TÜRK KİMLİĞİ
Talebesi olduğum için Allah’a sonsuz kere hamd ettiğim Ali Hocamın yedinci ve son eseri “Türk Kimliği” basıldı.
Seksen yıllık bereketli bir ömrün meyvesi bu eserin, basıldı haberini verebilmeyi –Kardelen sayfaları şahittir- son iki senedir bekliyorduk. Salgın hastalık, kâğıda gelen fahiş oranda zamlar ve baskı maliyetlerinin artması gibi türlü sebeplerle kitap basılamamıştı. Ağabeyimiz, dostumuz, gönüldaşımız eski Bahçelievler Belediye Başkanı Muzaffer Bey (Doğan), meseleye el attı ve eserle okuyucusu arasındaki bütün engelleri kaldırmaya muvaffak oldu. Allah, kendisinden razı olsun. Mekki Yassıkaya’nın genel yayın yönetmenliğini yaptığı eser, Erguvan Yayınevi tarafından okuyucuya sunuluyor.
Türk Kimliği, Hocamızın bugüne kadar Sakarya Gazetesi’nde ve Kardelen Dergisi’nde yayınlanmış yazılarını ihtiva ediyor ama sadece bu yazılardan ibaret değil. Yayın tarihi belirtilerek kitaba alınan yazıların birbirlerinden farklı zamanlarda kalem alınmasına rağmen aralarındaki âhenk ve irtibat okuyucuyu şaşırtmasın. Zira bu yazılar, uzun yıllar öncesinden bir gün kitap haline geleceği düşünülerek kaleme alınmış… Kitap, giriş kısmı hariç yedi bölümden meydana geliyor. Her bölüm de ayrı bir alt başlık altında toplanmış.
“Kimlik nedir?” sorusuna cevapla başlıyor eser; “Allah yaratıyor!.. Yarattıklarının içinde bir varlık, üstünlük bahşedilmiş bir tür; bu kimlik atlasındaki her “bir”i… Gün gün keşfediyor… Keşfettikçe… Özelliklerine göre listesindeki yerine yazıyor. Zapta geçiriyor… Eser sahibinin kudretini kaleme alıyor... Kendi menfaati için… Ne olduğunu öğreneyim ki istifade edebileyim, icatlarım için örnek alayım. En üstün ve en akıllı olduğuma göre dünyaya ve dünyada her şeye daha çok hâkim olayım… Hattâ kâinatta hâkim olamadığım hiçbir şey kalmasın. Kendisine ihsan edilen nimetler sayesinde Yaratıcı’nın verdiği imkân ve kabiliyetlerle Yaratıcı’nın verdiği imkân ve ihsanlarla diğer varlıkları tespit ediyor, her birine kimlik çıkarıyor. Buna “ilim” diyor… Eğer bu işi yaratıcıya yol diye yapmıyorsa, muhteşem varlık âlemi içinde basit ve muhteris bir zabıt kâtibi sadece…”
(…)
“Peki… Allah’ın emirlerine iradesi ile riayet ve O’na iradesiyle ibadet edecek olanın kimliği nasıl ve neye göre ortaya konacak? Nasıl yaşaması gerektiği, kendi tercihine bırakılmış varlığın ve topluluklarının kimliği nasıl ortaya konacak? Ve bu işi kim yapacak?
İnanıp inanmamakta muhayyer bırakılan insan, her halde başıboş bırakılacak değildi. Tabiî ki, tercihini nasıl kullandığına bakılarak... Aralarından Allah’ın seçtiği yol göstericilere ne kadar itaat ettiğine bakılarak… Yani “takvasına” bakılarak…”
Türk kimliğinin kaynağı ile devam ediyor; “Hiç şüphe yok ki, Türk kimliğinin kaynağı İslâm…”
Kimliğin tezahürüne dair dünden ve bugünden ama hep hayatın içinden örnekler yer alıyor eserde. Dede Korkut destanlarında gördüğümüz millet özelliklerinin, günümüzde çok sevilen, çok izlenen bir dizi filimde nasıl ortaya çıktığını okuyup şaşırmamak elde değil. Fetret Devri ve Sadaka Taşında tezahür eden millet özelliklerini okurken yazara hem hak verecek hem de göz önündeki bu gerçekleri bugüne kadar akıl edemediğinize hayıflanacaksınız.
Eserin “Vatan ve Bayrak” bölümünde, peygamberlerin zuhurundan sonra insanlık tarihinin en mühim hâdisesinin ne olduğuna dair bugüne kadar başka bir yerde okumadığınızı zannettiğim bir tez karşılayacak sizleri. Yine aynı bölümde, toplum kibri ırkçılık karşısında Türk milletinin tavrını ve bu tavra verilen mükâfatı göreceksiniz.
Fetih hadisinin, Türk milletinin kimliğinin meydana gelmesinde nasıl bir etkisi olduğu, hadisin İstanbul’un fethini emreden zahirî mânâsının yanında, derûnunda neler ifade ettiğini, nereleri işaret ettiğini okuyacak ve İstanbul’u, fethi ve daha neleri bir kez daha tefekkür edeceksiniz.
Milleti millet yapan en önemli özelliklerden dilimize, Türkçemize dair tespitlerin de okuyucusunu derinden etkileyeceğine şüphem yok. Neredeyse yok olmak üzere olan bir dili, sessiz, sedasız ve hiçbir iddia sahibi olmadan ayakta tutan Yunus’u, Türkçenin kahramanı olarak görmekte ve göstermekte yazara hak vereceksiniz.
Bir hikâyede, küçük balıkların, büyük balığa “deniz diye bir şeyden bahsediyorlar, bize onu gösterir misin?” diye sordukları, büyük balığın da “siz bana ondan başka bir şey gösterin, ben de size denizi göstereyim!” dediği aktarılır. Yazar, “Türk Kimliği”nde büyük balığın yapamadığını başarıyor ve mensubu olduğumuz için hamd ettiğimiz milletimizi, bize haritada yer tayin eder gibi gösteriyor.
Eserin, benim için kıymeti büyük. Pandeminin en yoğun olduğu ve hane halkını etkisi altına aldığı, maddî ve manevî rahatsızlıklarla boğuştuğumuz bir anda, tashih amaçlı okuma imkânına erdiğim eser, uzun çöl yolculuğunda susuz kalmış birine buzlu şerbet ne ifade ediyorsa bana öyle gelmişti. O günden beri basılmasını beklediğim eserin milletimin diğer fertlerine de şifa olmasını dua ve temenni ediyorum.
Allah, Ali Hocama hayırlı, uzun ömürler nasip etsin. Nasip etsin ki daha nice eserleriyle müşerref olalım.
Eserin istifade edeni çok olsun.
(Bilecik’te Edebâli Kırtasiye’de)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.