MUZAFFER ÇEVEN

MUZAFFER ÇEVEN

DİLİN KEMİĞİ YOK…

DİLİN KEMİĞİ YOK…

Dilin kemiği yok… İletişimin gücü, dille ve insan davranışlarıyla ilgili… Dil, insanlık tarihinin en eski ve en güçlü iletişim kurma aracı… Dil, insanın düşüncelerini, duygularını, beklentilerini ve tecrübelerini ifade etme biçimi… Konuşmak, düşünceleri paylaşmak, duyguları ifade etmek ve toplum içinde ilişkiler kurmak için kullandığımız dil; düşünce dünyamızın şekillenmesinde önemli… ‘Dilin kemiği yok.’; dilin esnekliğinin, sınırsızlığının ve tehlikeli gücünün ifadesi… ‘Dilin kemiği yok.’; yanlış anlaşılmaların, dedikoduların veya iletişimsizlikten kaynaklanan sorunların yansıması… ‘Dilin kemiği yok.’; dilden dökülen sözlü veya yazılı fikirlerin ve duyguların aktarılması, kelimelere çok farklı anlamlar katan dilin ve tavrın esnekliği… Çatışmaların çıkması, yanlış anlaşılmaların ve güvensizliklerin olması; dilin ve beden dilinin yanlış kullanımıyla alâkalı…

Dedikodu, yalan, manipülasyon gibi dilin kötüye kullanımı, bireyler arasındaki bağların zayıflamasında en büyük neden… Dilimiz, kendimizi ifade ederken gerçekten ne hissettiğimizi ve düşündüğümüzü açıkça ortaya koymalı ki, iletişim doğru, sağlıklı, etkili ve sürdürülebilir olsun… Aksi takdirde, dilin, maksada uygun kullanılmamasıyla ve sosyal medyanın etkisiyle, kelimeler daha hızlı ve geniş kitlelere ulaşarak yanlış anlamalar ve tahrik edici içerikler hızla yaygınlaşır… İnsan, ne söylediğine ve neyi nasıl söylediğine göre kıymetli ya da kıymetsiz olur… Bu, dile sahip olanın iradesiyle ve sorumluluğu ile ilintili durum… Dil, gerçekten, insanları bir araya getirme ya da insanları birbirinden uzaklaştırma gücüne sahip… Sözler, doğru kullanıldığında insanlar motive olur; toplum doğru hedeflere yönlendirilebilir, barış ve huzur olur… Bütün mesele, dilimizi doğru, etkili kullanabilmek ve dilimizi tutabilmek… Ağzımızdan çıkacak sözlere dikkat edelim ki, kötü sözlerin veya yanlış ifadelerin olumsuz sonuçlarına katlanmak zorunda kalmayalım… Unutmayalım, sözlerin bazen fiziksel şiddetten daha fazla zarar verebileceğini ve kelimelerin gücünün kılıçtan daha keskin olduğunu…

“Söz gümüşse, sükût altındır.”… Elbette yerinde, doğru zamanda konuşmak değerli; lâkin bazen susmak ve susmasını bilmek belki daha değerli… Olur olmaz konuşmak, marifet değil… Az ve öz konuşmak, doğru… Mâlum, dilimizden ne dökülürse, gönlümüzden o çıkar… Söylediklerimiz, onun iç dünyamızın, düşüncelerimizin ve duygularımızın açığa çıkmasına sebep… Başımıza ne gelirse dilimizden gelir… Dilimiz, yaşadığımız olayların ve çevremizdeki kişilerle olan ilişkilerimizi ele verir… Sevgi ve saygı, dil ve fiil ile olur… Sevgi ve saygı, iletişimin olmazsa olmazı… Saygı, Türk ailesinin ve Milletinin vazgeçilmez değeri… Japonya’da toplum içinde insanların birbirine olan saygısı son derece mühim... Saygı gösterirken kullanılan kibar sözcükler ve güler yüzle eğilmeler (omotenashi), Japonların hayat tarzı… Japonya’da herhangi bir dükkâna, sinemaya, hamama vs. nereye giderseniz gidin karşılaşacağınız ilk söz, ‘irasshaimase’(Hoş geldiniz)… Japonlarda saygı unsurunun en temel noktaları, dilin doğru kullanılması ve yüzün gülümsemesi… Aslında, her sorunun temelinde sevgisizlik ve adabı muaşeret kurallarının eksiliği var…

Sözüne sahip olamayan, söylediğine sahip çıkamayan, yüksek sesle düşünüp rastgele konuşan ve sözün çıktığı ve geldiği yeri bilemeyen, başkalarıyla nasıl doğru, sağlıklı, etkili ve sürdürülebilir bir iletişimi kurabilir ki? Ağzı olan konuşunca, söz akıldan süzülmeden ses veya yazı olarak çıkınca, iletişim felç olur. İletişimde esas olan ‘ilet’ olmalı; yoksa her bir şey ‘illet’ hâline gelir… Vücut dilimiz, dilimizle, gönül dilimizle bütünleşmeli… Söze bile gerek kalmadan gönülden süzülen bir gülümseme ile kurulan iletişim bütün kapıları açar… İletişimde istekli, iyi niyetli, gönüllü olmak ve dilimizden çıkanlara dikkat etmek gerek… İletişimde teknolojiyi doğru ve iyi kullanabilmek, mühim… Etkili iletişim için etkin dinleyici olabilmek, ön yargısız olabilmek, açık/net ve anlaşılır olabilmek, beden dilini iyi kullanabilmek, ses tonunu iyi ayarlayabilmek, arkadaş canlısı olabilmek, eleştiriye açık olabilmek, etkili ve doğru soruları sorabilmek, empati yapabilmek, kelimeleri doğru seçebilmek lâzım… Algılama-anlama-iletişim engelli olmamak için gönül penceremizi açık tutmak lâzım… Sağlıklı bir iletişim için, empati ve merhamet odaklı olmak lâzım… Her daim hatırlamamız gereken; iletişimin sadece anlatmaya ve yargılamaya dayalı olmadığı; anlamaya ve dinlemeye endeksli olduğu gerçeği…

