MUZAFFER ÇEVEN

MUZAFFER ÇEVEN

SİNMEK, SİNDİRMEK…

SİNMEK, SİNDİRMEK…

Sinmek, sindirmek; farklı anlamları ve kullanımları olan iki ifade… Sinmek; bir şeyin içine girmek, bir yere yerleşmek, bir durumdan ya da bir kişiden çekinmek, korkmak veya utanmak anlamında… Sindirmek; yiyeceklerin mideden geçerek vücutta kullanılabilir hâle gelmesi, bir düşünceyi ya da bilgiyi içselleştirmek mânâsında… Sinmek, fiziksel bir yerleşme veya duygusal bir durumla; sindirmek, daha çok biyolojik ve zihinsel vetirelerle/süreçlerle ilgili… Sinmek, bir durumdan kaçış veya gizlenme; sindirmek, bir şeyi kabul etme veya içselleştirme… Sinmek, sindirmek; hayatın iki yüzü… Karşılaştığımız olaylar ve durumlar karşısında, sinmek ya da sindirmek durumunda olduğumuzda, hem bireysel hem toplumsal tepkiler veririz… Bu; kaçınmayı, geri çekilmeyi, pasifliği, olayları özümsemeyi, sindirerek güçlenmeyi ve aktif bir dönüşümü gerektirir… Bu, korkunun ve kaçışın gölgesinde yaşamamak demek…

Sinmek, dış dünyadaki tehditlere ya da baskılara mâruz kalmanın sonucu ortaya çıkan hâl… Kendimizi koruma içgüdüsüyle geri çekeriz, sessizleşiriz ve varlığımızı görünmez kılmaya çalışırız... Bu, toplumsal baskılar, otoriter düzenler ya da kişisel travmalar nedeniyle oluşur… Sinmek, geçici bir savunma mekanizmasıdır, ancak uzun vadede bireyin gelişimini ve kendini ifade etmesini engeller… Sindirmek, güçlenmenin ve içselleştirmenin anahtarı… Sindirmek, bir hâdisenin ya da bilginin kişinin içinde dönüşerek anlam kazanması… Karşılaştığımız zorlukları içselleştirerek onlardan ders çıkarırız ve gelişiriz... Sindirmek, yenilgiyi kabullenmek değil, ondan öğrenmek ve daha güçlü bir hâle gelmek olmalı… Hayatta başarılı olabilmek için, yaşadığımız zorlukları sindirebilme ve bunları birer güç kaynağına dönüştürebilme yeteneği olmalı… Sinmek, sindirmek arasında dengeyi bulmaya çalışmak önemli… Sinmek zorunda kalabiliriz, ancak önemli olan bu durumun kalıcı bir hayat tarzına dönüşmemesi… Sindirme becerimiz geliştikçe, korkularımızla yüzleşmeyi ve hayatın getirdiği zorlukları anlamlandırmayı öğreniriz… Sinmek, bir gölge gibi bizi örtmemeli; sindirmek ışığını arayarak aydınlanmayı sürdürmeliyiz… Sinmek, sindirmek; içsel dönüşümüzün iki ucu olarak kalmalı… Sinmek; görünmezliğe ve yok oluşa kapı aramamalı… Ses çıkarmak yerine duvara yaslanıp gölgede kalmayı tercih etmek, ne derece doğru olabilir ki… Ses çıkarmak, karşı koymanın gereği… Sessizlik, bir seçim olmamalı ve bir alışkanlığa, ardından bir karakter özelliğine dönüşmemeli… Sinen bir birey, içindeki gücü değil, içindeki korkuyu besler; kendi duygularını, fikirlerini ve varlığını bastırır… Sinen insan, ne hissettiğini değil, ne hissetmemesi gerektiğini düşünür… Bu yüzden sinmek, bireyin kendinden vazgeçişidir aslında… Sindirmek ise, dönüştürmenin sessiz galibiyeti… Sindirmek; yüzleşmenin, anlamanın ve dönüştürmenin eylemi… Bazen öyle şeyler yaşarız ki, hemen tepki veririz, acıyı, öfkeyi ya da şaşkınlığı içimizde yaşarız… Bu sinmek değil… Sindirmek; yaşananı içselleştirmek, onunla yüzleşmek ve onu bir parçası hâline getirerek büyümek… Sindiren, güçlüdür; olan biteni bastırmaz, onunla çalışır, acısını bilgelik, öfkesini irade, hayal kırıklığını direnç hâline getirir... Sindirmek; görünürde sessizdir, ancak içinde büyük bir devrim barındırır… Sinmekle sindirmek arasında ince ama belirleyici bir fark var… İrade... Sinen; edilgendir, şartlar onu bastırır... Sindiren; aktiftir, şartları kendi içinde dönüştürür… Sinmek, küçülterek; sindirmek, büyüterek etki alanı oluşturur...

