KOLLEKTİF YAŞAM VE AHLAKIN FAKTÖRLERİ
Değerli okuyucularım son dört yazımızda ahlak konusunu yazdık. Toplumsal ve bireysel boyutta yazdığımız ahlak konusu beklenenin üzerinde okunup devamı talep edilince biz de konuyu hiç düşünülmeyen bu alanda yazmaya devam ettik. Hayvanlardaki ahlak olgusu yazdığımız gibi insanlardan hiç de aşağı değildir. Bu hafta ahlak konusunu sonlandıracağız.
Ahlak konusunu sonlandırırken çıkartacağımız dersler ne olmalıdır? Aklımızda kalması gerekenler nelerdir? sorularına cevap vermeye çalışacağız. Bu yazımızı konuya yönelik önemli yaklaşımlar ile destekleyeceğiz.
- Ahlak başlangıçta yasaların otoritesiyle ayakta tutulur. Bu durum ahlakın güçlü ve gerektiği şekilde kalıcı olmasını sağlayamaz. Ahlak, daimi olması için kamuoyu gücü tarafından desteklenen geleneklere dönüşmedikçe kalıcı bir güç kazanamaz.
- Varlıklar gibi toplumların hayatı da koşullara bağlı olarak değişmektedir. Canlılar gibi toplum da değişen koşullara uyum sağlayarak varlıklarını başarılı bir şekilde yürütürler. Bu durum sürekliliği sağlar. Benzer şekilde toplum ahlakı ve sonuç olarak kamuoyu ortamı değiştiği ölçüde mecburen evrimleşir. Söz konusu değişim son derece yavaş olduğundan kollektif ahlaktaki evrimleşme de yavaş olur.
- Tamamen kamuoyuna dayalı olan kollektif ahlak, kamuoyu etkisinin işlerliğini kaybettiği güçlü sosyal sarsıntılar sırasında çözülür. Savaş, ihtilal, güçlü krizler gibi ortamlarda geleneksel ilkelerin ortadan kalktığı görülür. 1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’ın fotoğraflarına baktığınızda konuyu kolayca anlayabilirsiniz. Benzer şekilde İtalyan tarihçi Boccacio, Floransa salgını sırasında tüm ahlaki değerlerin hızla ortadan kalktığını aktarmaktadır.
- Ahlakın gerçek kaynaklarının farkında olan Nietzche konuyu çok güzel özetlemiştir. “Geleneklerin hâkim olmadığı yerde ahlak yoktur ve varoluşun belirlenmesinde gelenekler ne kadar az etkili ise ahlakın etkinlik çemberi de o kadar dardır. Özgür insan, her şeyden önce yerleşik bir kullanıma değil ve fakat kendisine güvendiği için ahlaksızdır.” “Ahlaklı olmak, ahlaki değerlere sahip olmak, fazilet sahibi bulunmak, uzun zamandır yerleşmiş olan bir yasaya veya geleneğe karşı itaatkâr davranmak demektir.” “Bütün ahlak, serbestliğe karşı çıkışıyla ‘doğa’ya ve aynı zamanda ’akıl’a karşı bir despotluktur. Bütün ahlakta en vazgeçilmez ve önemli olan özellik uzun vadeli bir kısıt oluşturmasıdır.”
- Günümüz insanı geçmişte olduğu gibi çeşitli kökenlere sahip davranış kurallarına sahiptir: bireysel ahlak, üyesi olduğu grubun ahlakı ve toplumsal/kollektif ahlak. Birey bu ortamda bazen çatışmalara girebilir. Bu durumda birey konuyu olayın akışına bırakıp denge kurmaya çalışabilir. Eğer dengeyi kurabilirse ahlakın devamlılığını sağlar. Hayatın devamı esnasında karşılaşılan en önemli çelişkilerden birisi de bireyin çıkarları ile toplumun gelenekleri arasındaki çatışmalardır. Bu durumda yapılması gereken kendisini topluma adamaktır. Yoksa toplumsal istikrar yara alır veya son bulur. Kişi fedakarlıkta bulunarak toplumsal olur. Bu ise güçlü bir fedakârlık ile mümkündür.
- Bireysel ve kollektif çıkarların birleşmesi toplumlarda büyük bir güç yaratır.
- Günümüzde vatanseverlik, bu kavramdan etkilenen çıkarlar ve duygular, bu duyguyu taşıyan toplumlar lehine önemli bir moral güç oluşturmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan lider kadro bu duyguya olan güven ile yola çıkıp varlıklarını ortaya koydular. Benzer şekilde bazı batı toplumları bu duygu ile geçen yüzyılda büyük başarılar sağladılar.
- Ülkesine olan inancını yitirmiş olan bir ulus, kısa bir sürede tümüyle yıkılacaktır.
Bu noktada aklımıza yeni bir soru daha gelmektedir. Kollektif ahlak toplumun her kesiminde eşit bir şekilde mi yaşanmaktadır? Toplumlar homojen bir yapıda olmadıkları için olaylar da homojen şekilde gelişmez. Modern zamanlarda yaşanan çelişki ve çatışmalar kollektif kurallar ile çelişen özel grup ve bireylerden kaynaklanmaktadır. Grupların ahlakı iki farklı kategoriden oluşur; birincisi kendi özel çıkarlarıyla genel çıkarları özdeşleştirmiş olmaları nedeniyle kendilerini genel çıkara adamış olan gruplar, ikincisi ise birey tarafından sadece kişisel ayrıcalıklar elde etmek için araç olduğu düşünülen gruplar. Bu noktada dikkatimizi çeken husus şudur. Tek başına bireye karşı son derece güçlü olan toplum gruplar karşısında son derece zayıftır.
Değerli okuyucuların ahlak konusunu bu yazı ile sonlandırıyoruz. Ahlak dört beş yazıda özetlenemeyecek kadar kapsamlıdır. Umarım konu hakkında bir fikir sahibi olmanızı sağlayabilmişizdir. Gelecek yazımızda yeni bir konu ile görüşmek dileğiyle…..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.