NECATİ TAYYAR TAŞ

NECATİ TAYYAR TAŞ

ALLAH’IN EVLERİ

ALLAH’IN EVLERİ

Ekim ayının ilk haftası, 1986 senesinden beri ‘Câmiler Haftası”, 2003’den itibaren de “Câmiler Ve Din Görevliler Haftası’ olarak kutlanmaktadır. Hafta boyu, câmilerimizin mânâsı, derin izler ve ‘hoş sedâ’ bırakan hocalarımızın ölümsüz ve eskimez muazzez hâtıraları senede bir gün de olsa yâd edilerek, ruhları şâd edilmektedir.

Evet, Câmilerimiz, hakka müştak yüzlerin, gözlerin, yönlerin, gönüllerin nazargâhı, zarif ve latif duyguların, misyonların, aksiyonların, duruşların, kimliklerin, kişiliklerin kıblegâhı olan genel merkez ‘Kâbe-i Muazzama’nın şubeleri makâmındadır. Onun için Kâbe’ye ‘Ümmü’l Büyût / Evlerin Anası’ denmiştir. Ne güzel teşbih edilmiş. Çünkü ana kucağı sıcaktır, devâgahtır, karargâhtır. Huzur onda, sürur, sükûn oradadır. Müslümanların, “Artık yüzünü Mescid-i Harama çevir” Kur’an emriyle, Kudüs’den Kâbe’ye dönmelerinin sebebi, Allah’ın tekliğini, birliğini fiilî olarak haykırmanın yanında, haykıranların ‘kurtuluş’ için, ‘birlik ve dirlik’ den başka çârelerinin bulunmadığı gerçeğini ifâde etmeye, Peygamberimizin şânını yüceltmeye, mü’minlerle münafıkları tefrik etmeye, münafıkların aldatmak ve kandırmak üzere kurulu hayatlarını kökünden sarsmaya mâtuftur. Onun için, kıblenin tahvili, fikrî ve zihnî evrensel bir ihtilal ve inkılâptır. Bkz. Bakara / 143. Peygamberimizin, “Yeryüzünün her tarafı mescittir” beyanıyla her mekânda ibadet yapılmasına ruhsat verilirken, câmilerin ‘ibadet’e tahsis edilmesi, ‘Allah’ın Evi’ olarak isimlendirilmesi, Allah’ın huzurunda cemaat şuuruna duyulan ihtiyacı resmetmektedir. O evler ki, oralarda yalnız Allah’ın rızâsı aranır, yalnız Ona duâ edilir ve yalnız Ondan istenir. İşte Kur’anın fermanı: “Mescitler şüphesiz Allah’ındır. Öyleyse oralarda Allah’a yalvarırken başkasını katmayın.

Câmilerimiz kurtuluş adalarımız, ışık sigortalarımız, oksijen çadırlarımız, bir benzeri olmayan kültür komplekslerimiz, hürriyet ve istiklâl simgelerimiz, vatan tapularımız, miras belgelerimiz ve senetlerimizdir. Câmilerimiz mihrâbıyla mâbet, minberiyle devlet, kürsüsüyle hizmet mekânlarımızdır. Bu nitelendirmelere şartsız teslim olmak ve bu nitelendirmelerin gereğini icrâ etmek mü’minlerin inanışında bir sevdâdır. Çünkü camiler hayatı anlamlandıran, madde ve mânâyı mânâlandıran mekânlardır. Müslümanların bu mekânlar üzerindeki cehtlerini, gayretlerini, himayelerini, ilgilerini, muhabbetlerini ve hassasiyetlerini bakınız Mevlâ’mız nasıl değerlendiriyor: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe îman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler îmar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.

Ya Allah’ın evlerine yan bakanların durumu! Onları da yine Rabbımızın kelâmından dinleyelim: “Allah’ın mescitlerinde Onun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zâlim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. Başka türlü girmeye hakları yoktur. Bunlar için dünyada rezillik, âhirette de büyük azap vardır.” Onun için asırlarca milletimiz, ‘Ben gerekirse susuz, güneşsiz, ekmeksiz yaşayabilirim ve fakat câmisiz yapamam, yaşayamam’ diyerek, zaman ve mekânın acımasız tahribâtına meydan okurcasına, sanki cemâdâtı konuştururcasına ve sanki mâverâya ‘inancını’ haykırırcasına gökyüzünü andırır çil çil kubbelerle, Allah’a uzanan alımlı ve anlamlı minârelerle yaşadığı diyarları nakış nakış işlemiştir.

Bütün bu hizmetler ve çileler, elbet şu mısralarda terennüm edilen ‘aşkın ve kulluğun’ hatırı içindir: Denildi mi bir yerin adına Türk beldesi / Gözü Al bayrak arar, kulağı Ezan sesi / Ruhumun senden, İlâhî şudur ancak emeli / Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli / Bu ezanlar ki şahâdetleri dinin temeli / Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. Muhammet İkbal’in feryâdı da hatırlanmaya değer herhalde: Yâ Rab, yıldızıma uyanık bir göz ihsan et / Bir minâre gölgesinde bir mezar nasip et. İkbal’in duâsı kabul edilmiş olacak ki, şimdi o, Pakistan’ın Lahor şehrinde, mescid-i Şahi’nin minâresinin gölgesinde kıyamete kıyam etmektedir. Selçuklu Devleti’ni kuran Alparslan’ın amcası ve üvey babası, cihan yiğidi Tuğrul Beyin söyledikleri ise, milletimizin soy ikliminin ilhamıdır: ‘Allah’ın evini yapmadan kendi evini yapanların akıllarına şaşarım.’

Bu hafta vesilesiyle, câmilerimizin isimli ve isimsiz, hayatta ve mematta bulunan bütün bânilerini, mimarlarını, ustalarını, kalfalarını, çıraklarını, samîmî ve hasbî hizmetleriyle görev yapan hatiplerini, imamlarını, müezzinlerini, kayyımlarını minnetle ve şükranla anıyorum... Hayatta olanlara sağlık, sıhhat, saadet, selamet, âfiyet, âtıfet, huzur, sürur, sükûn Hakka yürüyen nice mâlum ve meçhul hademe-i hayrâta Allah’dan rahmet, merhamet ve mağfiret diliyorum. Cümlenizi, bu muazzez ruhlara bir fâtiha okumaya dâvet ediyorum.

Bu yazı toplam 627 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NECATİ TAYYAR TAŞ Arşivi
SON YAZILAR