Baskı karşısında sinen bir toplum, kimliğini kaybeder… Yaşadığı acıları sindirebilen bir toplum, iradesini harekete geçirdiğinde, geçmişin küllerinden yeni bir benlik ile doğar… Birey ve toplum olarak, hangi sessizliği seçtiğimiz mühim… Sessizlik, her zaman aynı anlama gelmez… Bazen korkunun, bazen gücün göstergesidir, sessizlik… Mesele, sessizliğin ardında hangi niyetin olduğu… Tercihimiz sinmek olduğunda, dış dünyanın içimizi esir almasına izin veririz… Tercihimiz sindirmek olduğunda, iç dünyamızla dışarıyı yeniden kurarız… Hayat bu, bazen her birimiz geri çekiliriz… Lâkin geri çekilişin, bizi yok eden bir suskunluğa ve içsel bir çatışmaya götürmesine razı olmamak gerek… Unutmayalım, her deneyim bizi bir yol ayrımına getirir… Baskıyı görünce, sinecek miyiz, sindirecek miyiz yoksa irademizi harekete geçirecek miyiz? Karar bizim… Sinmek, sindirmek; her anlamıyla bizi olumlu yönde geliştirmeli… Bu konuda söylenen önemli tespitler: “İnsanoğlu midesinden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter. Eğer mutlaka yemesi gerekiyorsa, midesinin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine ayırsın… Allah’a en sevimli olanınız, az yiyenleriniz ve bedence hafif olanlarınızdır…” (Hadis-i Şerif)… “Mide, hastalıkların evidir. Perhiz ise (ölçülü yemek) bütün ilaçların başıdır… Çok yemek, kalbi katılaştırır, ibadet zevkini azaltır ve bedeni tembelleştirir.” (İmam Gazâlî, 1058-1111)… “Yemek yedikten sonra hareket etmek, yemeği sindirmenin en iyi yoludur. Hareketsiz kalmak, midede hastalıklara yol açar… Yemeği iyi çiğnemek, sindirimin yarısıdır… (İbn-i Sina, 980-1037)… “Sağlıklı bir toplum, sağlıklı bireylerden oluşur. Sağlıklı birey ise doğru beslenme ve sindirim alışkanlıklarına sahip olandır…” (İbn-i Haldûn, 1332-1406)…

“Yemek, bedenin yakıtıdır; fakat çok yemek, bedeni yakar… Az ye, az uyu, az konuş; işte selametin yolunun özeti budur… (Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, 1207-1273)… “Dört şey sağlığı bozar: Çok konuşmak, çok uyumak, çok yemek ve çok ilişki kurmak… (İmam Şafii, 767-820)… “Miden doluyken yemeğe oturma, aç karnına da yemeğe devam etme… (Lokman Hekim)… “Allah’a itaat etmek istiyorsan, mideni tıka basa doldurma… (Hasan-ı Basri, 642-728)… “Özgürlük, insanın olmak istediği şey olma gücüdür.” (Epiktetos)… “İnsandan her şey alınabilir, ancak bir şey asla: son özgürlük – belirli koşullar altında kendi tutumunu seçme, kendi yolunu seçme özgürlüğü.” (Viktor Frankl)… “İnsan kaderine doğmaz, insan olur…” (Simone de Beauvoir)… “Bilgiyi öğrenmek ve onu zamanında uygulamak ne hoştur!” (Konfüçyüs)… “Düşünüyorum, öyleyse varım.” (Descartes)… “Kişilik, kişinin bilinçli ve bilinçsiz içeriğini sindirme ve birleştirme eylemidir.” (Carl Jung)…

Neyi, kimi, neden, nasıl sindirebiliriz? Sinmeyi mi, sindirmeyi mi ya da daha farklı bir çıkışı mı kabulleniriz? Her şey, kendimize ne kadar egemen olduğumuza bağlı… Ya birilerinin kuklası oluruz, kuklayıcıya teslim oluruz; ya da oyunu biz kurgularız… Mesele, biz olabilmek meselesi… Bunu en güzel dillendiren söz; “Bilmek istersen seni… Cân içre ara cânı. Geç cânından bul ânı… Sen seni bil, sen seni. Kim bildi ef´âlini… Ol bildi sıfâtını… Anda gördü zâtını… Sen seni bil, sen seni.” (Hacı Bayram Veli)… Maalesef, biz olamadığımız her dönemde hep geriye gitmişiz… Kimlik ve kişilik bunalımları yaşamışız… Globalleşmek furyasına tutulmuşuz, millî/ulusal hareket etme bilincimizi kaybetmişiz… Kimliksizlik girdabına kapılan bir bireyin, kendini yaşadığı bir topluma, kültüre veya gruba ait hissetmemesi son derece normal bir durum… Başkalarına göre yaşamamak için, kendimize güvenmeliyiz, kendimize inanmalıyız… Mutluluk, dışımızda değil, içimizde… Yoksa kendi kendimizi aldatmak için, saçma sapan bahanelerin peşinde koşar dururuz… Bunu başarmanın yolu, başkalarını değiştirmeye çalışmak olmamalı, işe kendimizi değiştirmeye çalışmakla başlamalıyız… Kendimiz olabilmek için cesaret ve dürüst olmamız lâzım… Yaşadığımız zamanda ve mekânda, başkalarına göre davranmamak, kendimiz olmak lâzım… Sindiğimizde ve birilerini sindirdiğimizde, kendimiz gibi hissedemeyiz… Bu, bizi biz olmaktan alıkoyar…

Çekinceler ve korkular, özgünlüğümüzü yok eder… Sinmek, sindirmek; dilli düdük olmanın en kısa ve keskin tanımı… Sinmek, baskıya razı olmak da; sindirmek, baskı yapmak da, zulmü meşru kılmak… Biz, nasılız, neredeyiz ve kimiz? Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven

Bu yazı toplam 441 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUZAFFER ÇEVEN Arşivi
SON YAZILAR