NECATİ TAYYAR TAŞ

NECATİ TAYYAR TAŞ

ŞEB-İ ARUS

ŞEB-İ ARUS

Gelmiş ve geçmiş en büyük âlimler ve veliler zincirinin altın halkası, Mevlevî tarikatının kurucusu olan Mevlânâ Celaleddini Rûmî, Hz. Ebu Bekir’in 12. Torunu olup, 1207 de Horasan’a yakın Belh şehrinde doğmuş, 1273 de Konya’da vefât etmiştir. Bu gün, onun Hakk’a yürüyüşünün 737. Yıldönümü. Evet, o gün, bu gün, yarın, kıyamete kadar anılacak, hep anılacak, hiç unutulmayacak, unutturulmayacak, izinden, yolundan gidilecek, sözleri dinlenecek, himmetinden istimdât dilenecek, eskimeyecek, bitmeyecek, tükenmeyecek, pörsümeyecek, menkıbeleri dinlenecek, gece gündüz ziyaret edilecek, rûhaniyetine sığınılacak, duâ edilecek, mânevî huzurunda sükûn ve sürur bulunulacak, ibret alınacak, şefâatı umulacak eşsiz dehâ, ne dense her şeyin sezâ olduğu özel insan... Babası Behâeddin Veled, annesi, İbrahim Edhem Hazretlerinin torunu Mü’mine hâtundur. Mevlânâ’nın asıl adı Muhammed, lakâbı Celaleddin’dir. Anadolu’ya hicret ettiğinden Rûmî diye anılmıştır. Sevenlerin efendisi olduğu için, “Efendimiz” anlamında kendisine “Mevlânâ” denmiştir. Mevlânâ küçük yaşta ilim deryası oldu. Babasıyla birlikte Çin, Maçin, Bağdat, Hicaz seferlerinde bulundu ve pek çok ilmî münâzaralarda nice namlı ve şanlı üstatlara kök söktürdü, el öptürdü. Sultan Alâeddin Keykûbât’ın daveti üzerine, 23 yaşlarında iken Konya’ya geldi. Kayserili seyyid Burhâneddin’e talebe oldu, Şems-i Tebrîzi ile tanıştı ve ilmin erişilmez doruğuna çıktı.

O, bir ömür boyu dinlenmeden, yorulmadan, bıkmadan, usanmadan okudu, okuttu, yazdı, yazdırdı, konuştu... Mesnevisinde 47 bin, Divanında 30 bin beyit bulunmaktadır. O, ölüme “Şeb-i Arus / Düğün gecesi” dedi. Çünkü ölümle nişanlı olan insan, ölümle evlenerek, sevgilisi olan Allah’a kavuşuyor. Cenaze namazını hocası Sadreddin Konevî kıldırmıştır. Dünyanın birçok yerinde onun için gaip cenaze namazı kılınmıştır. Onun vefatı, onun dinine inanan ve inanmayan herkesi ağlatmış, karalar bağlatmıştır. Pek çok ehli kitap : “Mevlânâ bize ekmek gibi mürşitti. Mevlânâ’yı kaybettik, ekmek kapımız kapandı, mahvolduk, perişan olduk” diyerek üzüntülerini ve ıstıraplarını dile getirmişlerdir.

Bu yüce insan, Afganlı ve İranlı olduğunu söyleyenlere, kendi deyimiyle : “Benim şiirlerim Farsça olsa bile, ben öz be öz Türk’üm” demiştir. Ölümüne saatler kala, başucunda toplanıp ağlaşan dostlarına ve talebelerine yaptığı nasihate hâlâ herkes muhtaçtır : “Vefatımdan sonra, perişan ve huzursuz oluruz diye hatırınıza bir şey gelmesin. Beni hatırlayın. Allâh’ımın izniyle size maddî ve mânevî yardımda bulunurum, her yerde imdâdınıza yetişirim. Sözlerimi iyi dinleyiniz. Size bâzı tavsiyelerde bulunacağım. Bunları işitenler işitmeyenlere söylesinler. Gizli ve âşikar Allah’tan korkunuz. Günahlardan sakınınız. Az yiyip, az uyuyup, az konuşunuz. Çok oruç tutunuz. Zamanlarınızı namaz kılarak değerlendirin. Daima şehveti terk edip sefihlerle, cahillerle mücadele etmeyi, onlarla oturup kalkmayı bırakınız. Onları kendinize muhâtap etmeyip, hep iyi insanlarla beraber olunuz. Ya hayır konuşunuz ya susunuz. Mahlûkatın sıkıntılarına sabrediniz. Biliniz ki, insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır. Herkesle dost olun, kimseye kin tutmayın, herkese tevâzu gösterin. Zira alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır. İnsanı iki dünyada yücelten ilimdir, ameldir, ihlâstır ve güzel ahlaktır...” Ruhuna binlerce fâtiha olsun… El Bâkî Hüve-l Bâkî...

Bu yazı toplam 521 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NECATİ TAYYAR TAŞ Arşivi
SON YAZILAR