BİLECİK’İN DEMİR MADENİ NEREDE?
İpek Böceği’nin dünyada ve Bilecik’teki hikâyesini anlattığımız iki haftalık yazı dizimiz için hazırlık yaparken bir gerçeği fark ettim. Osmanlı’nın son dönemlerinde Bilecik bir sanayi şehri olarak gelişmekteyken, dünya savaşından sonraki Yunan işgali sırasında maalesef bu özelliğini kaybetmiş ve Yunanlılar tarafından terk edilirken, şehirdeki neredeyse bütün evler, resmi kurumlar, ticarethaneler ile birlikte Bilecik’e sanayi şehri özelliğini kazandıran bu ipek fabrikaları da yakılarak kullanılamaz hale gelmiş. Elbette bunda ipek fabrikalarının işletmeci ve sahiplerinin büyük çoğunluğunun Rum ve Ermeni kökenli olmalarının da bir payı vardır. Lâkin bu sanayi kültürünün bütün şehre sirayet etmesi hayatın olağan akışına daha uygun olduğundan, daha sonra aynı faaliyetlerin yerli müteşebbisler ile devam etmesi gerekirdi.
İpek fabrikaları elbette cumhuriyet döneminde de uzun bir süre Bilecik’te faaliyetlerini devam ettiler. Ancak bu dönemde Bilecik’in idari sınırları neredeyse yarı yarıya küçülürken, aynı zamanda cumhuriyet döneminde sanayisi ile gelişen şehirler arasına maalesef Bilecik girememiş ve uzun bir süre bu şehirde ipek fabrikaları ve tarıma dayalı ekonomi dışında ekonomik bir faaliyet yürütülememiştir.
80’li yıllarda ise Bilecik sınırları içerisinde bulunan zengin felisbat ve kil madenlerinin değerlendirilmesine karar verilerek Bilecik’in bu yönde gelişmesi için çalışmalar yapılmış ve neticesinde Bilecik’te hammaddesi maden olan pek çok fabrika açılmıştır. İşletilen mermer ocakları ile birlikte de yine şehrin neredeyse her köşesinde mermer atölyeleri ve sonrasında da fabrikalar kurulmaya başlanmıştır. Sanayileşmenin ilk dönemlerinden beri Bilecik’teki sanayi kuruluşları bölgede üretilen hammadde ile doğru orantılı olarak gelişmiştir. Bu durum da Bilecik’in özellikle madencilik bakımından önemini bir kere daha ortaya koymaktadır.
Madenciliğin geçmişi ile ilgili yaptığım araştırmalarda Bilecik’te madenciliğin çok eski dönemlere dayandığını keşfettim. Nitekim Bilecik’te bir demir madeninin varlığı neredeyse bütün kaynaklarda geçmekte ve Osmanlı devleti’nin henüz kuruluş aşamasında dahi, bu demir madenindeki cevherin işlendiği belirtilmektedir. Ancak internet üzerinden güncel kaynaklara yönelik yaptığım incelemelerin hiçbirisinde demir madeninin nerede olduğunu tespit edemedim.
Maden ocaklarının yerlerini ve çeşitlerini bilebilecek Bilecik’teki çeşitli kurumlara demir madeninin yerini sorduğumda buralardan da yeterli bir bilgi alamadım. Demir madeni, rivayet halinde herkes tarafından bilinmekte ise de, ocağın yeri ve durumu hakkında net bilgilere de ulaşmaya imkân bulunmamaktaydı…
Bu sefer de Osmanlı Arşivlerini inceleyerek bir sonuca ulaşmaya çalıştım. Başbakanlığın herkesin kullanımına açık Osmanlı Arşiv kayıtlarında yaptığım inceleme neticesinde özellikle 16. yüzyıla ait “Mühimme Defterleri”nde Bilecik Demir Madeni ile ilgili pek çok emirnamenin bulunduğunu gördüm. Mühimme Defterleri Osmanlı İmparatorluğu’nun en üst düzey karar alma organı olan Divân-ı Hümâyun’da alınan kararların bulunduğu defterlerdir. Bu bakımdan oldukça kıymetli bir kaynaktır. Kararları incelerken demir madenin büyüklüğü ve çalışma prensipleri ile ilgili bir fikir edindim ancak, buradan da demir madeninin nerede olduğuna dair açıklayıcı bir bilgiye ulaşamadım.
Demir Madeninin yerini bulmak amacıyla son olarak eski usullere başvurarak bir saha araştırması yapmaya karar verdim. Böylelikle Bilecik’te demir madeninin hangi mıntıkalarda olabileceğini tespit etmeye çalıştım. Ezelden beri Küre’de, Osmanlı toplarına gülle döküldüğün söylendiğini bildiğimden öncelikle Küre’den başlamanın doğru olacağına karar verdim. Küre Köyü Muhtarı İbrahim Gögercin’le yaptığım görüşmede, doğru iz üzerinde olduğumu anladım.
Meğerse “Demir Madeni” şu anda Küre Köyü’nün neredeyse merkezi sayılan, önceden Belediye Binası olarak kullanılan, şimdi ise Küre Köyü Muhtarlığı hizmet binası olan bina ile bu binanın arka tarafına doğru uzanan bir bölgede imiş. İbrahim Ağabey, odasında bulunan top güllelerini göstererek bunların Küre’de üretildiğini, güllelerden birini arazide bulduklarını diğer gülleyi ise köy sakinlerinden birinin evinden aldıklarını söyledi. Bu güllelerin gemilerde bulunan toplar için üretildiğini söyleyen İbrahim Ağabey, üretimin üç çeşit olduğunu, ancak yaklaşık elma büyüklüğünde olan en küçük güllelerden temin edemediklerini söyledi. Eskiden Küre’de neredeyse her evde bu güllelerden varken, kimi köylülerin gülleleri hurdacılara sattığını ve şu anda gülle örneklerinden köyde çok az kaldığını sözlerine ekleyen İbrahim Ağabey, aynı zamanda Küre Köyü’nün Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi zamanında kurulduğunu, ancak demir madeni bulunması sebebiyle Osmanlı döneminde Kütahya, Denizli ve Konya’dan ailelerin buraya iskan edilerek, ocaklarda çalıştırıldıklarını da söyledi. Hala Küre’de “Kütahya” ve “Konya” soy isimlerinde aileler olduğunu biliyoruz.
Böylece demir madeninin yerini tespit etmiş olduk. Peki demir madeninde yapılan üretim hangi boyuttaydı?.. Küre’de kaç adet maden ocağı bulunmaktaydı, bu madenlerin işletmesinde kaç kişi çalışmaktaydı, çalışanların ihtiyaçları hangi bölgelerden karşılanmaktaydı?.. Maden ocağında çalışan işçiler nerelerden temin edilmekteydi?..
Mühimme defterlerinde yaptığım incelemelerde bu konuda da somut bilgilere ulaştım.
Haftaya devam edelim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.