilmesi ve hicretin bu günde tahakkuk etmesi gibi iddialar ve haberler ilmen ve dînen doğrulanmamakta ve kesinlikle “İsrâiliyat ve hurâfât ” içermektedir.

Bu meyanda, Hz. Peygamberin Müslümanlara emaneti sevgili torunu Hz. Hüseyin efendimizin bu ay içerisinde hunharca katledilmiş olması da bireysel ve toplumsal hafızamızın unutamadığı elîm hadiselerden biridir. Hz. Hüseyin’in aşure günü Kerbelâ’da şehit edilmesinin yıldönümlerinin Emevîler devrinde bayram olarak kutlanması, Fâtımî devleti zamanında resmi törenlerle icra edilmesi ve hâlâ bu gün Şiîler tarafından o günün mâteminin yaşanması ve tâzelenmesi adına zincirlerle dövünmeler, toplu ahlar ve feryatlar “ifrat ve tefrit” perspektifinde İslam’a saplanan zehirli hançerlerdir. Bu uç, uçuk ve buçuk mülâhazaların İslâm’a fatura edilmesi, Müslüman’ın zihnî ve fiilî hayatında hayâtiyet bulması hiç doğru değildir. Unutmamak lazımdır ki, Kerbelâ Faciasında kan akıtanlar da, kanı akıtılanlar da Müslüman’dı. Bu keşmekeş, girift ve kangren fâciadan gereken dersi almak ve bu hazin resmi çok iyi okumak varken ve bize burası lazımken, tarafların tarafında olmak, taraflar hakkında kıyl ü kâl etmek / ileri-geri konuşmak, birilerini takdir ve tekfir etmek Müslümanlık mürüvvetiyle kesinlikle bağdaşmaz. İşte o ders: İhtirasların, doyumsuz iştihaların, fitne ve fesadın Müslümanları nasıl birbirine kırdırdığını / kırdıracaklarını şuur derecesinde düşünmenin / düşünebilmenin idrakine müdrik olmaktır.

Birilerinin ekmeğine yağ süren ve o birilerinin devamlı tırmaladığı bu acıların asırlarca kaşınmasına, acıtan yaraların kanatılmasına rağmen, bu ayın en güzel âdeti, milletimizin kültür hayatında çok eskiden beri aşure günü pişirilen “aşure” tatlısının oluşumundaki derin ibrettir ve engin hikmettir. Hikmete ve ibrete bakın ki, apayrı onlarca nesneler aynı bir kazanda kaynayarak tadı damaklarda kalan ve senelerce yaşayan ve yaşatılan muhteşem bir tatlı oluyor. Bu keyfiyet; toplumun birbiriyle geçinemeyen, birbirlerini tolera edemeyen, farklılıkları zenginlik kabul edip sarmaş-dolaş olmayı bilemeyen, beraber yaşamasını beceremeyen ve bir türlü birbirini sevemeyen fertlerine hiçbir şey anlatmıyor mu acaba!

Bütün kötülüklerin, çirkinliklerin, eğriliklerin, olumsuzlukların haram / yasak olduğu anlamında olan bu çok mübarek ve pek mukaddes Muharrem ayına gönüllerini açan müminlerin samimî intizarlarını ve hasbî heyecanlarını tebrik ve tebcil ediyorum. Bu ayın simgesi olan aşurenin bereketlere, rahmetlere, nimetlere, himmetlere, kardeşliklere vesile, tutulan oruçların, yapılan duaların, niyazların ve yakarışların Mevlâ katında cemîle olmasını temenni ediyorum. Muharrem ayınız ve beklediğiniz Aşureniz mübarek olsun…

Bu yazı toplam 528 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NECATİ TAYYAR TAŞ Arşivi
SON YAZILAR