ALİ ERDAL

ALİ ERDAL

(OY)UM, “REY SAHİBİNE”!..

(OY)UM, “REY SAHİBİNE”!..

“Tavlada vuran, damada süren…” Halkın böyle söylediğini bilmeyen yoktur… Fiilce zengin Türkçe’nin bir güzelliği olarak, fiili söylemeden mânâsı anlaşılıyor… “Vuran” ve “süren” ne olur?.. Kazanır… Kim? Hamle yapan, taarruz eden...

Vuran ve süren niçin kazanır? Saldırdığı için mi? Bilakis, öfkeyle kalkan, zararla oturur… Karşısındakinin ve kendisinin oyundaki durumunu objektif olarak tespit ettiği; gelebilecek hücumları yine objektif olarak kestirdiği, en doğru hamleleri kararlaştırıp, neticede “vurmak” ve “sürmek” kararını verip uyguladığı için kazanır… Hamleyle ne kazanacağını, sonra hangi mukabelelerle karşılaşacağını iyi hesaplamıştır. İnisiyatifi kaybederse, başına gelecekleri kestirmiştir… “En iyi müdafaa, taarruzdur!”… En iyi müdafaa saldırmaktır mânâsına değil, şartları doğru değerlendirip hamleyi ona göre yapmak mânâsına... Tutuk, kararsız ve çekingen değil; ne yaptığını ve ne yapacağını bilen, kararlı… Yani “rey sahibi”… Düşünür, doğru tespitler yapar ve “telif eser” değerinde fikir ortaya koyar… “Rey sahibi” fikir sahibidir, fikir sahibi hamle yapar…

Sadece kendisini savunmayı düşünen boksörün akıbeti, korunamadığı bir yumrukla nakavt olmaktan başka ne olabilir? Rey sahibi, rakibini iyi tanır; zayıf ve kuvvetli yönlerini objektif olarak tespit eder ve ona göre hamlesini yapar… Rey sahibi olmamak, fikirsizliktir… Fikirsizlik de, kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgârına misali, dışındaki şartlara esir olmaktır. İtfaiye, ilk önce yangını kontrol altına alır. Yangının hücumunu durdurur. Hangi güçle mücadele ettiğini bilmeden, nereye, ne kadar ve nasıl yangın söndürücü kullanacağını bilmeden, tonlarca malzemeyi telâşla ve rastgele kullanmakla yangın söndürülmez… Belki azdırılır… Yangını kontrol altına alan, yani olayın üstüne çıkan, rey sahibidir. Savaşı rey sahibi komutan kazanır.

Bahçıvan tohumu, toprağı, iklim şartlarını biliyorsa… Neyi nasıl niçin yetiştireceğinden eminse… Rey sahibidir… Bahçıvanın engellere “taarruzu”; “has bahçeyi” meydana getirir… “Taarruz” kırmızı görmüş boğalar gibi şuursuzca saldırmak değil, gerekenleri şuurla, cesaretle ve plânlayarak yapabilmektir. Ameliyatını sakin bir şekilde yapan operatör, hastalığa taarruz etmektedir. Doktora, yanlış tedavi iddiasıyla asabiyetle bağırıp çağıranın yaptığı “taarruz” değil, saldırıdır.

Devlet adamı; devletinin, milletinin, vatanının, tarihinin, coğrafyasının ve dost ve düşmanlarının imkânlarını, iç ve dış şartları, bunların etkileme kapasitelerini, milletin içinde en iyi bilen ferdi olmalıdır… Yani “REY SAHİBİ” olmalı… Bunları bilerek hareket etmektir “taarruz”… “Vurmak” ve “sürmek” keza…

Orkestra şefi; hangi eseri, kimlerle nasıl icra edeceği konusunda hiçbir tereddütü olmadan işini aşkla yapar… Halkımızın “kılıbık” diye alaya aldığı tip; rey sahibi olamadığından “sakalı kaptırmış” bir zavallıdır. Rey sahibi olamayan, ne kadar kuyruğu dik tutmak istese de, birilerinin kuklası olmaktan kurtulamaz. Kuklalıktan bir gömlek iyiyse, söylemese de için için takdir ettiği kişinin, taklitçisi olur… Rey sahibi olmak; devlet adamlığının, mevki yükseldikçe artması gereken bir numaralı vasfı…

Söyle ey ilk defa ‘sence cumhurbaşkanı kim olsun?’ diye “REYİNE” müracaat edilen millet ferdi!.. Bu durumda devlet orkestrasının başına seçeceğin cumhurbaşkanına; devlet nizamının nasıl yönetileceğini, gerektiğinde ne zaman nereye hangi tavrı göstereceğini bilmeyi ve uygulamayı mı; yoksa tepede sembolik bir kukla gibi oturmasını mı yakıştırırsın?

Cemiyet meydanına atılan, neleri gerçekleştirebilmek için destek istediğini açıkça söyler. Kendisi inandığı için, milletini de inandırır. Milletini; milletinin prensipleri, idealleri etrafında birleştirir; fani şahsı etrafında değil… İlle sembolle ifade edilecekse fani şahsı, bu mânânın sembolüdür. Nasıl bir hayat teklif ettiğini, bu sayede nelerin kazanılacağını, aksi takdirde akıbetin ne olacağını açıkça ve tevile imkân bırakmayacak bir kararlılıkla söyler. ‘Herkesi kucaklayacağım, herkese eşit mesafede duracağım, kimseyle kavga etmeyeceğim, yurtta ve dünyada barıştan yanayım’ nev’inden sözler; sünepelerin, fikri olmayanların dilinin (peleseng)idir. Böyleleri ancak, suflörlerden duyduklarını seslendirirler. Rey sahibi, şartlara göre konuşmaz, şartlar ne olursa olsun, inandığı yolda yürür, fikrini müdafaa eder; akıbeti, “devlet başa” da olsa, “kuzgun leşe” de olsa göze alır. Rey sahibi, tehlikeyi görür, gösterir ve üzerine yürür. Rey sahibi adamın, söyleyecek sözü olur. Fikri ve dâvâyı, her hatırın üstünde, milleti adına tutar… Millet; karşısına o vasıfta biri çıktıysa, o şöyle bir görünüverse; neden bahsederse bahsetsin ve kim ne derse desin, bir çift lâf etse bile onu anlar ve o nisbette onun yanında yer alır… Milet ruh köküne aykırı olanı, uygunluğu mânâsına ne söylerse söylesin anlar ve karşısında yer alır. Türk milleti bunu bütün seçimlerde göstermiştir.

Bir tek oyum var!.. Bir tek de olsa kıymetli… Çünkü her oy, bir “REY”dir. Onu, bir kemiyet olarak, sayı olarak, “1” olarak değil; “REY SAHİBİNİN, FİKİR BEYANI” olarak; Allah’tan oy verdiğim kişiyi, milletin dâvâsına sadakati nisbetinde sonuca ulaştırmasını dua ederek, kullanacağım…

Oy, rey sahibinin hakkıdır.

Bu yazı toplam 1414 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
ALİ ERDAL Arşivi
SON YAZILAR