Rastgele konuşmak, gevezelik yapmak, en tehlikelisi… Bu, ucuz davranış tarzı, lafebeliği/lafazanlık/demagoji… Küfre kapı aralayan yaklaşımdır demagoji… Demagoji; bir kimsenin veya birilerinin hislerini tahrik ederek, kamçılayarak, okşayarak, kişi ya da kişilere gerçekdışı şeyler söyleme hokkabazlığıdır, gerçekleri çarpıtmadır... Ağzı laf yapmaktan ibaret iletişim çarpıklığı, iletişimde bir sonraki adım olan fikr-i küfriyi başrole taşır… Kafamızda zaten yargılayıp karar hâline dönüştürdüklerimize ve dogmalara/doğru diye öne sürülen öğretilere göre kendimizi kilitlediğimiz durum farklı söylemlere hayat imkânı vermez… Tahammülsüzlük girdabına sürükler konuşanı, dinleyeni ve okuyanı, yazanı… Sözlerin yüksek sesle söylenmesi değil, vücut ve gönül diliyle ve doğru aktarılması daha tesirli… Muhatabımızı, eşimizi, dostumuzu fikrimizle ikna etmeliyiz… İletişimsizliktir, sevgi ve saygıyı katletmektir demagoji ve küfre meyletmek… Hele hele bir insan; ekmeğini, aşını, yorganını, hayatını paylaştığı birine nasıl küfredebilir? Necip Fazıl Kısakürek’e sormuşlar “Kırılan kalp yine sever mi?” “Evet” demiş. Yine sormuşlar: “Siz hiç kırılan bardaktan su içtiniz mi?” Yine cevap vermiş: “Peki sen hiç bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi?” Kırılan bardaktan su içmeye devamdır, demagoji ve küfre teslim olmak… Konuştuklarımızdan dolayı hesaba çekileceğimiz için “Ya hayır söyle ya da sus” ve “İnsanları yüzüstü Cehenneme sürükleyen, dillerinin söylediğinden başka nedir ki? Kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya faydalı söz söylesin veya sussun, zararlı söz söylemesin.” (Hadis-i Şerif) buyruğuna tâbi olmak gerek... Densiz ve doğru olmayan üslupla uygunsuz bir şekilde hakkı, doğruyu söylemek ne kadar doğru? Kimin söylediği, ne söylendiği, ne zaman söylendiği bir yere kadar doğru… Önemli olan söylenen sözün nasıl söylendiği… Söylemeden ve yazmadan önce sabırla anlamak için dinlemeliyiz ve okumalıyız… “Söz dediğin yaş deridir, nereye çekersen oraya gider.” (Atasözü)… “Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı… Söz ola agulu aşı balıla yağ ide bir söz.” (Yunus Emre)… “Söz biliyorsan söyle, inansınlar; bilmiyorsan söyleme, seni bir adam sansınlar.” (Atasözü)… “Sözü diz de söyle, kulağa inci diye takılsın. Sözü yüze söyle, gıybet olup utandırmasın.” (Şems-i Tebrizi)…

Söz dilde biter, bazen yeşerir, bazen geçekten, dilin sahibini ya da muhatabını bitirir; söz maksadını yitirir ve söz kendini bitirir… Nihayetinde söz biter; söylenecek ve söylenmesi gereken söz bitmez… Söz yazıya, sese, işarete büründüğünde adı değişse de hep sözdür… Biz bitmeden, hayattan gitmeden, söylenecek sözler tükenmeden yola devam… Hakkı söylemeye devam… Hakça yaşamaya, bölüşmeye, paylaşmaya devam… Ömür tamam olmadan tam olmaya devam… Söz ki yerinde ağırdır; söz ki dile hafif gelir, mizanda (ilahî adalet terazisinde) ağır gelir… Kaliteli söz… Kalıbının insanı olan insanın, içindeki insanlığı yitirmeyen özü sözü bir olan insanın söylediğine ve söylemediğine bakınca insan, ince-ağır-hafif-lâtif sözün nahifliğini görebilir… Söz bize düşünce bir damla fikir misâli… Söz ayağa düşmeden sözü dilden dile aktarmalı… Sözün bittiği yer ve sessizliğe evrildiği yer, kanımızla, canımızla, bilgimizle, malımız ve mülkümüzle baş koyduğumuz ve uğrunda her zaman bedel ödemeye hazır olduğumuz cennet vatanımız… Selam, sevgi ve saygılarımla. https://bit.ly/muzafferceven kanalımı takip etmeniz, linki arkadaşlarınızla paylaşıp destek olmanız, olumlu-olumsuz görüşlerinizi, eleştirilerinizi iletmeniz dileğiyle…

Bu yazı toplam 1103 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
MUZAFFER ÇEVEN Arşivi
SON YAZILAR